Başka türlü bir şey... (Deniz Sinan Tunaboylu)

''başka türlü bir şey benim istediğim
ne ağaca benzer, ne de buluta
burası gibi değil gideceğim memleket
denizi ayrı deniz,
havası ayrı hava.. '' Can Yücel

2007 senesinde, ''sürüden ayrılma zamanı'' sloganıyla yürüttüğümüz seçim çalışmaları kapsamında Bakırköy Cumhuriyet Meydanı'nda seçim bildirimizi dağıtıyorken, türbanlı bir kadına bildirimizi uzatmam üzerine CHP'li bir kadın bana, ''ona neden veriyorsun, onlar cumhuriyet düşmanı'' şeklinde serzenişte bulunmuştu. Ben de ''amerikancıları, parababalarını yalnız bırakmaya, sürüden ayrılmaya çağırıyorum'' diyerek cevaplamıştım. AKP türbanı bayrak yapıp, o bayrağın arkasında ABD'yi müttefik, AB'yi kurtuluş sanan, sınıf bilincini yitirmiş, haremlik-selamlık bir 'sürü' yaratmaya çalışırken biz AKP karşısında bütünlüklü bir mücadele örmeye çalışıyorduk. CHP'li kadın 'açıklamam' karşısında, AKP'ye giden, milyonla ifade edilen emekçi oylarına kafa yormayanların komünistlere söyleyebildiği tek şeyi, ''oyları bölüyorsunuz''u tekrarlayıp yanımdan uzaklaşmıştı...

Biz o zaman ''sürüden ayrılmaya'' çağırırken, birileri ''AKP'ye karşı oyları bölmeme(!)'' çağrısı yapıyordu en fazla. Söz konusu 'birileri'nin, AKP karşıtlığını, ''Çankaya'ya türban girer mi girmez mi?'' tartışmasına indirgemesinin faturası da ağır oldu: AKP seçimden, oylarını arttırarak, 'zafer'le çıktı. Sonrasında Çankaya'ya Amerikan Gül'ü de dikilmiş oldu Gül'ü diken emperyalizm ve sermaye sınıfı, türbanı da bayrağı yaptı.

''AKP ile mücadele bizim işimiz'' diye boşuna demiyoruz. Elbette bu, komünist olmayıp, AKP karşısında konumlanan dostlarımıza ''siz AKP ile mücadele işini bize bırakın'' dediğimiz anlamına gelmiyor. AKP'den kurtulmanın tek yolu, sosyalist bir alternatifin güçlenmesinden geçiyor. Yazıda, bu sözümüzün haklılığını, geçtiğimiz günlerde, ''Türkiye AKP anayasasına sığmaz'' başlıklı imza kampanyamızı sürdürürken karşılaştığım bir örnek üzerinden açıklamaya çalışacağım.

***

Yıllarca gericilikle mücadeleyi, türbanın nerelere girip nerelere giremeyeceğini belirlemeye çalışmak sanan CHP, bugün çarşaf-türban açılımları yapar, AKP'nin güçlü olduğu yerlerde türban dağıtırken biz emekçilere bildirimizi dağıtmaya, sözümüzü ulaştırmaya devam ediyoruz. Geçtiğimiz hafta sonu, Kadıköy'de AKP anayasasına karşı yürüttüğümüz imza kampanyasının bildirisini dağıtırken, türbanlı bir kadınla uzun süren bir sohbetimiz oldu. ''AKP anayasasına hayır'' diyerek bildiriyi uzattığımda, ''Ben AKP'ye oy verdim, anayasasına neden hayır diyeyim ki?'' şeklinde yönelttiği soru, sohbetimizi başlattı.

AKP'nin kendisini temsil ettiğini söyleyince o, AKP'nin sermaye sınıfını ve emperyalistleri temsil eden bir parti olduğunu belirtip, kendisinin emekçi olup olmadığını sordum. Aldığım cevap manidardı. 3 çocuğu olduğunu, bu yüzden 'ev hanımlığı' yaptığını, çalışmadığını ve kendisini 'emekçi' olarak görmediğini söyledi. Türkiye'nin AKP döneminde daha iyi bir noktaya geldiğini, sağlık ve eğitim alanlarında AKP'nin hayırlı şeyler yaptığını söyledi. Kendisinin emekçi olarak görülebileceğini belirttikten sonra işin 'aslını' da anlattım elbette AKP'nin memleket ve emekçiler için ne anlama geldiğini. Memleketin AKP döneminde daha fazla yoksullaştığını, eğitim-sağlık gibi en temel hizmetlerin giderek piyasanın egemenliğine girdiğini. Bir süre hararetli bir şekilde tartıştıktan sonra söylediklerime yönelik itirazları da azaldı. Ancak kaçınılmaz olarak, konu bizim neyi savunduğumuz ve ne önerdiğimiz meselesine geldi. ''AKP öncesinin, eskinin daha mı iyi olduğu'' sorusu atıldı ortaya...

