II.Cumhuriyet’in ‘Temel’ Sorunu

AKP üzülmesin, zaten burjuva devrimlerinin veya onların üzerine kurulan sistemlerin yıkılması onların kaderidir.

Yaşar Çukurova

Geçtiğimiz çarşamba günü CNN Türk’te Ahmet Hakan’ın sunduğu Tarafsız Bölge adlı tartışma programında başlık “Tiyatrolar Özelleştiriliyor!” idi. Tiyatroların özelleştirilmesine dair söylemler zannediyorum ki programın, benim kaçırdığım, ilk 15-20 dakikasında dile getirildi zira benim izlediğim bölümde başlığa ilişkin çok fazla şey konuşulmadı. Ama her ne kadar başlığa ilişkin konuşulmamış da olsa tiyatro sanatı konusunda birçok bilgi edindim katılımcılardan.

Katılımcılardan biraz bahsetmek istiyorum-tabi üzerlerindeki gözlemlerimi de aktararak...

Ahmet Hakan’ın sol tarafındaki katılımcılar Orhan Alkaya, Gencay Gürün, Levent Üzümcü’ydü. Ahmet Hakan’ın sağ tarafındakiler Mesut Uçakhan, Ulvi Alacakaptan’dı. Ve bir de Denizli’den programa katılan Ahmet Yenilmez. Şimdi katılımcıları da sunduğuma göre gözlemlerime geçebilirim.

1.Orhan Alkaya: Kendisi programın sonunda sosyalist olduğunu söyledi zaten. Gerçekten bilgi birikimi sağlam bir oyuncu. Kendisi şehir tiyatrolarında daha önce yöneticilik de yapmış.

2.Gencay Gürün: Tam bir hanımefendi. Ne yazık ki nesli tükenmeye yüz tutan inorganik bir aydın. O da şehir tiyatrolarında yöneticilik yapmış vaktiyle.

3.Levent Üzümcü: Kendisini soL’da kültür-sanat alanında sıklıkla görmüşüz, yazılarını, röportajlarını okumuşuzdur. Her yerde rahatlıkla sosyalist olduğunu söyleyen ve hatta programın sonunda da Ahmet Yenilmez tarafından ideolojisi sorulduğunda “ben bir sosyalistim ve bununla gurur duyuyorum” diyebilecek onura sahip bir oyuncu.

4.Mesut Uçakhan: Ayan beyan gerici. Zaten kendisinin tiyatroya ilişkin pek bir bilgisi yok. Film yönetmeni esasında. Filmini duyan, gören, izleyen varsa bana bir haber verirse sevinirim.

5.Ulvi Alacakaptan: Uslanmaz bir ‘yeni-Osmanlıcı’. Tiyatroların özelleştirilmemesini savunuyor ama şehir tiyatrolarının yönetim kuruluna gelecek ‘herhangi bir meslekten’ 7 kişinin tiyatroyla bağının olup olmamasına bir şey demiyor.

6.Ahmet Yenilmez: Faşist BBP’e aday olmuş bir oyuncu. İşin garip yanı –ki garip olan bu yana Orhan Alkaya dikkat çekti- şehir tiyatrolarının ideolojik davrandığını, Necip Fazıl’ın otuz senede bir oyunu oynanırken Nazım Hikmet’in her metninin oyunlaştırıldığını, şehir tiyatroları seçmelerinde de ideolojik davranıldığını iddia etmesi. Orhan Alkaya da başta bu iddiaları yalanlayarak başladı ve Ahmet Yenilmez’in BBP’ten aday olmuşken ‘ideolojik davranıldığını’ söylemesinin saçma olduğuna değindi.

Tabi ki bunlar kendi gözlemlerim. Varsa bir itiraz mesuliyet benimdir. Kimseyi de töhmek altında bırakmamak için elimden geleni yaptım yoksa son üç kişinin bu klavyeden çekeceği vardı. Her neyse…

Tek tek katılımcılara ilişkin gözlemlerimi aktardıktan sonra gelelim II. Cumhuriyet’in ‘savunucularına’ dair genel gözlemime… Baştan söyleyeyim: somut örneklerle gitmeye çalışacağım ve bu somutluğu sözkonusu program oluşturacak.

