Güzel günlerin öncesinde (İbrahim Kurban)

“...
sonra güzel güzel anlaşmaları
sonra güzel güzel sözleşmeleri
sonra güzel güzel paylaşmaları
asılmışların ve asılacakların izniyle
ve durmadan durmadan baltazar bayramlarını
sonra güzel güzel savaş uçaklarını
radarları rampaları atombombalarını
denizaltı denizüstü bir şeylerini
bilinçaltı bilinçüstü herşeylerini
piekslerini bitekslerini bitpazarlarını
eroinlerini kokainlerini getirip bıraktılar
hergün hergün yeniden getirip bıraktılar
ve sonra çekilip gitmediler gemilerine
ve sonra çekilip gitmediler gemilerine
ve sonra çekilip gitmediler gemilerine
ve artık okadar çok şey getirdiler ki
ve artık okadar çok şey getirdiler ki
ve artık okadar çok şey getirdiler ki
bağımsızlığa yer kalmadı ülkemde
...”

1966 yılında ne güzel yazmış Hasan Hüseyin. Ülkeyi, emperyalizmin oyunlarına alet edenlerin yaptıklarını ne güzel kaleme dökmüş. Bu ülkeyi sermayedarlara nasıl peşkeş çektiklerini ne güzel anlatmış.

Biraz o günlere değinmek gerekirse, 1962 yılında Türkiye’ye, ABD tarafından Sovyetler Birliği’ni tehdit etmek için yerleştirilen füzelerle birlikte askerin bağımsızlıkçı olmadığı, NATO yanlısı olduğu görülmüş, TİP’in toplum üzerinde artan etkisiyle birlikte işçi sınıfı harekete geçmeye başlamış ve üniversite gençliği ülkelerinde bağımsızlığa yer kalmayan yeri, tekrardan açmaya başlamıştı.

70’li yıllara gelindiğinde gençlik iyice politikleşmiş ve işçi sınıfının yanında sermayedarlara karşı tarafını ilan etmişti. 15-16 Haziran eylemlerinde doruk noktasına ulaşan bu politiklik 12 Mart 1971’deki askeri darbe ile bir süreliğine dinginleşmişti.

70’li yılların ortalarından itibaren tekrardan hareketlenen işçi sınıfı, 1976 1 Mayıs’ında Milliyetçi Cephe iktidarına ve sermayedarlara Taksim’de büyük bir güç gösterisi yapmış ancak bu güç gösterisi sermayedarların eteğini tutuşturmuştu. Bir sene sonra, 1977 1 Mayıs’ında kitleye saldırılmış ve otuz dört kişi katledilmişti. Bu olayın akabininde işçi sınıfı her gün farklı iş kollarında farklı kazanımlar elde etmeye devam etmiş ve ülkede bağımsızlığa yer bırakmayanlara gün yüzü göstermemişti. Ülkemizde bağımsızlığa yer bırakmayanlar ise bu duruma dur deme ihtiyacı hissetmiş ve 24 Ocak Kararları(1) çıkmıştı. Fakat işçi sınıfının var olan hakları ve işçi sınıfının politikliği bu kararların uygulanabilmesini mümkün kılmamış, ertesinde 12 Eylül Darbesi gerçekleşmişti.

12 Eylül’le birlikte ülkede bağımsızlığa yer bırakmayanlar, bağımsızlığa yer açmaya çalışanlara büyük baskılar uyguladı. Devrimciler günlerce işkencehanelerden çıkmadı. İslamcı cemaatlerin önü açıldı. Neoliberal politikalar işçi sınıfının kazanımı olan hakları gasp etmeye başladı.

***

O günlerin üzerinden bir zaman geçti. Fakat iktidar, bağımsızlığa yer bırakmak istemeyenlerin elinden hiç düşmedi. 90’larda Türkiye, kontrgerilla yuvası haline gelip, Hizbullahçıların kitlesel eylemler yapabildiği bir ülke haline geldi. Ekonomi sürekli daha kötüye gidiyordu ve ülke ekonomisi Özal’ın uyguladığı programlar doğrultusunda tamamen dış yatırımcıya bağımlıydı. 99 krizi bu sebeple ortaya çıktı. Türkiye ekonomisinin riskli ve spekülasyona açık durumuna güvenmeyen yabancı yatırımcılar paralarını Türkiye’den çekmeye başlayınca borsa çöktü ve Türkiye ekonomisinin çok büyük bir darbe almasına sebep oldu. Durumu toparlamak için IMF, ekonomik kriz altındaki ülkelere uyguladığı program doğrultusunda Kemal Derviş’i görevlendirdi. Kemal Derviş, IMF programlarını eksiksiz bir biçimde uyguladı. Ekonomiyi, işçi sınıfının kemerlerini daha da sıkarak “toparladı”.

