Gezi'ye ölçeklerle bakmak (İbrahim Kurban)

Memleket bir kurtlar sofrasına döndü mü, isyan haktır. (1)

Memleket, kurtlar sofrasına döneli çok oldu. Sofra o kadar zengindi ki yiye yiye bitiremediler. TEKEL’lerden, TELEKOM’lara kadar ülkenin bütün kamu kuruluşlarını teker teker özelleştirdiler. Sonra sofranın zenginliğinde bir miktar azalma oldu. Birilerinin gelip tekrardan masayı donatması yada yeni bir masa açması gerekiyordu. Yandaş olmayan sermayedarlara yapılan operasyonlarla masa yeniden donatılırken, yeni masalara yer açtılar. Otoyollara, köprülere, parklara gözlerini diktiler. Açılan yerlerin bir bölümüne yeni masalar kurulurken, bir masa yüzünden ortalık karıştı. İsyan, bu masadan önce de haktı. Ancak halk bu kadarına artık yeter dedi ve yeni bir karaktere bürüdü. İsyankar bir karaktere...

İsyankar halk, hayatın her anında hissedilen dinselleşmeye, piyasalaşmaya, Amerikancılığa karşı boyun eğmeyeceğini ve meselenin üç beş ağaç olmadığını gösterdi.

İsyankar halk, “Masum talepleri olsun, canımı yesinler”, “Mesele üzüm yemekse üzümü yediniz, mesele bağcıyı dövmekse izin vermeyiz” diyen diktatöre biz zaten senin canını yiyeceğiz, mesele bağcıyı evire çevire dövmektir, dedi.

Ve boyun eğmeyen kitleler, dünyaya ilan etti: Biz halkız!

***

Coğrafyacılar, haritaları ölçeklerine göre büyük ölçekli ve küçük ölçekli haritalar olarak ikiye ayırır.

Büyük ölçekli haritalar, ayrıntıların fazla olduğu ve daha dar bir bölgenin detaylıca çizildiği haritalardır. Küçük ölçekli olanlar ise daha büyük bir bölgenin, ince detaylara girilmeden çizildiği haritalardır. Örneğin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin haritası, İç Anadolu Bölgesi’nin haritasına göre küçük ölçeklidir. Ya da Fatih semtinin haritası, İstanbul’un haritasına göre büyük ölçeklidir.

Bu bilgileri paylaşmamın sebebi şu: Coğrafyada, haritaları sınıflandırmak için kullanılan bu yöntemi, direnişin haritasına bakarken kullanmayı mantıklı buluyorum.

Şimdi boyun eğmeyen kitlelere, küçük ve büyük ölçeklerle bakarak direnişten sonuçlar çıkarmaya çalışacağım.

Küçük ölçekli direniş profili
Küçük ölçeğin tanımını yukarıda yapmıştık. Küçük ölçek, detayların az olduğu bununla birlikte bütünlük hakkında daha fazla bilgi aktaran haritalardır.

Direnişin küçük ölçekli haritasına baktığımızda üç unsur ön plana çıkıyor. Bunlar taraftar grupları, -tanımı tek bir sıfat tamlaması ya da isim ile yapılamayacak olan- eline bayrak alıp sokağa çıkan örgütsüz kesim ve direnişi diri tutan devrimci özneler olarak üçe ayrılıyor. Bu özneler, Haziran Direnişi’nin küçük ölçekli profilini çiziyor.

Örgütlülük, tüm halk ayaklanmalarında başarıyı getiren en önemli baş özellik oluyor. Ancak, Haziran Direnişi boyunca sadece devrimci özneler örgütlü bir profil çizdi. Diğer iki unsur taraftar grupları ve tanımı tam olarak yapılamayan, yurtsever bilinci sebebiyle sokağa dökülen halk, örgütsüz ve anlık kararlar alan bir profil çizdi. Bu durum bizim direnişimize has bir şekilde çok kötü sonuçlar ortaya çıkarıp direnişe zarar vermese de unsurları büyük ölçekli incelemek ve dersler çıkarmak gerekiyor.

