Ekonomiyi İşgal Et, Dünyayı İşgal Et!

Gelişen teknolojiyle birlikte son on yılda küresel çapta hızlı bir bilinçlenme yaşanıyor. Bu sürecin tetiklediği kitlesel hareketlerin son halkası olan “İşgal Et” eylemleri serisi tüm dünyada yayılmaya ve konuşulmaya devam ediyor.

2007 yılında Peter Joseph’in yönetmenliğini yaptığı, sistemi farklı açılardan eleştiren “Zeitgeist” belgeseli internet ortamında yayılmaya başladıktan kısa süre sonra, kimsenin tahmin edemeyeceği bir başarıya ulaşmış ve 50 milyona yakın izlenme sayısı elde etmişti [1]. Çalışma her ne kadar, pratik olarak uygulanabilecek bir çözüm sunmuyor olsa da, gelen tepkiler üzerine iki devam belgeseli daha çekildi. Aynı çalışma bugün dünyanın birçok farklı şehrinde, sisteme alternatif çözümler üretmeye çalışan yerel örgütlenmelerin oluşmasına liderlik eden bir harekete dönüştü.

Aynı sene Annie Leonard üretim-tüketim sistemini incelediği on yıllık çalışmasını yirmi dakika gibi kısa bir sürede, espirili bir dille anlatan “story of stuff” isimli bir animasyon hazırladı [2]. İnternet üzerinden viral olarak yayılan çalışma, yine çok geçmeden milyonlara ulaştı, gönüllü çevirmenler sayesinde yirmiden fazla dile çevirisi yapıldı. Ekip boş durmadı, benzer konular üzerine altı animasyon filmi daha hazırladı. Birkaç gün önce yayınlanan son filmleri “story of broke”, bir yandan halktan toplanan vergilerin ne şekilde kullanıldığını, bir yandan da başlatılmış olan işgal hareketine neden destek verilmesi gerektiğini anlatıyor.

Capitalism: A Love Story, Food Inc., Debtocracy, Inside Job gibi, çoğu geleneksel medya aracılığı ile kolay kolay insanlara ulaşamayacak daha nice “aydınlatıcı” materyal, internet sayesinde büyük kitlelere ulaştı, onları besledi, eğitti, gözlerini açtı [3]. İnsanoğlu, bir süredir, içinde bulunduğu sistemin nasıl çalıştığına dair hızlandırılmış bir eğitim süreci geçiriyor. Bu durumun sonucu olarak, tarih boyunca toplumsal bilincin (en azından potansiyel olarak) bu kadar yüksek olduğu başka bir dönem olmadığını tahmin edebiliriz. Dahası, geriye doğru gitmeyeceğimizi varsayarsak, henüz içine yeni giriyor olduğumuz bu çağın başlarında olduğumuz da iyi bir öngörü olabilir.

Bugün artık birçok insan, sürekli ekonomik başarı olarak gösterilen “büyüme” denilen kavramın, aynı zamanda başka bir topluluk için “küçülme” anlamına geldiğinin farkında. İşletmelerin öncelikli amacının kârlarını maksimize etmek olduğu bir sistemde, isteseler bile halkın çıkarları için çalışamayacaklarını, aynı zamanda maliyetleri azaltmak için mümkün olan her fırsatta işçi çıkarmaya çalışacaklarını, bu nedenle varolan sistemde işsizliğin azalmasının söz konusu olmadığını gören insanlar, gelir dağılımında büyük uçurumların olduğu “sağlıksız” bir ortamda, politikacıların ve siyasi partilerin durumdan etkilenmeden, görevlerini “sağlıklı” bir şekilde yerine getirmelerinin mümkün olmadığını ve yavaş yavaş çökmekte olan sistemin düzelebilmesi için radikal değişiklikler gerektiğini idrak etmiş durumda.

