İşçilerin partisi komünistlerin işçileri (Uğur İşlek)

Ülkemizin “kendinden menkul” bir ülke olduğunu iddia etmek için sayısız örnekleme yapılabilir. Özgünlüklerimiz diz boyudur ve sürekli konjonktürel renklerle bezenmektedir.

Türkiye işçi sınıfının “kendinden menkul” bir sınıf olduğunu iddia etmek içinse gerçekten zorlamak gerekir.

Türkiye işçi sınıfı bu ülkede yetişiyor, yaşıyor, nefes alıyor ve yoğruluyor olsa da ne tam bir gerçek özgünlüğünden dem vurulabilir ne de konjonktürel renkleri ile tanımlanabilir.

Türkiye işçi sınıfı o bizim bildiğimiz klasik bir işçi sınıfıdır. Bu gerçek, Türkiye işçi sınıfının kentlileşme dinamikleri, toplumsal kimlikler, dışlanmalar, kapitalizmin sektörel tercihleri veya konjonktürel kriz dinamiklerinden muaf olduğu anlamına gelmez ama gerçek gerçektir tüm yalınlığıyla karşımızda dikilmektedir.

Hal böyle iken, Türkiye işçi sınıfını “anlama” çabalarının komünist hareketin gündelik siyasi faaliyetini ve örgütlenme stratejisini belirleyici bir işlev görmesi anlamsızlaşmaktadır. Daha da ötesi, bu “anlamaya çalışma” ya da “anladığını düşünme” çabalarının çoraklaştırıcı bir etkisi de vardır.

Komünist devrimci hareketin öncülüğü bu ülkenin özgünlükleri ve renkleriyle “barışık” (aman uzlaşık olarak anlaşılmasın – kendi yarattığı dünyasında yaşıyor olmaması olarak anlaşılsın) siyasi ve örgütsel faaliyetlerinin açtığı alanlarda, o bizim bildiğimiz klasik işçi sınıfını “yeniden tanımlaması” ile ilişkilidir.

Bu bakış açısı yitirilir ya da aynı anlama gelmek üzere zayıflar ise ne olur?

İşçi sınıfının yoğunlaştığı yerlere göz dikilir ve buralarda iştigal edilir.

İşçi sınıfının en çok acı çeken kesimlerine göz dikilir ve buralarda iştigal edilir.

İşçi sınıfının kimlik siyasetine açık bölmelerine göz dikilir ve buralarda iştigal edilir.

Tüm bunlarla iştigal edilmesi, hiçbir partiyi “işçilerin partisi” yapmaz. Komünistlerin işçileri yoktur.

Komünist hareketin temel sorumluluğu, Türkiye işçi sınıfının yetiştiği, yaşadığı, nefes aldığı ve yoğrulduğu toplumsal atmosferi farklılaştırmak ve bu farklılığın Türkiye işçi sınıfının iktidar mücadelesine kan verme sürekliliğinin sağlanmasıdır.

Komünist hareketin, bu dünyada ve ülkemizde olup bitenleri sağlıklı bir biçimde anlamaya, kavramaya çalışması zorunludur. Bu zorunluluk becerebilenler aç ısından en gelişkin siyasal aklın da şekillenmesine hizmet eder. Bu akıl, Türkiye işçi sınıfının aklıdır. Akıllı olmak tüm savrulmaların, sürüklenişlerin, seyircileşmelerin ve uzantısı tüm hayal kırıklıklarının panzehiridir.

Akıl yitirilmemelidir ya da aklın yerine başka şeyler konulmamalıdır. Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihi bunun onlarca örneğiyle yüklüdür, üstelik her bir mücadele zemininde. Farklı kesimlerin işçi sınıfı içindeki mücadele deneyimlerinden örnekleyelim

Devrimci demokrasinin, mücadelesine içkin hareket boyutunu güçlendirmesinin biçimi ve yolu bellidir. En gerici zeminlerde bile, şikayet ve sıkıntılar üzerinde yükselen mücadele pratiği üzerinden bir yerler hedeflenir, yüklenilir ve orası şu ya da bu şekilde ele geçirilir. Buradan yükseltilen faaliyetin başka zeminleri ileri çekici etkisi beklenir. Sonuç buraların sadece kadro kaynağı olarak işlev görmesi.

Devrimci demokrasiden kısmi bir kopuşla partileşme süreçleri içinde siyasallaşan kesimler ise, bu zeminleri biraz daha farklı biçimlerde tanımlar. Demokratik ve siyasal talepler eklektik olarak yan yana getirilerek mevziler elde etmeye çalışır. Böylelikle, hem işçilere hitap edildiği, hem de siyasetin hakkının verildiği düşünülür. Sonuç buraların sadece buralar olarak kalması ve “emekçi bürokratlaşması.”

Türkiye işçi sınıfının farklı bölmelerinin farklı süreçlerin uzantısı olarak hareketlendiği, öne çıktığı, komünistleri çağırdığı günler mutlaka olacaktır. Bu çağrıya kuşkusuz yanıt verilmelidir. Yine, komünistlerin örgütlenme pratikleri içinde kazandığı kimi mevziler olacak ve bu mevzilerin korunması, güçlendirilmesi her zaman gündemimizde olacaktır.

Biz her iki durumda da, işin içinde oluşumuzu ya da içinde olma çabamızı iştigal olarak görmeyiz. Sorun genel iştigal halinin işçi sınıfı içinde yürütülen çalışmaları modellemesi ve bu modelin Komünist partinin tarihsel misyonuyla tokuşturulmaya çalışılmasındadır.

Tekrar etmek pahasına bir kez daha altını kalınca çizerek belirtmek gerekiyor. Komünist devrimci hareketin temel sorumluluğu, Türkiye işçi sınıfının yetiştiği, yaşadığı, nefes aldığı ve yoğrulduğu toplumsal atmosferi farklılaştırmak ve bu farklılığın Türkiye işçi sınıfının iktidar mücadelesine kan verme sürekliliğinin sağlanmasıdır.