Kapitalizmin ucubesi postmodernizm (Gözde Arslan)

Modernleşme kapitalistleşme ve burjuvalaşma sürecinde devlet örgütlenmesinin üretim ilişkileriyle beraber kültürel toplumsal yaşama dönük ortaya koyduğu bir dönüşümün yansımadır.

Sermaye sınıfının, süreç içerisinde kendisini tehdit eden nicel ve nitel gücü yani işçi sınıfına karşı toplumsal olarak onun felsefi aklını, siyasi iradesini ve ilerici dayanaklarını geride bırakmak, yıpratmak için modernizmi kapitalizmin yerleşikliği ile ilintili olarak bir dönüşüm içine bırakmıştır.

Yeni toplumsal formasyon bu anlamda modernizasyonun bir ürünüdür.

Postmodernizm ilk kez Avrupa’da Jean-François Lyotard ‘ın 1979 da ‘postmodern durum’ adlı kitabında görülür.

Lyotard postmodernizmi ‘modernliğin geldiği en uç nokta’ olarak tanılamaktadır.

Hemen hemen her konuyu tartışma alanına dâhil etmesi ve farklı yaklaşımlara sahip düşünürlerin postmodernizmle ilişkilendirilmesi, onun farklı şekillerde algılanmasına sebep olmuştur.

Postmodernizm üzerine görüşler şu şekildedir

Anti-modern bir harekettir.

Onun modernizmi aştığı ve modernizmin köklü bir eleştirisini verdiği, söz gelimi moderne bağlı ancak modernden başka, modernin ötesinde hareket olduğu ileri sürülmüştür. İçerik olarak modernliğe yönelttiği eleştirilerden dolayı, anti-modern okumadır. Yani modernliğin eleştirisine dayandırılmadan özerk bir postmodern kuramdan bahsetmek güçtür.

Modernizme onun savunduğu akılcılığa, evrenselliğe hümanist ideolojilere karşı bir tavır olarak onun dayandığı temellerin meşruluğu sorgulanmaya ve bu temeller sarsılmaya başlamıştır.

Batı uygarlığının toptan reddidir.

Rönesans’tan itibaren gelişen insan odaklı batı uygarlığının toptan reddi olarak nitelendirilmiştir. Batı uygarlığına damgasını vuran bazı önemli ilkleri, yöntemleri ve düşünceleri, modası geçmiş ya da geçersiz olarak kabul ettiğini ileri sürmüştür.

Modernizmin bir devamıdır.

Modernizmin iç dinamiklerinin neden olduğu yeni bir kültür krizi ya da modernizm içerisinde ele alınması gereken yeni bir akım olduğunu ileri sürmüşlerdir.

Yaşanan bir durumdur.

Sanayi sonrası toplumun yeni örgütleniş biçimini ifade etmek için kullanılan ve bilgi, kitle iletişiminin yaygınlaştığı bu yeni toplumda yaşanan durum (parçalanmışlık, hayal kırıklığı, farklılıkların bir aradalığı).

Kapitalizmin günümüzdeki aşamasının yansımasıdır.

Sınıfsal bir temelde ele alan ve onun dayandığı ekonomik ve teknolojik temelleri sorgulayan Marksist düşünürlere göre postmodernizm kapitalizmin günümüzde ulaştığı aşamasını yansıtmaktadır (modernliğin başarısızlığı).

Aslında bu tanımlardan her biri tek başına yetersiz, hepsi ise eksikli kalmaktadır.

Postmodernizmin genel karakteristiği gerçeklik iddiası taşıyan, hakikat ya da doğruların mutlak değerlerini tartışmak, farklılığın çeşitliliğini vurgulamak, çoğulculuğun ve ayrışımların kabul edilmesidir.

Modernizm -Rönesans, batı düşüncesi, aydınlanma ile ortaya çıktığını ve burjuvaziyle yani bir kapitalistleşme süreciyle iç içe yürüdüğünü unutmadan- ilerleyen tarihsel süreç içerisinde kendi ilerici dayanaklarından vazgeçmiştir. Yani sanayileşmenin getirdiği özgür birey düşüncesinin baştaki kolektif aydınlanmacı aklın yerini aldığı, modernizmin kapitalizmle beraber kendi iç dinamikleri ve çelişkilerinin ortaya çıkardığı yozlaşmaya maruz kalarak bir dönüşüm içerisinde evrimini bu şekilde tamamlamıştır.

Postmodernizmin modernizme verdiği yanıt geçmişin yıkılamayacağı yıkılırsa her şeyin suskuya dönüşeceği belki de biraz mizah katarak geçmişe bakılabileceğini, yani açıkça bozulma ve mesafeyi işaret etmektedir.

Aslında kendi ümitsizliği, geçmişin her şeyi yerli yerine koyduğu ancak bazı noktalarda ona karşı duruşudur. Genel olarak geçmişin ham maddesinin, farklı kalıplara dökülmesiyle oluşması gerektiği vurgusundadır. Yani bozulma gerçektir fakat postmodernizm gerçekçilikten bir o kadar uzaktır. Mesafe ise daima aydınlanmacı kısmınadır.

Sonuç olarak günümüzde bu çaresizliğin geldiği son nokta: alıntılar, kolajlar ve üretimsizliğin bir sonucu olarak var olanı akıl açıcı unsurlarından arındırarak kopyalama, bunu gerçekleştirirken de emek sürecine, kültürel ve kavramsal olarak daha çok zarar vermek için düzenin çıkarlarına hizmet ederek ve topluma daha iyi temas edebilmek için de bulunduğu alanın hassas noktalarına değinerek yoluna devam etmektedir. Toplumu kendi gerçekçiliğinden alıkoyup onu hayal ettiği ve kurguladığı ideolojik alanlara sürüklemektedir. Tek evrenselliği ise kapitalizmin dünyadaki boyutlarıdır, aynı pazarlara hitap ederler.

Türkiye'den açık bir örneğini vermek gerekirse toplum içine cemaat örgütlenmesini yerleştirmiş bir siyasal akla hizmet eden malum yazarın, kitaplarında modernliğin getirisinden öte götürüsüne ve son dönem yozluğuna işaret edip, aynı medya kanallarıyla popüler olması sağlanmış sonra ‘Amerika’ seferleriyle hem cemaat içinde saygınlığı artmış hem de topluma dayatılan ‘yurt dışında ün’, ‘kariyer’ şekliyle bizden daha modern sözüm ona batı toplumunda ‘değer’lenmiş daha sonra ise yine anı toplamı kendi gerçekliğinden çıkararak ‘aş(ı)k’ etmiştir.