İster As, İster Kes… (Ayhan Karahan)

Başbakan son 23 Nisan’da koltuğuna oturttuğu küçük kız çocuğuna “Başbakan sensin ister as, ister kes” demişti. Derviş’in fikrinin zikre durduğu, bilinçaltının dışa vurulduğu bir andı o an. Küçük kız çocuğu da kendisine “Ne diyor bu amca, niye asıp keseyim” şaşkın ifadesi ile bakıp, yutkunmaya çalışıyordu. Aslında asıp, kesme iktidarın en yabancı olmadığı edim. 12 Eylül faşizminin jönü Kenan Evren’de bu konuya “Asmayalım da, besleyelim mi” özdeyişi ile netlik kazandırmıştı. Evren de, Erdoğan da resmi-devlet kasaplığı mevzusunu önemsemiş ve icra eylemişlerdir. Erdoğan, 100 Türk büyüğü içerisinde konuşurken diline, bakarken yüzüne en sert ifadeleri kondurabilen nadide bir şahsiyettir. En son Zaman Gazetesi’nin 25. Kuruluş yıl dönümünde Ankara Ticaret Odası Kongre Salonu’nda yaptığı konuşmada yine gözleri çakmak çakmak “Allah şahittir ki asla ve asla intikam peşinde olmadık, olmayız ve olmayacağız” diyordu hazret. Buna şahitlik yapacak bozacı bir tanrı bulunur mu? Bu ayrı bir tartışmanın konusu. Erdoğan ve saz heyetinin kutsandıklarını sandıkları kesin…

AKP Bursa Milletvekili Ali Koyuncu’nun “AKP iktidara gelince ineklerin sütü arttı. Bizden önceki iktidarlar döneminde bir inek 1705 litre süt verirken, biz iktidara gelince 2802 litre süt vermeye başladı” açıklaması henüz hafsalalarda. İneklerin sütü arttı da, çiftçinin borcu nasıl 30 milyar liraya çıkıyor? Her on çiftçiden üçüne hangi icra daireleri haciz götürüyor? Gazetelerde icra borcunu ödemek için böbreğini satan köylülerin haberleri giderek daha geniş sütunları işgal ediyor. AKP’nin Bursa milletvekilleri gerçekten inci döküyor dudaklardan. AKP’nin yine Bursa milletvekili Hüseyin Şahin “Tayyip Erdoğan’a dokunmak ibadettir” diyerek, genel başkanını tanrı katına çıkarmıştı. Bursa, AKP’nin siyasi tarihinde olduğu gibi, Osmanlı’nın geçmişinde de önemli bir yerleşkeydi. Lider merkezli itaat kültürü Bursalı milletvekillerin kusursuz bir özellik olarak resmolmaktadır. Bazen yüce Başbakan’ı tanımlarken abartıya kaçılmadığı olmuyor değil. AKP Aydın İl Başkanı İsmail Eser, Erdoğan’ı peygamber ilan etmişti. Erdoğan da burada bir miktar abartı olduğunu ve son peygamberin Hz. Muhammet olduğunu düşündüğünden olsa gerek kendisini ihraç etmişti. Mağdur, mağlup, ve mazlum halkımızın tarihsel psikolojisinde siyaseten babalık, ciddi önem taşır. Kurtarıcı hayali, meta-fizik bir saplantı olarak şekil kazanır. Her ne kadar Süleyman Demirel’de ayyuka çıksa da, esasen adı konmamış babalık Adnan Menderes ve Turgut Özal’da cisimlenmiştir. Ve her iki isimde Tayyip Erdoğan’ın öncülüdür. Anadolu’nun geçmiş kültüründe teolojik güç, itaatin ibadet olarak yansımasıdır. Segmenter (Sembollere göre bölünmüş) sosyolojik yapı Erdoğan’ın sırat köprüsünden canbaz ustalığında geçişini kolaylaştırıyor. Mesela bir solucanı ikiye bölmek, o solucanı öldürmez. Tersine yaralarını iyileştirerek iki ayrı solucana dönüşür. Bu sembollere göre bölünmüşlüklerden de “Medeniyetler ittifakı” üretilerek, birleşme sağlanır.

