Çok yaşa KOBA (Osman Ulaş - Nurcan Kuş)

Shakespeare denildiğinde helede telaffuzu bir tiyatro kapısında ise heyecan duyar insan. Tiyatroyla ne kadarda özdeşleşmiştir bu isim. Onun oyunlarını oynamak klasikleşmiş hatta zorunluluk haline gelmiştir. İş böyle olunca dalıverirsin o kapıdan içeriye. Başlar oyun. Dünyayı sorgulayan, aslında istemediği bir yaşama mahkum edilmiş ve mutlu insanı oynayan bir doktor vardır karşında. Bir psikiyatr. Burası bir kliniktir. "Deli"lerin yaşam alanı bulduğu bir klinik. Deliler mi? Toplum tarafından farklılıkları yüzünden ötekileşmiş, hayal dünyaları onların bakış açılarının sınırlarını aşmış insanlardır bunlar.

Oyun güzel. Ve o da ne! kimlik karmaşası yaşayan dört-beş deli. Kimi kendisini Shakespeare'in Juliet'i sanıyor. Bir başkası Venüs'ten geldiğini iddia ediyor. Diğeri toplumsal sınırlar dahilinde cinsiyetine verilen görevlerin en yücesini ''aile kurumunu'' kuramadığı için, aile fertlerinin daha doğrusu ebeveynlerin her ikisini de tek bir bedende yaşayan, çift kişilikli bir birey. Ve en önemlisi bir başkası kendisini Josef sanıyor. Kim mi bu Josef? Tabi ki onların tanımı ile ''insan katili, elleri kan kokan, diktatör, cani Stalin'' son olarak kliniğe insanların iki yüzlülüğünü anlayamayan ve başka bir gezegenden geldiğini iddia eden ve herkesin iç sorgulamalarına yardımcı olacak biri ekleniyor. Her bir "deli" kendi yaşam dünyasını, açmazlarını seyirci ile paylaşıyor. Akıllarda kalacak olan ne Juliet ne Venüslü ne çift kişilikli nede başka gezegenli. Elleri kanlı, yaptıklarından pişman olan, Tanrıya ve insanlığa kendisini affettirmek için yakaran Josef. "Tanrım ben zaten dindar bir ailenin çocuğuydum. Neden elime İncil yerine Kapitali verdin" diyen, insanlara" Ey insanlık benden korkuyorsunuz, hepinizi öldürdüm, ellerimde kanlarınız hala duruyor, eskiden itaat ederdiniz, şimdide aynısını yapın ve beni affedin" diyen Josef. Kliniktekilere "Yoldaş" diyen ve elinde İncille gezerek sürekli günah çıkaran Josef. Oyunu izlerken ara ara midem bulandı. Diktatörlük buydu! Kapitalizmin özgürlük anlayışı, birileri kafasını aydınlığa döndükten sonra buraya kadardı. Çirkinleşmiş metinler, güzel isimlerle sunulan ve "iyi" oyuncularla karakterize edilen oyunlar. Stalin, "Ben deli değilim, paranoyak değilim, her şeyi bilinçli yaptım, zaten bir kafkas böyle olmasa nasıl iktidara gelebilirdi? Benim tek derdim iktidardı" diye devam ederken kaçtım. Çünkü heyecanlanmıştım. Düzen saldırır. Jopuyla, tomasıyla, gazıyla...

Ama sanatla! o kadar yoksundur ki sanattan. En son ona başvurur. Demek ki dediklerimiz doğruydu. Kapitalizm en son Ermenek'te çamura batmıştı. Çırpınıyordu. Bu sorunların çözümü sosyalizm olmamalıydı. Yani insanlar başka bir düzen mümkün mü? sorusunu sormamalı, cevap olarak da sosyalizm verilmemeliydi. Neden reel sosyalizm çözüldü. Neden Stalin döneminde insanlar öldü. Neden neden...Anti-komünizm hiç anlamadıkları bir alanda tiyatroda, sahnede karşı devrimci bedenlerinde yaşam bulması mı? Raflarda anti-komünist kitapların en önlerde yer almaya başlaması neyin göstergesi olabilir ki?Tiyatroyu İzlediğim süre boyunca hep bu sorular sordurulmaya çalışıldı seyirciye. Oyun tamamen bir komünizm karşıtlığı üzerinden kaleme alınmış, oyun bittiğinde ise bütün seyircilerin bir Stalin düşmanı olmasını ümit ederek oynadılar oyunlarını. Olmadı. Çok sığ kaldı.

Stalin döneminde Sovyet insanının yarısı tiyatroya gitmekte idi. Kapitalist Türkiye de ise Stalin'i karalayan bir oyunu izlemek bile parayladır. Ancak nüfusunun azınlık bir bölümünün tiyatroya gidebildiği bir ülkenin tiyatrocusu nufusunun yarısını tiyatroya götürmeyi başaran bir ülkenin liderini neden böyle anlatır?

Joseften korkuyorlar. Korkularının kaynağı sosyalizmin güncelliğinde çünkü. İşçi sınıfının iktidarı, tüm dünyada yeniden emperyalist planları alt üst edebilir. Her şey yeniden kurulur. Sorunların gerçek çözümünün gerçekten sosyalizmde olduğunu en az bizler kadar iyi biliyorlar. Ve tarihi çarpıtarak,gerçeklikleri gizleyerek sanatı, edebiyatı, tiyatroyu da alet ederek yapıyorlar kara propagandalarını. Bildiklerinden dolayı, kendileri için olan korkuyu hep enselerinde hissediyorlar. Stalin'den değil sosyalist bir iktidardan korkuyorlar. Bu kadar büyük bir karalama kampanyası bu yüzden var. Bu yüzden Stalin hep güncel. Çünkü sosyalizm hiç güncelliğini kaybetmedi.

Nafile çabaları

Stalin, Josef, Koba, insanlık tarihinde Alman faşizmini durdurarak sosyalizmin en prestijli dönemini yaşattı.İşte bu zaferin üzerinden yarım asırdan fazla geçmesine rağmen ne biz ne de onlar Kobayı unutamadı. Koba'nın unutulmazlığı sosyalizmin güncelliğinde,bir tiyatronun perdesinde.Sen çok yaşa Koba...