İşte mesele burda kritik hale geliyor. AKP karşısında ne önerdiğiniz, neyi savunduğunuz gerçekten önemli bu karşıtlığın anlamlı hale gelebilmesi için.

Bugün sosyalist solun, AKP karşıtı mücadelede ne yazık ki yeterince güçlü olmadığını, bu mücadeleye yön vermekte zorluklar yaşadığını biliyoruz. Bu durumdan da kaynaklı, AKP karşıtlığı, bu partiye oy vermiş emekçiler tarafından ''AKP öncesine dönme isteği'' olarak okunabiliyor.

Burada, AKP'nin bu ülkenin başına gelmiş en büyük kötülük, en büyük felaket olduğunu belirtmeye gerek yok. Ancak, AKP'den kurtulmanın, ondan öncesine dönerek mümkün olacağını savunmak için ya hafızanızı yitirmiş olmanız ya da gerçeklikle bağınızın kopmuş olması gerekiyor. Nitekim imza kampanyasını sürdürürken, AKP'ye karşı MHP dahil tüm partilerin bir araya gelmesi gerektiğini söyleyen 'çılgınlar'la bile karşılaşıyoruz. Neyse ki bu 'çılgınlar' fazla da değiller. İstediğiniz kadar ''AKP'den önce memleketin durumunun bugünkü kadar kötü olmadığını'' anlatın, yeni bir seçenek, yani sosyalist bir seçenek sunmadığınızda, emekçileri kötülerden kötü beğenmeye zorlamış olursunuz. İstikrar vurgusu üzerinden iktidarını sağlamlaştırmış bir partiyi de, bu şekilde durduramazsınız.

Türkiye AKP anayasasını çöpe gönderecekse, AKP'nin etkisindeki emekçilere seslenmek, o alanda gedikler açmak gibi görevlerle de karşı karşıyayız. Referandumda 'hayır' diyen toplam önemlidir, ancak bu 'cephe'nin önümüzdeki dönem daha da genişlemesi gerekmektedir.

Bu da ancak sosyalizm alternatifinin güçlenmesiyle mümkün olacaktır. Bunu söylediğimizde bazı dostlarımız sık sık ''Burası müslüman bir ülke, AKP seçmenleri dindar. Sizinle olmaz bu iş, CHP'ye omuz verin önce. Sonra yolumuza bakarız'' diyor ya bu söylenenin hiçbir gerçekliği ve karşılığı yoktur. AKP, sınıf kimliği zayıflamış, kendisini din, türban, etnisite gibi öğeler üzerinden tanımlayan ve aidiyet oluşturan emekçilerden güç aldı hep almaya devam ediyor ve memleketi bu şekilde felakete sürüklüyor. O halde, emekçiler üzerindeki, AKP'nin siyasi ve ideolojik etkisini kırmanın yolu, onlara türban dağıtmaktan değil, sınıf kimliklerini hatırlatmaktan ve onları emek mücadelesine çağırmaktan geçiyor.

Velhasıl, bahsi geçen sohbetin devamında da, ''başka türlü bir şey'' istediğimizden, yeni bir ülke kurmak gerektiğinden, emekçilerin tek kurtuluşunun sosyalizmde olduğundan bahsettim. Sosyalizm mücadelesine davet etmek yerine CHP saflarına veya ''1. cumhuriyeti yeniden diriltme mücadelesi''ne davet etseydim, büyük ihtimalle ciddiye alınmayacaktım. Belki de sert sözler işitecektim. Sohbet esnasında, çocuklarını, eğitim kalitesizliğinden dolayı imam-hatip okuluna göndermek istemediğini de belirten bu kadın, imza vermese de, bildirimizi ve broşürümüzü katlayıp çantasına koyarak ve bizim için ''dua edeceğini'' belirterek ayrıldı yanımızdan...

***

Türkiye'nin, AKP'nin anayasasına sığmayacağının ipuçlarından biri de buradadır. AKP anayasasına sığmayanlar arasında, oy verdiği AKP'ye bakıp, ''nerde gördüklerim, nerde o beklediğim'' diye kuşkuya ve paniğe kapılanlar da azımsanmayacak sayıdadır. O halde, başka türlü bir şey istediğimizi, sosyalist bir ülke istediğimizi daha fazla, daha sesli anlatmanın da zamanıdır.

[email protected]