Bir adım öne çıkma zamanı (Hakan Erol)

Geçen hafta ‘’yetmez ama evet’’çi ‘’büyük’’ bir toplamın Beyoğlu’ndaki ilçe binalarında toplantı yaptıklarının resimleri paylaşıldı sosyal medyada.

Çokça yazıldı, çizildi en çok da dalga geçildi. İşin ‘’goygoy’’ tarafını bir kenara bırakacak olursak her defasında AKP’ye koltuk değneği olan liberal cenahın bu görüntüsü bir nedenden çok, sonucu oluşturuyor aslında. Nasıl ki Türkiye toplumunun dokusuyla, gericilik, yeni osmanlıcılık uyuşmuyor, liberalizm de bu topraklarda kök salamıyor. Salması da imkansız.

AKP’ye en zor zamanlarında ‘’soldan destek’’ görünümü vermiş olsalar da, Türkiye toplumunda ciddi bir karşılık bulamadılar. Ufuk Uras, Roni Margulies, Gökhan Kaya ve diğerleri…

‘’Askeri vesayeti’’ kaldırıyoruz, ’’Kürt sorunu çözülüyor", ’’darbe anayasasını kaldırıyoruz’’, ‘’kemalizmle hesaplaşacağız’’ diye diye adeta kendilerinden geçen liberal güruh askeri vesayetin yerini, sivil vesayetin alması, Kürt sorununun ‘’çözümden’’ çok ‘’çözümsüzlük’’ getirmesi, darbe anayasası kalkmak bir yana, darbeden beter yasaların çıkması, HSYK’nın iktidarın güdümüne girmesi, kuvvetler ayrılığının ortadan kalkması, kemalizmle hesaplaşma adı altında dolaylı olarak 1. Cumhuriyet'le hesaplaşılması ve ilerici, cumhuriyet kazanımlarının bir bir yok edilmesi ve ortada 1. Cumhuriyet'ten eser kalmaması…

Bir dönem liberallerin tam da istediği gibi geçti… En önemli mevzilerde solun önünü tıkamaya, yola taş döşeme işini üstlendiler… ’’Solculardan’’ çok ‘’solcu’’ kesildiler. Laikliği,Kemalizm yandaşlığına indirgeyip türbanın ‘’özgürlük’’ diye yutturulmasında başat rol oynadılar. Ve bu başlıklarda kısmen de başarı sağladılar.

Suriye’de Esad’ı devirmeye çok uğraştılar, sola ‘’ayar’’ vermeye, siyasete ise yön vermeye kalktılar, Kürtlerle AKP’yi ‘’barışık’’ kılmaya, ikinci cumhuriyetle uyumlu hale getirmeye çalıştılar. Ancak bu başlıkların hepsinde de başarısız oldular.

Çok net görülüyor ki artık bu topraklarda liberalizm kaybetmiştir!

Diğer tarafta Kürt siyasal hareketinin ‘’kuyrukçuluğunu’’ yapanlar var… Onlarda ‘’soldan’’ konuşuyorlar, atıp tutuyorlar… ’’İşçinin sağcısı-solcusu olmaz’’ deyip, ‘’Kürt hareketi neredeyse bizde ordayız’’ diyen farklı bir türle karşı karşıyayız… Bu değişik tür ‘’emperyalizm’’ kelimesini ağzına almaz. Söz konusu Kürt hareketi ise emperyalizmin esamesi okunmaz. Hatta emperyalizm aklanır, onunla dost bile olunur ve en sonunda da ‘’Biji serok Obama’’ya evrilir süreç…

‘’Çözüm süreci’’ni ‘’onurlu’’ bir barış sayarlar… ‘’Analar ağlamasın’’ derler ancak, AKP’nin kaç anayı evlatsız bıraktığını görmezler. Cumartesi Anneleri’ne sahip çıkarken, bu düzenin katilleriyle masa başında ‘’barış’’ı tartışırlar… Bir yanda ‘’Gezi ulasalcıydı ya’’ derler ama her türlü kongre, konferanslarında ‘’Bu daha başlangıç mücadeleye devam’’ pankartlarıyla Gezi’den nemalanmaya çalışırlar! Tehlikelidirler!

‘’Demokratik özerklik’’, ‘’kapitalist modernite’’ gibi şaşalı lafları dillerinden düşürmezler. Marx’ı ve Lenin’i ise çoktan ‘’aşmışlardır!’’

Aydınlanmacılık ve laiklik bu arkadaşların programlarını bırakalım, en ufak bildirilerinde dahi yer almaz. Diyarbakır’daki ‘’Kutlu Doğum Haftası’’ kutlamalarının ve ‘’sivil itaatsizlik’’ eylemlerinin bizzat Kürt siyasal hareketince organize edildiğini hatırlayalım. Bizzat organizasyon işini üstlenmeyen kuyrukçuların ise bu duruma ‘’ses çıkarmaması’’ suça ortaklıktan başka bir şey değildir.

Ayrıca bu hareketlerin aydınlanmacı bir damarla ilgilenmediklerini, böyle de bir dertlerinin olmadığını ‘’Bin yıllık islam kardeşliği’’nden de anlayabiliriz. Nitekim Hizbullah’ın Kürt illerinde büyümesinin de bir sebebi Kürt hareketinin alanı ‘’dinselleşmeye’’ teslim etmiş olmasıdır.

Farklı bir pencerede ise ulusalcılar duruyor.

