Demirtaş sessizliği (Emre Ertop)

Türkiye Cumhuriyeti, miadı dolmuş, bu anlamda müteahhit ağzıyla söyleyecek olursak 'bitmiş' bir cumhuriyettir.

Müteahhit bakışından devamla cumhuriyetin 'kaba inşaat' halinin her anlamda bugünkü pespaye görüntüden daha estetik durduğunu söylemek mümkün. Cumhuriyet bugün üzerine biçimsiz katlar çıkılmış, üzerine rengarenk taşlardan geometrik şekiller yapılmış, içi dışı harabe, çirkin bir apartmana benziyor.

İhsanoğlu bu göz yoran, iç karartan yapının dış cephe kaplaması olabilir ancak: Bildiğiniz "american siding".

Erdoğan diktatörlüğüne karşı Demirtaş ve İhsanoğlu dışında bir alternatif kalıyor: Boykot. Boykotu bir "seçmeme" eylemi olarak anlamamak gerekiyor. Boykot ciddi bir alternatiftir ancak iyi örgütlenmediği takdirde havada asılı kalabilir, kalıyor.

Boykotun propaganda için yakaladığı en uygun zaman kanımca İhsanoğlu'nun adaylığının açıklandığı süreçti. Boykotun albenili olduğu, psikolojik üstünlük sağlayabileceği bu süreç kaybedildi. Bu tedirgin bekleyişten sonra İhsanoğlu için yapılan algı çalışması büyük oranda başarıya ulaştı.

Boykotun buna rağmen biricik doğru tutum olduğunu düşünüyorum. Boykot, ikirciksiz savunulmalıdır.

Bazen doğru kararların değeri mevcut süreçte kitle mücadelesinde daralmaya, tepkiye neden olsa da uzun vadede mutlaka karşılığını bulur. Bir koyup üç almaktan bahsetmiyorum. Haklı olmanın verdiği mağrurluk da değil hedefimiz. Peki ne?

Sosyalistlerin asli görevlerinden birisi de bulundukları tarafı güçlendirmek bu taraflaşmayı her seferinde emek ekseninde yeniden kurmak.

"Erdoğan gitsin de yerine ne gelirse gelsin" kitlelerin, sokaktaki yurttaşın talebi olabilir. Ancak sol, Erdoğan sonrasıyla da ilgilidir. Çünkü sol, Erdoğan diktatörlüğüyle olan uzlaşmaz karşıtlığını, bu kavgadaki gücünü tarihten almaktadır.

O tarih bize AKP'nin iktidar çorbasında mücadelen çekinen, kolaycı bakışın da tuzu olduğunu göstermektedir. O tarih bize kurtarıcıları değil özgürlüğün emek istediğini öğretmiştir.

Devrimci bir sınıf, işçi sınıfı, ezilenlerin herhangi bir parçası olarak görülmemeli. Toplumdaki tüm aşağılanan, hor görülen toplamın (lgbt bireylerin, ulusal baskı görenlerin ve kadınların) kurtuluşu işçilerin kurtuluşuyla mümkündür. Ancak işçilerin kurtuluş yolu tek tek bu grupların özgürleşmesinden geçmiyor: Sadece emekçiler özgürlüğün önündeki en büyük engeli, ekonomik bağı kırabiliyor.

Reel politika, devrimci misyonu, salt gençliğin örgütlü mücadeleye kazanılması için araç olarak görmekten ibaret olmamalıdır. Devrimci görevler her toplumsal katman için geçerlidir ve her dönemde ön plana çıkarılmalı, ideolojik mücadelede titizlikten vaz geçilmemelidir.

Solun ufuk çizgisini destekçilik olarak çizmek solu kötürümleştirir.

Solun "bağımsız siyasi duruşu" rüştünü birçok kez ispatladı. Tüm bunlara rağmen Kürt hateketi bulduğu ilk boşlukta bu rüştü görmezden gelme eğiliminde. Üzerimizde yoğun bir şekilde hissettiğimiz boykot eleştirisi de sanırım bundan dolayı.

Sormak bizim de hakkımız: Türkiye'nin partisi olma, sol cumhuriyetçilerden oy alma şansı, fırsatı neden kullanılmadı? Hedeflenen eşitlikçi, demokratik, şeffaf kültüre cumhurbaşkanı adayı belirlenirken neden ihtiyaç duyulmadı? Türkiye'de yoğun bir şekilde hissedilen dinselleşmeye karşı bize "en yakın" aday tarafından neden herhangi bir adım atılmadı?

Benzer sorular devam edebilir:

Sol, hükümeti yıpratmak hatta yıkmayı istemekten hala vaz geçmemişken, solun Demirtaş'ı desteklemesi Kürt hareketinin bazı isimleri -Erdoğan'ı zorbalıkta Chavez'e benzeten Altan Tan gibi- için de rahatsız edici olmayacak mıdır?

"Yanlış anlaşılmak" büyük politikanın şanındandır. Bizler "küçük politikacılar" olarak o büyük güne hazırlanmaya, nabza göre şerbet vermemeye, ilkelerimizi pazarlık konusu yapmamaya devam edeceğiz.

Demirtaş'ın adaylığının görmezden gelindiği meselesine gelince.

İki büyük ve tehlikeli adayın yanında Demirtaş'ın adının zikredilmemesi, Erdoğan'la İhsanoğlu'nun benzerlikleri vurgulanırken Demirtaş'ın es geçilmesi elbette insani, ve vicdanidir. Yoksa Reyhanlı patlamasından sonra Demirtaş'ın yaptığı "hükümetin yanındayız" açıklaması dün gibi akıllarda.

Demirtaş sessizliğinin sebebi budur. Belki de sol yanlış anlaşılmak istemiyordur.