Türkiye 30 yıl kadar önce başlatılan toplumsal dönüşümün AKP ile yeniden üretildiği bir uğrakta II. Cumhuriyeti karşıladı. Darbe sonrası ülkede bir dizi dinamik kendisini yeniden üretmek zorunda kaldı. Sermayenin kendisini yeniden üretimi neo-liberalizmin kurumsallaştırıcıları tarafından sağlanırken öte taraftan da 1923 Cumhuriyeti’nin birikim süreci kendi çelişkilerini de bu oluşumda yaratmış oluyordu. Dünya kapitalizminin buhranı liberalizm ile nefes aldırılmaya çalışılırken, yerli sermaye de kendi sıkıntısını sınır dışında münferit güç olamamakta buluyordu. Bu toplumsal yapılanmada siyasal iktidarlar Türkiye dokusuna kendi organik bağlarını içeren siyasal girdiler ile toplumun darbeden bir on yıl kadar önce ürettiği ‘direniş’ kültürünü likide etmeye çalışıyorlardı.
Ulusal sermayenin ulusalcı partileri bu dönemde halkçı kesilmekten geri kalmadığı gibi o dönemde yapılan yüzde altılık özelleştirmelerin de ateşli destekçileri olmuşlardı. Sermayenin rengi o dönem için Cumhuriyetin geleneksel rengi idi. Ancak bu uzunca yıllar dayanılamayacak bir durumdu. Çünkü sermaye sınıfı ile iktidar arasında bir halı çekme durumu kendisini zorluyordu. Her iktidar kendi zenginini yaratıyor ve sadece değişmeyen Türkiye halklarının emekçileri oluyordu. Yasalar ile korunuyorlar, düzenlemeler ile işçi sınıfına sınırsız saldırı mekanizmalarını geliştiriyorlardı. Yeni Türkiye düzeninin tüm bu saldırganlığı devam ederken sola manevra alanı yaratmamak için de bütün halk düşmanı uygulamaları ellerinden geldikçe yerine getirmeye çalışıyorlardı.
AKP sermaye sınıfının biricik temsilcisi olarak siyasi bir boşluk döneminde doğdu. Siyasi iktidar olduktan sonra hem kendi aydınını yarattı (!), hem de dışarıdan eskinin solcusu liberal aydın devşirdi. Bu parti temsil ettiği sınıfa borcunu Cumhuriyet döneminin en büyük özelleştirmelerini yaparak öderken iç hesaplaşmalarını da Cumhuriyetin tasfiyesinde aradı. Felaketin Eşiğinde Türkiye demiştik bu toplumun direnç odakları olarak. Fakat AKP hem kendi aydını ile hem de satın aldığı aydınlar ile Türkiye’de kendi medya ordusunu kendi insanını yaratmak istiyordu. AKP değişmişti ve değişen AKP toplumsal dinamikleri de yerinden oynatmak istiyordu. Yeni Türkiye Düzeni onun referanslarından sadece bir mirastı. II. Cumhuriyet bu mirasın ileri götürülmüş ve toplumun ise daha da geriletilmiş halidir. II. Cumhuriyet bu dinamizmi yaratanların zaferi olarak görülürken emekçi halkın örgütlü öfkesi ile elde ettiği bütün kazanımların yok olduğu bir süreçtir. Türkiye 30 yıldır sermaye sınıfının siyasi girdileri ile yeni insanını yaratmaya çalışıyor. Fabrikada sömürüye boyun eğen, solcusu AKP’nin gölgesinde olan, üniversitelerde badem bıyıklıların gölgesinde yaşanılan bir Türkiye düzeni istedikleri. Teslim almak istiyorlar aklımızı ve hürriyetimizi. O direniş kültürünü yaratanlar ilericilikten yana hal almış olanlar bu halk senin yarattığın düzene sığmaz. Onlara bırakılan miras sermayenin zalimliği ise bizim mirasımız direniştir, mücadeledir.