Bir bakan, bir boyacı çocuk ve yenilenen vagonlar (Furkan İnanç)

“Bizim gözlerimiz karanlığa alışmasını bilmeyen gözlerdendi. Ve bozmak için buradaydık, alıştığını sananların alışkanlıklarını.”

Ne güzel anlatmıştı meramını Buket arkadaşımız bu sözlerle, yine bu köşede. Alışmanın hele ki haksızlığa, ahlaksızlığa, namussuzluğa alışmanın ne kadar sinsi bir düşman olduğuna işaret ederek. Alıştıramazsınız diyordu sonra, bizi alıştıramazsınız.

Ve gözlerimiz yine alışamadığı manzaralardan birini gördü, bu sefer demiryollarında, bir vagonun içinde. Oysa herkes çok memnundu halinden ve olağan dışı hiçbir şey yoktu bu manzarada onlara göre. Yüzlerinde bildiğimiz o pişkin gülümseme ile bakıyorlardı çevrelerine. TV’de sabah haberlerinde gördüm, “Ulaştırma Bakanı yeni trenlerde ayakkabıcı çocukla sohbet etti”

Bir bakan, bir boyacı çocuk ve bir sürü takım elbiseli adam.

Küçük bir ayakkabıcı çocuk henüz oyun oynama çağında, eline tutuşturulmuş boyacı sandığının içinde taşıyor hayatın ağır yükünü. Yüzünde henüz on yaşına gelmeden ihtiyarlamış olmanın verdiği bir hüzün ve sıra dışı bir şeylerin olduğunu anlayan bir şaşkınlıkla bakıyor çevresindeki büyük büyük adamlara. Kocaman ağızlarını açıp yüksek sesle gülümsüyor adamlar, bir şeylerden mutlu olmuş görünüyorlar acaba nedir o şey? Hayat kimileri için yolunda gidiyor demek ki!

Küçücük elleriyle taşıyor sandığını ve sırtındaki kamburluktan belli ağır geliyor bu yük ona. Belki mutlu olabilirdi okula gitseydi, oyun oynasaydı yaşıtları gibi. Bilmez neyin cefasıdır bu çekilen. İmreniyordur elbet başka hayatlara. Hayatı burada geçiyor onun, tren vagonlarında ayakkabı boyuyor akşama kadar. Kendi yaşındakiler kucaklarda taşınırken o hep ayak seviyesinde. Bir elinde fırça…

Ve soruyor aralarında en önemlisi olduğu anlaşılan takım elbiselilerden biri:

—Eeee. Söyle bakalım, nasıl buldun vagonun yeni halini?

Cevap ürkek:

—Güzel olmuş.

Takım elbiseliyi kesmiyor bu cevap. İstiyor ki daha çok anlatsın:

—Bak klima falan takıldı, koltuklar yenilendi, hem daha hızlı artık değil mi?

Takım elbiseliler hep beraber gülüşüyorlar “ha ha ha ha”

Oysa “O daha bir çocuk” demek geliyor bizim içimizden ve elimiz kâğıt kaleme gidiyor çaresiz, yazarak hafifletiyoruz acımızı.

Onun ülkesinde yasaktır çocuk çalıştırmak ve zorunludur ilköğretim tüm çocuklara. İşte bu yüzden geliyor dilimizin ucuna ülkenin hafızalarına kazılmış o sözler: “o daha bir çocuk” Sayın Bakan, bilmem farkında mısınız?

Alışmıştı kirli gözler, ufacık bir çocuğun çalıştırılmasına bile. Ve onunla muhabbet edebiliyor bir bakan hiç hicap duymadan. Artık daha rahat ayakkabı boyarsın demeye getiriyor herhalde yaptıkları yenilikleri anlatarak. Gülüyorlar pişkin pişkin tüm şürekâsıyla. Halinden memnun, çünkü Ankara’nın tren vagonlarını yeniledi Ulaştırma Bakanlığı. Bakan gurulu kameralar önünde. Ankaralı artık rahat rahat yolculuk edecek. Küçük ayakkabıcı mı? O da klimalı vagonlarda serin serin boyayacak artık ayakkabıları.

Mikrofonlar uzatılıyor, açıklamalar yapılıyor, fotoğraflar çekiliyor, sesli sesli gülünüyor. Giderek azalıyor gürültü ve kalabalık yavaş yavaş boşaltıyor vagonu. Kalıyor bir başına ayakkabıcı çocuk, koca bir dünyanın karşısında küçücük bedeni, kocaman sandığıyla.

Çekip gidiyor koca devlet tüm umursamazlığıyla, arkasına bile bakmadan. Ve hiç utanmadan gülerek sohbet ettiği o ayakkabıcı çocuğu çoktan unuttu bile Sayın Ulaştırma Bakanı, yetişmesi gereken diğer toplantıya giderken. “Demokratik Türkiye için referandumda evet” isteyecek halktan.

Biz yine bağırmak istiyoruz tüm gücümüzle “o daha bir çocuk sayın bakan bilmem farkında mısınız?”

Furkan İnanç