İrili ufaklı birçok grup bahsi geçen sorunlara kalıcı çözümler üretmek için çalışıyor, farklı yollar deneniyor. Zaman bankacılığı [4], yerel takas-değişim sistemleri [5] birçok ülkede varolan parasal sisteme alternatif sistemler olarak kullanılmaya çalışılıyor. 2006 yılında İsveç’te ortaya çıkan ve farklı ülkelere kısa sürede yayılan, en son Berlin’deki eyalet seçimlerinde %8,9 oy alarak meclise girmeyi başaran “Korsan Parti” oluşumu, bu akımdan etkilenmiş olan siyasi alandaki girişimlerden [6]. Tepki göstermenin klasik yöntemlerinden sokak protestoları ise en çok rağbet edilen ve en çok ses getirenlerden 2008’de Yunanistan, 2009’da İzlanda ve 2011’de önce, her ne kadar gerçek bir halk ayaklanması olup olmadığı tartışılsa da, diğer hareketlere ilham vermesi açısından “Arap Baharı”, sonra İspanya ve sonunda hepsinin evrilmesiyle oluşan ve 17 Eylül’de kapitalizmin kalbi olan Wall Street’te başlayan “İşgal Et” serisi.

Wikipedia’da yer alan bilgilere göre, bu kısa süre içinde dünya çapında 900 civarında şehirde işgal başlatılmış durumda [7]. İşgalciler arasında birçok farklı gruptan insan bulunuyor öğrenciler, evlerini, işlerini kaybedenler, sosyalistler, komünistler, işçi sendikaları, savaş karşıtları, farklı sivil toplum örgütleri. Ortada belli bir lider ya da grup bulunmuyor, toplantılarında isteyen herkes söz alıp görüşlerini aktarabiliyor. Adil gelir dağılımı, şeffaflık ve demokrasi, sağlık, eğitim ve hukuk alanlarında iyileştirmeler genel beklentiler/talepler arasında. Varolan politik sisteme, politikacılara güvensizlik karakteristik özelliklerden. İşgalin başlamasından yaklaşık bir ay sonra yayınladıkları ortak mesajlarından bir bölüm [8]

Onlar, verdikleri ana borca sahip olmadıkları halde, yasal olmayan yollarla evlerimizi ellerimizden aldılar.
Onlar, hiçbir ceza ödemeden, halkın ödediği vergiler ile kurtarıldılar ve yöneticilere fahiş ikramiyeler ödemeye devam ettiler.
Onlar, yaşa, kişinin ten regine, cinsiyetine ve cinsel eğilimine göre yapılan eşitsizliği ve ayrımcılığı sürdürdüler.
Onlar, gıda kaynaklarımızı ihmalkârca zehirlediler, tekelleşme yoluyla tarım sistemimizi çökerttiler.
Onlar, sayısız hayvana yapılan işkenceden, hapsedilmeden ve kötü muameleden çıkar elde ettiler ve aktif olarak bunları gizlediler.
Onlar, daha iyi ücret ve daha güvenli çalışma ortamı isteyen işçilerin pazarlık haklarını sürekli ellerinden almaya çalıştılar.
Onlar, onbinlerce dolarlık eğitim kredileri ile öğrencileri rehin aldılar, eğitimin kendisi bir insanlık hakkı olduğu halde.
Onlar, işçiliği sürekli daha ucuz ülkelere taşıdılar ve bu durumu, işçilerin sağlık ödemelerini ve ücretlerini kesebilmek için kullandılar.
Onlar, hiçbir suçluluk ya da sorumluluk duymadan, insanlarla aynı haklara sahip olmak için mahkemeleri etkilediler.
Onlar, kendilerini sağlık sigortaları ile ilgili anlaşmalardan kurtaracak avukat ordularına milyonlarca dolar harcadılar.
Onlar, bizim mahremiyetimizi bir eşyaymış gibi sattılar.
Onlar, basın özgürlüğünü kısıtlamak için askeri ve güvenlik güçlerini kullandılar.
Onlar, sadece kâr peşinde koşarken, insanların hayatını tehlikeye atan kusurlu ürünleri kasıtlı olarak pazardan geri çağırmadılar.
Onlar, kendi politikalarının yarattığı ve yaratmaya devam ettiği felaketlere rağmen, ekonomi politikalarını belirlemeye devam ediyorlar.
Onlar, aslında kendilerini denetlemesi gereken politikacılara büyük miktarlarda bağışlarda bulundular.
Onlar, bizim petrole bağımlı kalabilmemiz için alternatif enerji yöntemlerini engellemeye devam ediyorlar.
Onlar, birçok insanın hayatını kurtarabilecek ya da yardım sağlayabilecek genel ilaç çeşitlerini, onlara zaten önemli kârlar getirmiş yatırımlarını koruyabilmek için engellemeye devam ediyorlar.
Onlar, petrol sızıntılarını, kazaları, hatalı muhasebe kayıtlarını kârlarının azalmaması için kasten gizlediler.
Onlar, medya üzerindeki hakimiyetleri sayesinde insanları bilinçli bir şekilde yanlış bilgilendirip korku içinde bıraktılar.
Onlar, suçlulukları hakkında ciddi şüpheler olan mahkumları öldürmek için özel anlaşmalar yapmayı kabul ettiler.
Onlar, içte ve dışta sömürgeciliğe devam ettiler.
Onlar, denizaşırı ülkelerdeki masumlara işkence edilmesine ve öldürülmesine ortaklık ettiler.
Onlar, devletten sözleşme kapabilmek için kitle imha silahları üretmeye devam ediyorlar.