Programda dikkat edileceği üzere üçer tane II. Cumhuriyet’ten rahatsız ve rahatsız olmayan kişi var. İki üçlünün de kendi aralarında tam tamına bir birlik sağlandığı söylenemez. Fakat en azından rahatsız olan üçlü’nün hepsi tiyatrocu. Rahatsız olmayanlarda ise bir tanesi yönetmen. Bir tanesi ‘yeni-Osmanlıcı’ olsa bile özelleştirmeye karşı yani tam prim vermiyor siyasi akranlarına. Bir tanesi de BBP adayı ve II. Cumhuriyet’ten rahatsız olmasa bile onu kuran siyasi partinin (AKP) öyle ya da böyle siyasi ‘rakibi’ olan bir partiye mensup. Fakat bu üçlünün de bir ortak yanı var o da başta bahsettiğimiz II. Cumhuriyet’ten rahatsız olmama durumu.

İşte yazının konusu da tam bu noktada başlıyor…

AKP II. Cumhuriyet’i kurarken hep yasalar ile kurumlarda oynama yaptı. KHK’lar, torba yasalar, anayasa paketleri vs vs. Şu ana kadar yaptığı değişikliklere konu olan kurumlara kadro bulabildi mi peki?

Büyük ölçüde evet. Ancak bu kadro’ları -her ne kadar kendi buldukları cemaat yetiştirmesi olsa da- hep ‘yan kuvvetler’le destekledi. Belki AKP’ye ve kadro yetersizliğine ‘hızlı giden atın…’ yakıştırması yapılabilir. Bunun sebeplerini araştırmak başka bir yazının konusu olabilir. Fakat şöyle bir gerçek vardır ki AKP’nin kurduğu II. Cumhuriyet’i temelsiz kılan bir konu da işte bu kadro eksikliği konusudur. AKP o programda da görüldüğü gibi sanat alanında sıkışmıştır ve bu yüzden muhafazakar sanat havada kalan bir söylem olacaktır.

AKP Alevi meselesinde de sıkışmıştır. Her ne kadar Aleviler toplumsal bir dinamik olarak yapabileceklerinin yarısını bile yapmamışlarsa da AKP Alevilerin sorunlarına çözüm üretemeyecektir çünkü Sunni bir hat çizmiştir. Bu da Ortadoğu’da dış ilişkileri ‘pekiştirirken’, Türkiye’de iç ilişkileri gerginleştirmektedir. AKP dışarıda büyük bir güç olunca içerideki sorunları da bu güçle halledeceğini düşünüp iç ilişkileri pek önemsememektedir fakat tarihte köklü değişiklikler hep içeriden müdahale ile olmuştur.

AKP Kürt sorununda da sıkışmaktadır. Kürt ve Türk halklarının “kardeşleşmelerini” cemaat üzerinden, “hepimiz Müslüman ve Sunni’yiz” diyerek sağlamaya çalışmaktadır fakat nafile. Zira Ortadoğu mayınlarla döşeli bir alandır, ayağınız milim kaydığında patlarsınız ve AKP “ustalık döneminde” bile hala bölgede bir çocuktur. Ve bu seksek oyununda ayağı bir kez kaydı mı ilk basacağı mayın Kürt dinamiği olacaktır. Çünkü AKP Alevi meselesinde olduğu gibi Kürt sorununda da “dıştaki güç—içteki iktidarı sağlamlaştırma” mantığına dayalı hareket etmektedir.

AKP üniversitelerde de sıkışmıştır. AKP’nin bilimdışı, metafizikçi “akademisyenleri” en fazla mitoloji derslerinde bir şeyler verebilirler. Bilimde keşif durmaz, icat durmaz ve bunların durmadığı bir yerde de bilimdışı faaliyetlerde bulunmaya teşebbüs hüsranla sonuçlanır.

AKP ve ideolojisi işçiler konusunda da yavaş yavaş sıkışmaya başlamaktadır. 2009-2010 arasında sadece iki bin kişilik TEKEL işçisinin eyleminin AKP’yi ne kadar korkuttuğunu gördük. İşte bu kadar hafif bir sarsıntıda gidecek bir düzeni var bunların.

AKP yaşamın her konusunda sıkışmaktadır. AKP’nin yaptığı yeni bir “düzen” yaratmakken bu düzenin aktörlerini kendisi yaratmamakta, mevcut olanlardan aktör seçmektedir ve bu daha fazla böyle gitmeyecektir, gidemez. Çünkü bir düzen yaratılırken, yaratıcının kendine ait, kendi geliştirdiği, kendi şekillendirdiği kadro‘lar yoksa o düzen yıkılmaya mecburdur. Fakat AKP üzülmesin, zaten burjuva devrimlerinin veya onların üzerine kurulan sistemlerin yıkılması onların kaderidir.

Sosyalistlerin cevabı da AKP’ye tam bir sistemin ne demek olduğunu Devrim ile göstermek olacaktır.