Burjuvazi ve proletarya (Kıvanç Yakut)

Ülkemizde sosyalizm adına farklı temsiliyetler mevcut. Aslında özüne bakılırsa bu kadar farklı görüşün nihai hedefi sosyalizm olsa da verili durumlarda konumlanışı veya aidiyeti başka türlü durmayı gerektirebiliyor. Örneğin Kürt sorununun çözümünde çeşitli görüşler var. Ya da sosyalizme giden yolda MDD veya Sosyalist Devrim Tezi ayrışmaları gibi…

Konu başlığının çerçevesinden de çıkmadan açıklamak gerekirse belirgin olarak Kürt hareketinin yanında duran çeşitli ideolojik mevzilenmeler var Maoist örgütler, devrimci demokrat ya da kendini Troçkist olarak adlandıran kurumlar.

Buradaki ortak noktalar genelde Kürt meselesinde birleşiyor. Ama sosyalist olmalarına rağmen çeşitli çelişkileri de içlerinde barındırıyorlar. Mesela Kürt sağını temsil eden ya da şeriatçı ama Kürt hareketi içinde konumlanan kişilere karşı belirgin ve eleştirel bir tutumları yok. Bu duruma karşı ilkeli bir hareket noktası belirlemiş değiller.

Bir de ulusalcı sosyalist olan İP ve türevleri var. Hala MDD kuramı çerçevesinde ülkenin sosyalizme geçişi için gerekli bilinç oluşmadığını ve öncelikle milli sanayicinin yani ulusal burjuvazinin gelişmesi gerektiğini savunanlar var. İP sol mu değil mi gibi bir tartışma gereksiz olacağından o konuya hiç girmiyorum. Yalnız Mustafa Suphi’nin katledilmesinden bu yana ülkemizde sosyalist hareket neredeyse 100 yaşına girecekken hala sosyalizme hazır değiliz demek çok mantıklı değil.

Genel perspektife bakılırsa yetmiş civarı sosyalist fraksiyonun olduğu bir ülkede net bir sol düşüncenin belirgin olarak çıkması yakın vadede zor. Fakat net bir sol temsiliyet antiemperyalist, yurtsever, ilerici, aydınlanmacı olan ve aşamacı olmayan ertelemeci olmayan net olarak sosyalizm tavrını ortaya koyan bir yapının kendini belirgin bir şekilde ortaya koymasıyla oluşacaktır. Bu düşüncelere sahip olan yapılanmalar da var zaten mesela Sol Cephe gibi…

İşin özünü yani burjuvazi ve proletarya ayrışmasını kavrayabilmek için Sovyet devrimi sırasında Amerikalı gazeteci John REED’ in kitabından bir alıntı yapmakta fayda var.

Rusya’da okuma yazma bilen Bolşevik karşıtı kendini Marksist olarak tanımlayan bir öğrenci ve Bolşeviklerden yana iki asker arasındaki konuşmayı aktarayım.

John REED şöyle yazıyor:

Kente yollandık. Kapıda yüz kadar tüccar, memur ve öğrencinin küfür edip bağırdıkları iki süngülü asker duruyordu. Haksız yere azarlanmış çocuk gibi kendilerini rahatsız ve alçalmış hissediyorlardı. Öğrenci üniforması taşıyan, alımlı, genç ve iriyarı bir adam saldırıyı sürdürüyordu. Küstah bir ses tonuyla:

- Kardeşlerinize karşı silah kullanarak katil ve hainlerin birer aleti olduğunuzu anlıyorsunuzdur sanırım
- Kardeş iş böyle değil, diye ciddi ciddi yanıtladı asker. Siz anlamıyorsunuz. İki sınıf var. Biri proletarya öbürü de burjuvazi
- Bu palavrayı biliyorum, diye kesti öğrenci. Siz cahil köylüler için böyle hazırlop sözlerin her yerde anırılması yeterlidir. Hiçbir şey anlamadan papağan gibi sürekli bunu tekrarlıyorsunuz. Bak ben Marksist bir öğrenciyim. Siz, sosyalizm için değil, anarşizm için Almanya hesabına dövüştüğünüzü söylüyorum.
- Biliyorum dedi asker. Siz okumuş insanlarsınız, ben ise cahil ama yine de bana öyle geliyor ki…
- Lenin’in bir proletarya olduğunu mu sanıyorsunuz?
- Evet dedi asker…
- Lenin’in kurşun dolu bir trenin içinden Almanya’yı geçtiğini ve onlardan para aldığını biliyor musun?
- Bunlardan pek haberim yok dedi asker inatçı bir tonla. Ama söylediği şeyler ben ve benim gibilerin işitmek istediği şeyler. Görüyorsunuz ya yine iki sınıf var burjuvazi ve proletarya…
- Ben devrimci eylemim için Schlüsselbourg’ta iki yılımı verdim. Oysaki siz o zaman Tanrı çarı korusun diyordunuz. Sen benim kim olduğumu biliyor musun? Şimdi de Rusya ve özgür devrimimizi batırmak üzere olan Bolşeviklere karşı savaşıyorum.
- Asker başını kaşıdı ve orasını bilmem bana yine her şey olduğu gibi gözüküyor. Cahil olmasına cahilim ama yine de iki sınıf var biri burjuvazi öbürü de proletarya
- Öğrenci sinirinden köpürmüştü.
- İki sınıf diyordu asker sürekli. Birine karşı olan ötekiyle beraberdir!

Kitabın bu kısmını okurken aklıma ilk olarak Kürt meselesinde emekten yana tavır almaktansa ulusal çıkarları sınıfsal tasnif yapmadan ön plana çıkaranlar geliyor.

Lenin Almanlardan asla para almadı ya da asla Alman ajanı olmadı ama üstüne atılan bu iftira nedendi ya da neye dayanılarak söyleniyordu bilmiyorum fakat bu durumun ulusalcısınız Kemalistsiniz yaftalamalarından da hiçbir farkı yok. İkisi de koca bir iftira…

Uzun lafın kısası ne bu saatten sonra ulusal burjuvazinin gelişmesi ne de emekten değil de ulusal çıkarlardan yana pragmatist, ertelemeci, aşamacı tavrın solda da sosyalizmde de yeri yoktur.

Mesele emek meselesidir evet o kahraman askerin de dediği gibi iki sınıf var biri burjuvazi öteki de proletaryadır. Birine karşı olan ötekinin yanındadır…