Büyük ölçekli direniş profili
Büyük ölçekli haritaların, detayın fazla olduğu ve daha dar alanları gösteren haritalar olduğunu söylemiştik. Şimdi, direnişin içindeki aktif unsurların detaylı profilini çıkarmaya çalışalım.

Taraftar kimliğiyle direnenler: Belli bir futbol takımının fanatik taraftarı olan insanların gruplaşarak, çeşitli taraftar toplulukları oluşturmasını incelediğimizde, 80 darbesi sonrası, Türkiye emekçilerinin, tepkilerini dışavurma amacıyla, taraftar gruplarını oluşturup kendisine bir kanal açtığını görüyoruz.

Aydemir Güler taraftar gruplarını şöyle tanımlıyor: “Taraftar grupları, bir açıdan bakıldığında, bugün emekçilerin formel örgütlenmelerindeki boşluğu, sosyal ilişki olarak ikame ediyorlar.” (2)

Haziran Direnişi, Güler'in bahsettiği “sosyal ilişki içerisindeki formal örgütlenme boşluğunu doldurabilmek” için devrimcilere büyük alanlar açmış oldu. Üçüncü unsur, bu alanı doldurabilme becerisiyle hareket edebilirse, aynı zamanda emekçilerin sosyal ilişki ağları içerisindeki formal örgütlenme boşluğunu da doldurmuş olacaktır.

Yurtsever güdüleriyle tekil olarak direnenler: Bu yan başlık altında incelediğimiz unsur, son otuz yıldır Türkiye halkları ile ilgili yapılan birçok tespiti üzerinde taşımaktaydı. Apolitik olduğu, koyunlaştığı söylenen bu unsur, Haziran Direnişi ile birlikte sokaklara dökülüp apolitik olmadığını-yada apolitikliğini üzerinden attığını- göstermiştir. 12 Eylül darbesi ile birlikte elinden alınan Türkiye bayrağını, egemenlerin elinden geri almıştır.

Bu unsurun en göze çarpan özelliklerinden biri de senelerce sokağa çıkmayan, AKP'ye yıkılmaz bir duvar muamelesi yapan buna rağmen içinde küçücük de olsa bir umut taşıyan insanların, sabrının bittiği noktada sokağa dökülebileceğinin görülmüş olmasıdır. Sokağa dökülen halk ile birlikte, yıkılmaz sanılan duvarın yıkılmaz olmadığı görülmüştür. Duvarın yıkılmaz olmadığını görenler ise umudunu mücadeleyi devam ettirerek yeşertmeye başlamıştır. Burada bir nokta kesinlikle unutulmamalı. Direnişin, Gezi Parkı merkezinde yürütülüyor olması bu umudun yoğunluğuna olumlu ya da olumsuz etkilerde bulunacaktır. Olumlu etkilerin görülebilmesi, üçüncü unsurun yapacağı müdahalelere bağlıdır.

Örgütlü kimliğiyle direnenler: Haziran Direnişi'nin ideolojik altyapısını şekillendiren bu unsur, direniş içerisindeki diğer unsurları öne çekmeye çalıştıysa da, öne çekmeye çalıştığı unsurları kapsayamamıştır. Günümüzün en büyük problemi de budur. Halkı, örgütlemek gerekmektedir. Ancak, devrimci öznelerin büyük çoğunluğu bu görevi hakkıyla yerine getirememektedir. Bunun en büyük nedenlerinden biri, öznelerin büyük çoğunluğunun, siyasal (teorik-pratik) müdahalelerinin yanlışlığından kaynaklanmaktadır. Bugün, örgütlü kimliğiyle direnenlerin ihtiyacı, doğru ideolojik tespitler ve AKP faşizminine, kapitalizme zarar verecek doğru pratik müdahalelerle birlikte “Hükümet istifa!” sloganını bir siyasi perspektif haline getirebilmektir. Bu alanda yanlış yapan kaybedecektir. Doğruyu yapan ise halkı kazanacaktır. Halk ise...

1.)Atilla İlhan’ın Kurtlar Sofrası eserinden.
2.)Aydemir Güler, Komünist Sayı:379, Makale: Tayyip’e de ne oldu?, Syf: 10