İhanet (Özgür Hüseyin Akış)

Bu liste sayfalarca uzunlukta olabilir. Başladığı andan itibaren de devam eder gider. İhanet eden kişinin kendi haklı sebeplerini yaratmasına da yol açar. İnsan karşısındakine bilerek hainlik yapıyorsa karşılığını hayatındaki ilerleyen süreçler de mutlaka olumsuz olarak görür. Bir de istemeden o sonuca götüreceğini düşünmeden atılan adımlar olur, 90 yıl sonra da olsa bile yine hüsranla sonuçlanır. Yapılan hata, gerçek dostlarının tavsiyelerini dinlemeden hareket edip sahte dostluklarda hayatına şekil verip bunu da kendine özgü bir davranış olarak görmeye başlarsan, yanında olan seni kötülüklere karşı korumaya çalışanlar ile kötü niyetlileri dengeleyerek yenilgiye mahkum olursun.

Anadolu toprakları işgal edildiğinde Mustafa Kemal ve ekibi düşmanın düşmanının dost olabileceğini düşünerek yola çıkarlar Sovyetler Birliği silah, para ve asker anlamında yardım edeceğini belirtir. 1921 yılı içinde Sovyetler Birliği’nden 33275 tüfek, 58 milyon tüfek mermisi, 327 makineli tüfek, 54 top, 130 bin top mermisi, 1500 kılıç, 20 bin gaz maskesi ve iki destroyerden oluşan destek alındı. Osmanlının artık nefesinin tükendiğini görerek, dipten bir kalkışmanın zorunluluğuyla stratejilerini belirler. “14 Ağustos 1920’de Türk heyetiyle görüşmesinde Lenin, mazlum milletlere yardımın Sovyet hükümetinin esas prensiplerine dayandığını, emperyalistlere ve bilhassa İngiltere’ye karşı metanetle savaşa devam eden Türk milleti hakkında pek samimi hisler beslediklerini, yardımdan geri durmayacaklarını, bütün İslam aleminin esaret boyunduruğundan kurtulmasının kendileri için bir siyaset ilkesi olduğunu belirtmişti.” 1. Paylaşım savaşının sonlarına doğru çarlık Rusya’nın yıkılıp yerine SSCB’nin kurulması bölgedeki dengelerin değişmesine kartların yeniden karılmasına sebep olur. İki kutuplu dünyanın başlayacağını gösteren bu köklü değişikler, Anadolu’yu işgal etmeye kalkışan Emperyalist güçler karşısında, Anadolu halklarının yanında yer alan SSCB’yi buluyordu.

Kurtuluş Savaşı’nın başarıya ulaşmasından sonra, Kemalist kadrolar, Batıyı dışarıda bırakmayacak bir dış politika izlemeyi tercih ettiler. Kurtuluş Savaşı’nda en büyük desteği aldığı Sovyetler Birliği’nin kendi kuruluş sürecini tamamlama gayretleri, yeni kurulan Cumhuriyetin dengeci dış politikalarının haklı sebeplerinden olmuştur.1.Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllarda siyasi kurucu kadrolar, bağımsızlığın, ekonomik olarak güçlenmekten geçtiğini düşünerek İzmir İktisat Kongresi’yle birlik de yabancı sermaye ye ülkenin kapılarını açmışlardır. Bunun nedenleri yok mudur, genç Cumhuriyetin kurucu kadroları Osmanlı devletinin üzerine kurulan Cumhuriyetin sanayileşme, işgücü eksikliği, bir de üstüne tarımın ülke ekonomisinde başrolde olması sermaye birikimini mecbur kılıyordu. Birinci kalkınma planı bu gelgitlerin ortasında devreye girmiştir. O zaman ilkinin uygulandığı sürece göz atalım… Genç Cumhuriyetin sermayesi ile yabancı sermayeyi yan yana getirmek, ticari ilişkiler geliştirmek izlenen ekonomik politikalar ışığında tutarlı. O zaman bir yerden başlanmalıydı Lozan Anlaşması ile Osmanlıdan kalan dış borçların bir kısmını ödemeyi taahhüt eden genç Cumhuriyet tarımın gelişmesine yönelik adımlar atmalı, çiftçiyi bilgilendirmeli, eğitim müfredatına tarımla ilgili dersler eklemeli, hayvan hastalıklarına karşı halkı bilgilendirmeliydi. Ekonomik olarak desteklenmeli kurmalıydı Ziraat Bankası’nı, açmalıydı un ve şeker fabrikalarını, çiftçiden ürettiği ürünün yüzde onunu almayı taahhüt etmeliydi. Tarım, ekonomideki payı düşünüldüğünde ekonomik olarak ülkeyi ayakta tutmanın bir aracıydı. O yüzden ilginin bu alanda yoğunlaşıp desteklenmesinde hiçbir problem yok.1929 yılına kadar izlenen sermayeyi oluşturmaya yönelik ekonomik politikalar, dünyadan sermayedarların aç gözlülüklerinin yaratmış olduğu ekonomik krizle birlikte devletin ekonomideki ağırlığının artırılmasına, yerli sermayenin yabancı sermaye karşısında korunmasını da gerektirmiştir.

1930 yılında CHP devletçilik ilkesini programına eklemiş, kişilerin sermaye girişimlerini engellemeyi düşünmeden kontrollü büyümeyi hedeflemiştir. Aynı dönemde ikinci kalkınma planı devreye girer. İkinci kalkınma planı ilkinin başarısını egale etmek için daha cesur adımlar atar, Şeker fabrikaları, demir-çelik fabrikaları kurulmaya başlar. İkinci kalkınma planının uygulanmaya başladığı dönemde Dünya’da savaş rüzgârları esmeye başlar. Bu şartlar göz önüne alınarak, Ülkenin de savaşa girme olasılığı düşünülerek atılan cesur adımlar gerilemeye başlar.

Cumhuriyetin bir de son 10 yılına bakalım:

2001 Ekonomik krizinin ardından izlenen ekonomik modeli Devletin küçülmesi, sermayenin elinin iyice rahatlatılması diye kısaca tarif edersek yanlış olmaz sanırım. Devletin elindeki kurumların özelleştirmeye başlanması ile yabancı sermayeye kapıların sonuna kadar açılması, krizden kurtuluşun reçetesi olarak karşımıza çıkartıldı. Bu sürecin ardından yapılan seçimlerde tek başına iktidara gelmeyi başaran AKP iktidarı, Kemal Derviş modeli dediğimiz ekonomik politikaların üzerine ekleyerek yoluna devam etmiştir. Bankalar, büyük sanayi kuruluşları yerli ve yabancı sermayeye satılarak devletin ekonomideki yeri kontrol noktasına getirildi.

Tabloda da görüldüğü gibi AKP dönemin de merkeziyetçi ekonominin son kırıntıları da yok ediliyor. Yerli ve yabancı sermaye kutsal ittifakı ,1. Cumhuriyetin kuruluş felsefesinden ve yapısından iyice uzaklaşıyor ve arkasından su döküyor. İsteyerek veya istemeyerek Türkiye’de sermaye birikim süreçleri, siyasete yansımaları 1. Cumhuriyetin çöküşünü hızlandırıyor. Devlet desteğiyle kurulmaya çalışılan sermaye cumhuriyetin pimini çekiyor. AKP’de cisimleşen bu süreç sonun başlangıcı oluyor.

Kaynaklar:
http://www.yarinlar.net/sayi-19-ekim-2008/turkiye-nin-burjuva-demokratik...
Tevfik ÇAVDAR: Bilanço