AKP’nin esas ideolojik belirleyeni “Yeni Osmanlıcılıktır”. Yeni Osmanlıcılığın toplum katında yatayda yaygınlaşmasının pek çok siyasi çıktısı vardır. Osmanlı’da padişah, tanrının yeryüzündeki gölgesidir ve tanrı adına hareket eder. Padişah’a karşı çıkış, tanrıya itaat etmemekle eş tutumdur. Osmanlıcılık aşağıya doğru difüzyon ettikçe, Anadolu toprakları itaat kültürüyle mayalanmasını arttırmaktadır. Uhrevi nedenlerle bir araya gelmiş olan cemaat, lider merkezli otoriteyi içselleştirmekte sorun çıkarmaz ve yaşamaz. Bilimin tasfiye edildiği, dinin taçlandığı koşullar lidere bağlılığın tutkalıdır.

40 yıllık Bodrum Lisesi’nin adının, Kanuni Sultan Süleyman Lisesi oluşunu “Muhteşem Yüzyıl” dizisinin reytingine bağlamak saflık olur. Bunu, Osmanlıcılığın toplumsal hafızada kalıcılaştırılması olarak nitelemek yanlış olmaz. Kanuni’nin Bodrum’da bir ara atını Belediye Meydanı’na bağladığı iddiasıyla da Osmanlı’nın kokusu kente sirayet ettirilir. Yine doğal olarak ülkede en çok Osmanlı Padişah’ının adının çakılı olduğu yer İstanbul’dur. Bu tabelaların çoğunluğu AKP eliyle çivilenmiştir. Örnek çoğaltmaya sütunlar yetersiz kalır, Sözgelimi Fatih’in İstanbul’da caddesi, bulvarı, köprüsü, parkı, durağı, sokağı, salonu, camisi her bir köşe başında mülkü var. Dışarısı yani hayatın kendisi Osmanlıcılaştırılıyor. En son Beyoğlu’nda yaşananlar da bundan çok bağımsız bir trende denk düşmüyor. Şu anda gelinen aşamanın ilk düdüğünü Erdoğan’ın bizzat kendisi çalmıştı. Geçtiğimiz yaz Berat Kandili’nde Asmalı Mescit’ten makam otosu ile geçen haşmetlinin dikkatini çekmiş dışarıdaki masalar, sandalyeler. Sen misin padişahın yoluna çıkan? Masanı da, sandalyeni de başına geçirir elbet. Asmalı Mescit’i askıya alır, iflah olmazları “Hayal Kahvesi’nde hayallerle sıkıştırır. Müritler hiç boş durur mu? Onlarda dışarısını halleden resmilerin (Zabıta-polis) ardından, sivil inisiyatif kullanırlar. Günah üreten mekanların içine sızıp, kapalı alanları da dizayn etme görevini yüksek bir şuurla ve steril manevi duygularla ifa etmektedirler.

Eeee ne de olsa El-Tayyip “İster asar, ister keser”. Sonuçta yeryüzünde tanrının mührünü taşıyor. Koca tanrının mührünü Asmalı Mescit’e basmaktan niye imtina etsindi ki? Beyoğlu’nda polisin, zabıtanın tutanakları altındaki mühürler resmi kuruma değil, tanrıya aittir. AKP’li yönetici ve milletvekillerinin kafasında oluşan “Ulu Tayyip” imajının, dile gelişini siyasi gaftan ziyade, siyasi bir kültürlenmenin sonucu olarak görmek daha doğru olur sanırım. Hani AKP Çorum milletvekili Ahmet Aydoğmuş “AKP’ye muhalefet eden kanı bozukların, kanını tahlile göndermek gerek” demişti ya. Tek başına siyasi hedef gözeten bir bakış değil dudaktan süzülen. Yeni-Osmanlıcılığın yaşam tarzına uyum sağlamayan da kanı bozuktur, Aydoğmuş’un temsil ettiği cemaate göre. Beyoğlu’nda mekanların içerlerindeki ve dışarılarındaki faaliyeti “Kanı bozukları ıslah çalışmasıdır.” Olmadı kanlar tahlile…