29 Ekim’lerde, 10 Kasım’lar da Anıtkabir’e akın edip ‘’hala çok fazlayız’’ diyen ve ‘’cumhuriyetin ruhuna’’ fatihayı, ’’Mustafa Kemal’’in ruhuna fatiha okumaya yeğleyen, ‘’direnç odağından’’ çok, düzene günden güne angaje olan bir toplamla karşı karşıyayız.

AKP’ye ve gericiliğe karşı hala 1. Cumhuriyet'le, 1923 modeliyle karşı koyma, tepki gösterme mevcut. Düzen dışı aktörlere yönelmeyi tercih etmeyip, parlamenter sisteme konsolide olan ve ‘’demokrasi’’ye inanıp AKP’yi ‘’oy vererek’’ devireceğini düşünür bu toplam. Evet hala…

Bir ara ‘’Silivri’’ eksenine sıkışan bu toplam, şimdi ise ‘’Kobane ekseni’’ne sıkışmış durumda. Kafalar kumda önlerini göremiyorlar.

Kobane direnişini tersinden okuyup, emperyalizm dışında orada her şeyi gören ama en önemlisi Kürt düşmanlığını ön plana çıkaran ulusalcı anlayış bu ‘’siyasi öngörüsüyle’’ iktidarı seçimle dahi alamaz.

Kürt düşmanlığı bazen o kadar uç noktaya varıyor ki Kürtlere karşılık IŞİD ve yer yer Hizbullah’çı terörist gruplarla aynı terazide yer alabiliyor, ulusalcılar!

Nispeten aydınlanmacı ve laik yanı olsada bu toplamın, ‘’yenilmiş’’ ve ‘’tükenmiş’’ bir cumhuriyeti tekrar ayağa kaldırmaya çalışmasından dolayı, aydınlanmacılığı da, laikliği de boşa düşüyor. Haliyle etkili olamıyor.

Bu saydığım üç öznenin birleştiği yerler de var elbette. Mesela işçi ölümlerinde seslerini çıkarmayarak, sistemle sorunlarının olmadığı düşüncesi ortak paydalarıdır. Zalim ‘’Esed’’e karşı bir olmaları ise bir diğer ortak noktalarıdır. Kimisi ‘’milliyetçi’’ duygularla, kimisi ‘’pragmatist’’ yaklaşımla, bir başkası da ‘’yeni pazarlar’’ ve piyasanın, emperyalist odakların ‘’işi görülsün’’ yeter anlayışıyla aynı cephede bitiveriyorlar.

Bütün bu tabloya karşı bir de işin bu tarafı var.

Sosyalistler…

Liberallere, kuyrukçulara ve milliyetçi hezeyanlara karşılık ‘’sınıf’’la ve ‘’sınıf’’ da inat eden sosyalistler.

Emperyalizm olgusunu atlamayıp, en üste, sosyalizmin temel ilkelerinden birine ‘’anti-emperyalizm’’i yerleştirip,onunla mücadele eden ve sadece olağan koşullarda değil, olağanüstü, sıradışı durumlarda da ilkelerinden taviz vermeyen, en ufak bir geri adım atmayan, siyasi aklına güvenen sosyalistler…

Kobane’de emperyalizmi gören, ‘’Kürt hareketiyle aman aram bozulmasın’’ demeyip, ilkeleriyle dimdik ayakta duran, her türlü iç ve dış etkenlere karşı mücadele eden sosyalistler de mevcut bu ülkede.

Aydınlanma bayrağını yerden kaldıran, gerek İmam Hatip’lere karşı, gerek türbanın kamusal alanlara, okullara girmesine karşı mücade eden, 10 Kasım’da mevlüd okuyacaklara, Kutlu Doğum Haftası kutlayanlara inat laikliği, bilimi, ilericiliği ve sekülerizmi savunan ‘’toplumun dinselleşmesine’’ karşı dişe diş mücadele eden sosyalistler de var bu ülke topraklarında.

Ergenekon, KCK, ODATV, Devrimci Karargah ve bilimum bir sürü siyasi davaya karşı çıkan ve bu davalardaki hukuksuzluğu gözler önüne seren, ’’AKP ara ara iyi şeyler de yapıyor’’ demeyip, ‘’alkış’’ tufanına kapılmadan ve bir kez olsun AKP’yi onaylamadan, mücadeleyi, sınıf siyasetini her alanda yaygınlaştıran yıpranan, yorulan, düşen ama mücadeyi asla bırakmayan sosyalistler de var Nazım’ın memleketinde.

Bir gün ‘’Esad’’çı, bir gün ‘’Esed’’çi olmayan, Suriye halkının emperyalizme karşı verdiği savaşı sonuna kadar destekleyen, Suriye halkının ve Esad’ın yanında olan sosyalistler de var bu güzel ülkede.

Enternasyonal dayanışmanın en güzel örneğini yaratan, savaş kışkırtıcılarına, borazanlarına karşı barışı haykırandır yine sosyalistler.

İşta şimdi o sosyalistlerin bir adım öne çıkma vakti.
AKP gericiliğine, kapitalizme, emperyalizme, karanlığa ve faşizme karşı,
Liberal orta yolculara, kuyrukçularına ve ulusalcı cenaha karşı,
sosyalizmi gerçekçi ve toplumsal bir seçenek haline getirme, iktidarı hedefleme zamanı.

Ekim Devrimi’nden güç alarak…

Yolumuz açık, hem de tüm bu kaosa rağmen.

9 Kasım Bostancı Gösteri Merkezi'ndeki Ekim Devrimi etkinliği, bu anlamda bizlere yeni bir güç ve enerji katsın.