***

Şimdi de AKP iktidarına değinelim.

***

2002 Kasım’ında AKP, ekonominin IMF tarafından düze çıkarıldığı, halkın istikrarsız hükümetlerden ve yüksek enflasyonlardan yaka silktiği bir ortamda iktidara geldi. AKP kendi başarısıymış gibi lanse ettiği bu durumdan iktidara geldiğinden beri övündü de durdu. Halbuki, ekonomi iktidara geldikleri andan itibaren daha da kötüye gitti. Ekonominin büyümesini ekonomik başarı olarak pazarladılar.

***

AKP’nin başrolünde bulunduğu ve Ortadoğu’da oynanacak “Büyük Ortadoğu” oyunu için Kemalistler ve Kürt hareketi büyük bir sorundu. Ergenekon ve KCK operasyonları büyük aşamalar kaydedildi. Kemalizm, devlet kurumlarından tasfiye edildi. Kürt hareketi ise son süreçte masaya oturulmaya ikna edildi.

***

Ortadoğu’da Arap milliyetçiliğinin temsilcileri olan iktidarlarla hesaplaşılması gerekiyordu. Irak’ta Saddam’ın öldürülmesi bunun ilk ayağı oldu. 2011’de Mısır’da Mübarek’in düşürülmesi ve Libya’da Kaddafi’nin katledilmesiyle birlikte emperyalizm, Ortadoğu’da önemli siyasal boşluklar elde etti ve bu alanların da büyük bir çoğunluğunu sıkıntısız olmasa da doldurdu.(2) Suriye’deki Baas iktidarı ise Kaddafi’nin öldürülmesinin ardından geçen süre zarfında Kaddafi kadar kolay çözülmeyeceğini gösterdi. Esad’ı çözmek için başrol oynayan Türkiye ise bu kilitlenen alana “patriot”lar ile müdahale ederek, NATO’yu ve diğer büyük güçleri sürece dahil etmeye çalıştı.

***

Yeniden Hasan Hüseyin Korkmazgil’in şiirine dönelim. Ne diyordu?

“...
sonra güzel güzel savaş uçaklarını
radarları rampaları atombombalarını
..
hergün hergün yeniden getirip bıraktılar
ve sonra çekilip gitmediler gemilerine
ve sonra çekilip gitmediler gemilerine
ve sonra çekilip gitmediler gemilerine
ve artık okadar çok şey getirdiler ki
ve artık okadar çok şey getirdiler ki
ve artık okadar çok şey getirdiler ki
bağımsızlığa yer kalmadı ülkemde.”

Evet, o kadar çok şey getirdiler ki ülkemizde bağımsızlığa yer kalmadı. Ve en son patriotları getirdiler. Bu ülkenin emekçilerine, sadece kan ve gözyaşı getirecek, genç insanları savaşa sürükleyecek, ülkemizi yabancı askerlere teslim edecek savaş gereçlerini getirdiler.

Bu durum karşısında biz yurtseverlere düşen görev, bu pislikle birlikte tüm emperyalist müdahale araçlarını ve işgalci askerlerini ülkemizden temizlemek ve ülkemizde bağımsızlığa yer kalmayan yeri yeniden açmaktır. O güzel günler geldiğinde Hasan Hüseyin’in bu şiiri, eski günleri anlatan kötü bir hatıranın güzel bir şiiri olarak hafızamızda yerini koruyacaktır. Hala, güncelliğini koruduğu gibi…

(1) http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/24-ocak-turkiye-emekcileri-ici...
(2) Mısır’da, Mübarek’in iktidardan düşürülmesinin hemen ardından Hillary Clinton’ın ve iki ABD’li senatörün Tahrir Meydanı’nı gezmesi, askeri yönetimin ardından şeriatçı ve Amerikancı Mursi’nin iktidara gelmesi Tunus’ta ve Libya’da şeriatçı kesimlerin iktidarı ele geçirmesi bunun göstergesidir. Libya’da ABD Büyükelçisi Christopher Stevens’ın öldürülmesi ve Tunus’ta ABD Büyükelçiliği önünde yapılan eylemler ise bu gelişmelerin ABD açısından pürüzlü ama aşılabilecek kısmıdır.