Hareket, “somut bir sonuç elde edene kadar kamp kurduğumuz bölgelerden ayrılmayacağız” mesajı ile başlatılmıştı. Ancak henüz oturmamış organizasyon yapısı nedeniyle, birçok farklı şikayetin somut taleplere çevrilmesi zaman almakta. Bunun yanında gittikçe kötüleşen hava şartları gibi etkenlerden dolayı, zamanla harekete verilen desteğin azalması ve bir süre sonra herhangi bir sonuç elde edemeden dağılması ihtimaller arasında.

Diğer taraftan, böyle bir senaryonun bile mevcut resimde fazla bir değişiklik yapmayacağı rahatlıkla görülebilir. Hareketler sırasında oluşan gruplar ve aralarındaki iletişim kanalları, bir kenarda, patlamaya hazır bir bomba gibi bekliyor olacaktır. Hareketlerin ortaya çıkmasına neden olan sorunların ise, çözülmeleri bir yana, büyümeye ve daha fazla insanı rahatsız etmeye başlayacaklarını beklememiz yanlış olmayacaktır. Bu durumda, gereken tek şey, fitili ateşleyecek yeni bir olay ve ardından, belki adı değişmiş ama altyapısı aynı, ancak biraz daha evrilmiş, önceki hareketlerden derslerini almış ve daha kuvvetli bir kitlesel hareketle karşılaşabiliriz.

İşgalcilere Öneriler
Öneriler kısmında, işgalcilere ya da yaşanan sorunları çözmek için uğraşan her gruba, bir süredir artık fazlasıyla gelişmiş olan oyuncaklarımızla neler yapabileceğimizi kavramaya çalışmaları tavsiye edilebilir. Teknolojik gelişmeler, özellikle internet, iletişim aracı olarak kullanıldıklarında ne kadar güçlü olduklarını kanıtladılar, ancak daha da ötesi bu araçların yönetimsel işler için de kullanılması olacaktır. Örnek olarak, temsili demokrasiyi yavaş yavaş bırakmamız gerektiği mesajını da daha geniş kitlelere yayabilmek adına, halkı ilgilendiren kararların internet üzerinden referandumlar yolu ile belirleneceği sistemler geliştirilmesi iyi bir başlangıç olabilir.

Daha büyük çaplarda ise, özellikle bankacılık, sigorta, iletişim, yazılım gibi, aslında kullanım sıklıklarına oranla maliyetleri oldukça düşük olan, bu nedenle patronlarını dünyanın en zenginleri sıralamalarında en üstlere taşıyan sektörlere yoğunlaşılabilir. Bu sektörler için, halkın, maliyetleri hesaplayarak, gereken yatırımı ve riski tabana yayarak işletmeler kurması, bu işletmelerin amaç olarak kârlarını arttırmayı hedeflemek yerine, hizmetleri daha fazla kişiye, daha az maliyetle ulaştırmaya çalışması düşünülebilir. Bu yeni işletmeler yerel değil, yine uluslarası olarak kurgulanmalıdır. Yatırım, birkaç kişi tarafından değil, birçok insanın küçük katkıları ile yapılacağından, işletme ile ilgili genel kararlara da aynı sayıda insanın katılabilmesi gerekmektedir. Burada önemli olan nokta, böylesine büyük çapta ve karışık bir yapıyı bile oluşturabilecek sistemlerin inşaa edilebilmesinin mümkün olduğudur. 2009 yılında hizmete giren KickStarter websitesi, böyle bir sistemin nasıl işlemesi gerektiğine basit bir örnek olabilir [9].

