İkinci Cumhuriyetlerin Çöküşü (Tayfun Doğan)

İkinci Cumhuriyet geçtiğimiz yıllarda gündeme geldiğinde, yeni düzenin zeminini piyasacılık, gericilik ve işbirlikçiliğin oluşturduğu belirtiliyordu. AKP iktidarının daha önceki siyasi iktidarlardan farklı olduğu, var olan sömürü çarkını din temeli üzerinde tevekkül ve takiye ile yeniden üreterek içeride İkinci Cumhuriyeti, dış siyasette ise Yeni-Osmanlıcılığı diri tutmak için hamleler yapıldığı tespit ediliyordu.

“Stratejik Derinlik Teorisi” bölgesel güç olma bağlamında siyasi iktidarın dış siyasetini belirleyen bir refleksti. Ortadoğu da Sünni eksenin yaratılması ve İslam coğrafyasının piyasaya uyumlaştırılması noktasında İkinci Cumhuriyetin işbirlikçi özelliği, özellikle 2007’den bu tarafa hoyratça uygulanmaya çalışıldı.

Suriye’de 2003 yılında Hafız Esad’dan kalma tüm ekonomik-politik kuralların terk edilmesi sağlandı. Şam’a kurulan borsa binası ile AKP, Suriye’yi piyasaya uyumlaştırmaya çalışıyordu. Kardeş Esad ile piyasalaşma tahayyülü Sünni eksen noktasında son demini yaşadı ve kardeş Esad, birden kalleş Esed oluverdi.

Mısır’ın ikinci Cumhuriyeti
Suriye’de cihatçı çetelerin beslenmesi, Mısır’da İhvan hareketine iktidar verilmesi AKP’ye iktidarı sunan ABD politikaları ile uyumlu yürüdü. Türkiye iç siyasetinde fütursuzca kadrolaşmalar örneği, Mısır’da da gözlemlendi ve devlet kademelerinde “Kardeşleşme” atağı yaratıldı. Mısır’ın II. Cumhuriyeti olarak adlandırılabilecek bu dönüşüm Mısır halkı tarafından Mursi’yi alaşağı edilmesiyle sonuçlandı. Tüm bu olgular AKP’nin dış politikada ipini pazara çıkarmaya yetti.

Eylül ayına bugünden büyük görevler atfediliyor. Haziran Direnişi’nde yükselen özgürlükçü, aydınlanmacı ve yurtsever kalkışmanın Eylül ile çıtasının yükseleceğine dair değerlendirmeler yapılıyor. Haziran direnişinin başladığı dönem akademik takvimin kapanışıydı. Fakat akademik takvimin bitişi sadece o dönem akademik yılı bitirmedi. 11 yıl boyunca karakterinde doğa talanını, sanat düşmanlığını, emek sömürüsünü, karanlık üniversite mizanını barındıran AKP iktidarına karşı lâl olmuş halkın, örgütlü sesinin yükseldiği bir dönemi de başlatmış oldu.

Eş-dost kapitalizmine alan açan Mursi’ye ne olduysa Tayyip Erdoğan’da o olacaktır. Tarihi kazanımlarla elde edilen hakları gasp eden Mussolini nasıl tarihin çöplüğüne atıldıysa Tayyip’te atılacaktır.

Yeni bir Cumhuriyete doğru
Boyun eğme önermesinde neye boyun eğilmeyeceği belli. Bundan sonra nasıl boyun eğilmeyeceği anlam kazanıyor. II. Cumhuriyetlerin mezar kazıcılarının aydınlanmacı ve yurtsever halk hareketlerinin olduğu kanıtlanmış oldu. Bundan sonrası 90’lı kuşak ahmaklığı ile siyasetsizleştirilmek istenen alanları, kampüsleri ve mahallelerin alternatifini yaratarak daha güçlü bir aksa sürüklemek zorunda kalınacaktır. Bu zamana kadar ucuz emek gücü olarak görülen, alt kültürleri ile yozlaştırılmak istenen o doksanlar sonrası kuşak getirecektir diktatörün sonunu. Ve Mısır planı, Suriye planı elinde patlayan, içeride kendi halklarına karşı birlik dili tutturamayan ve zaten asla birlik olamamış bir iktidarın sonunu uzakta aramamak gerekiyor.

Türkiye halkları düzen siyasetçilerinden “ ben reformistim diyenden de, ben popülistim diyenden de” çok çekmiştir. Cumhuriyetlerin başına sayaç getirilmesi aritmetik kolaylık sağlasın diye değildi. İkinci Cumhuriyet birinciyi yiyerek, tüketerek yükselebilirdi. Ve ikisine de ben popülistim ve reformistim diyenler hakimdi. Ancak şimdi istense de birinci olanın ilericiliğine sığınılamaz ve sosyalistler öteden beri tarihsel olarak ileride olanı ister. Sayıca değil, bilimsel ve vicdani olarak ileride olanı. Patinaj döneminde olan bir iktidardan sonra amorf olan hareketin biricik tutamağı Üçüncü Cumhuriyettir ve o da sosyalizmdir. Ancak alternatif bu olduğunda harekete omurga gelir.