Bekos (Onur Tezel)

"Ünlü tarihçi HERODOT’un kaydettiğine göre, İ.Ö. VII. yüzyılda Mısır hükümdarı Psammetik, yeni doğmuş iki çocuğu, yanlarında hiçbir söz söyletmeden büyüttürmüş, 2 yıl sonra çocukların ilk sözcüğü duyulmuştur: ‘bekos’. Araştırılınca, bu sözcüğün Frigya dilinde ‘ekmek’ anlamına geldiği bulunmuştur." (1)

Aydemir Güler’in “1 Mayıs’a Ön Yazı” başlıklı yazısı gözünüzden kaçtıysa, bu yazıya başlamadan önce o yazıyı okumanızı öneririm. Güler’in yazısında, “kamuoyunda 1 Mayıs'ın baştan kaybetmesi için kan ve ‘olay’ çağrışımlarını sürekli diri tutmanın, 1 Mayıs'a katılmayı sıradan emekçiye uygun olmayan bir davranış haline getirmenin, 1 Mayıs'ı kutlayacak güçlerin bir türlü bütünleşememelerini temin etmenin, gündemi mekana, yani eninde sonunda teknik bir konuya kitlemenin, devletin bilinçli bir politikası olduğu ve solun takıntılarıyla değil aklıyla eyleme geçerek sınıf savaşımının işaretlerini kapsamayı gözetmesi gerektiği” yollu değerlendirmeleri, özellikle önemliydi. (2)

Bu “erken uyarı” yazısını ve bu konuyu kendine dert edinen pek çok yazıyı heybemize katıp soralım: Son birkaç yılın 1 Mayıs’ından neler kaldı aklınızda?

1 Mayıs 2007? Taksim kararı, gaz bombası, biber gazı...

1 Mayıs 2008? Taksim kararı, gaz bombası, biber gazı...

1 Mayıs 2009? “Makul”ün biraz üzerinde bir sayıyla çıkılan/kazanılan Taksim Meydanı… Yine gaz bombaları, gözlerin içine sıkılan biber gazları...

Son birkaç yılda Taksim’de ısrar edilmesi, kuşkusuz tek başına yanlış değildi. Taksim’de ısrarın doğruluğu, özellikle meşruluğu üzerine pek çok şey söylenebilir. Ama doğru olan bir şey daha var ki, emeğin sesi yerine başka seslerin egemen olduğu, amacından uzaklaşmaya başlayan bir 1 Mayıs’lar dizisiyle karşı karşıya kaldık. Niyetlerden bağımsız olarak, görünümün böyle olduğunu söyleyebiliriz.

Sonuç olarak, sermayenin/AKP polisinin, sola, emeğe yönelik pervasızca saldırılarının damgasını vurduğu bir “bayram” tablosu karşımıza çıkıyor.

Bir de, Güler’in deyişiyle, “inadım inat” anlayışına sahip olan kendini meydan tartışmalarıyla, valiye laf yetiştirmekle sınırlayan anlayış var, olumsuz tablonun tamamlayıcı unsuru olarak.

Nedim’in “Bu şehr-i Sitanbûl ki bî-misl-ü behâdır/ Bir sengine yekpâre Acem mülkü fedâdır” (Bu İstanbul şehri ki, misli, benzeri yoktur/ Bir taşına bütün Acem mülkü fedadır) beyitine nazire yaparcasına, “şehr-i Sitanbûl”da oraya buraya attıkları taşlarla sermaye düzenine koz üstüne koz veren, “Acem mülkü”nü değil belki ama işçi sınıfının savaşım ve bayram günü olan 1 Mayıs’ı feda eden devrimci demokrasinin kof radikalizmini de bu tabloya ekleyebiliriz.

Bu tablo, sermaye düzeni açısından mutluluğun resmidir.

Türkiye solunun, Türkiye işçi sınıfının, emekçi halkımızın, yıllarını bir “deney” uğruna konuşması nesnel olarak engellenerek geçiren o iki Mısırlı çocuk gibi suskuyu yırtmasının zamanı geldi. Bu olumsuz tablo, hiç kuşkumuz olmasın, atılan gaz bombalarından, sıkılan biber gazlarından bile daha çok zarar veriyor bize, emeğe, yurdumuza, geleceğimize.

Yanlışlık, Herodot’tan mı, ona bu “deney”i anlatanlardan mı kaynaklanıyor, orası belirsiz ama, yanında hiç konuşulmayan birinin konuşmayı öğrenmesinin olanaksız oluşunun yanında, 2 yaşında konuşmaya başlamanın da hemen hemen olanaksız olduğunu söyleyebiliriz. “Gelişim ve Öğrenme” alanındaki en önemli isimlerden biri olan Piaget’nin dil gelişim kuramına göre, 12.-18. aylar arasındaki dönem, “Tek Sözcük Dönemi”, konuşma açısından “kritik dönem”dir. “Kritik dönem”dir, zira, bu dönemde konuşmayı başaramayan çocuk, yaşamı boyunca konuşamaz.

Ülkemizde, ABD/AKP/F imzalı karşı devrimin, o sevimsiz reklamda söylendiği gibi “tıkır tıkır” işliyor oluşunu emekçi halkımızın aleyhine birer birer düşen kaleleri ve benzeri olumsuzlukları göz önünde bulunduracak olursak, Türkiye solu, emekçi halkımız, sözünü söyleme açısından “kritik dönem”dedir.

Ya, gaz bombaları, biber gazları arasında boğulup giden sloganlar atarak “olaysız bir şekilde dağılacağız” ya da savaşımımızın doruk günü, bayramımız olan 1 Mayıs’ta, örgütlü sesimizle kendi “bekos”larımızı haykıracağız.

“Kritik dönem”de “bekos” dersek, söyleyecek daha çok sözümüz olacak. Ve atacak adımlarımız…

1 Mayıs’ta bunu başarmalıyız!

(1) Aksan, Doğan, Her Yönüyle Dil, Ankara, Türk Dil Kurumu Yayınları, 2007, s. 95.
(2) Güler, Aydemir, “1 Mayıs’a Ön Yazı”, soL Haber Portalı, 17.03.2010, http://haber.sol.org.tr/yazarlar/aydemir-guler/1-mayisa-on-yazi-25447.