Alternatif Ödüllendirme Modeli
Ancak yine de, bu tür kapsamlı ve varolan yapıların temellerini sarsabilecek çözümlerin bile, bir noktadan sonra yeterli olmayacağı görülebilir. Biraz daha detaylı düşünüldüğünde, esas sorunun kapitalizmden de bir adım ötede, ödüllendirme sistemiyle ilgili olduğunu keşfedebiliriz. Sorun şu şekilde özetlenebilir halka hizmet eden ve halkı bağımsızlaştırmaya çalışan hiçbir çözümün, kendi zenginliği için çalışan ve bunun için halkı kendisine bağımlı hale getirmeye çalışan çözümlerden daha zengin olması ve doğal olarak daha fazla kaynağa ulaşması ihtimali yoktur. Örnek olarak, aynı sayıda müşteriye eşit kalitede hizmet veren, biri kâr amacı ile çalışan ve 1 birim maliyet için 1 birim kâr elde eden, diğeri ise sadece maliyetleri üzerinden hizmet veren iki bankadan, kâr amacı ile çalışan bankanın, 10 işlem sonunda elde edeceği gelir toplamda 20 birim olurken, diğer bankanın geliri, maliyet toplamı olan 10 birimde kalacaktır. Daha fazla gelire ve kaynağa sahip olan ilk banka, doğal olarak daha iyi araçlara ve işçilere de sahip olacaktır. Dengeyi bozma ihtimali olan tek şey, tüketicilerin bilinçlenmesi durumudur. Ancak bu da, yine aynı sebepten dolayı, daha iyi pazarlama araçlarına sahip olan ilk banka tarafından en iyi ihtimalle dengelenecektir.

Diğer bir deyişle, bugün varolan sistem, organizasyonları, sadece “ne kadar çok kârlı satış yaptığı” bilgisi üzerinden ödüllendirebilmekte, diğer taraftan, belki de daha önemli olan birçok faktörü hiçbir şekilde hesaba katamamaktadır. Bu sorunun günümüzde yarattığı sorunlara örnek olarak, yıllardır gelişmeye çalışan yazılım sektöründeki açık kaynak çalışmalarının ve enerji sektöründeki yenilenebilir enerji çözümlerinin, hakettikleri kaynaklara ulaşamaması gösterilebilir.

Oysa varolan ekonomik modele alternatif olarak, halkın, işletmelere, “şeffaf olduğun, tüketicilerini bağımsızlaştırdığın, insana ve çevreye daha duyarlı olduğun oranda zenginleşebilir ve daha fazla kaynağa erişebilirsin” diyebileceği bir yapı tasarlanması mümkündür. Varolan sistemden, böyle bir ödüllendirme modeline geçişi gerçekleştirebildiğimizde, geri kalan sorunların domino etkisi şeklinde, kalıcı olarak çözülebileceği bir durumun ortaya çıkması beklenebilir. Yine elimizdeki teknolojik imkanlar, karışık hesaplamaların yapılmasını gerektirecek bu tarz bir yapının bile oluşmasına ve yönetilmesine izin verebilmektedir.

Özetle, sistemi iyileştirmeyi hedefleyen her grup ya da son aşamada halk, kendi imkanları ile, mühendislerini, mimarlarını, bilim adamlarını tutarak, yeni sistemler tasarlayıp, hayata geçirebilmeli ve oyunun kurallarını değiştirmeye başlayabilmelidir.

Serkan Holat

Kaynakça
[1] http://www.ntvmsnbc.com/id/25023393/
[2] http://www.storyofstuff.org/
[3] http://www.imdb.com/title/tt1232207/
http://www.imdb.com/title/tt1286537/
http://www.imdb.com/title/tt1890383/
http://www.imdb.com/title/tt1645089/
[4] http://tr.wikipedia.org/wiki/Zaman_Bankac%C4%B1l%C4%B1%C4%9F%C4%B1
[5] http://en.wikipedia.org/wiki/Local_exchange_trading_system
[6] http://www.ntvmsnbc.com/id/25252666/
[7] http://en.wikipedia.org/wiki/Occupy_Wall_Street
http://en.wikipedia.org/wiki/List_of_Occupy_movement_protest_locations
[8] http://dotsub.com/view/5eae2598-5779-4113-a6c6-656bd2d39f36
[9] http://www.kickstarter.com

“Amsterdam’ı İşgal Et” eyleminden görüntüler