Zaman'dan Hüseyin Gülerce'ye

Ergenekon davasında çeteler, faşist cinayetler, darbeler ve karanlık dönemlerin kurucusu darbeciler yargılanmıyor. Aslında Ergenekon davasında tüm bunlar aklanıyor!

"Davayı sonuna kadar götürecekler mi?" sorusu hiç anlamlı değil, çünkü Evet! Sonuna kadar götürecekler, gidebildiği yere kadar gidecek.

Aklanmadık kimse kalmayacak.

Ve birileri aklanırken, karalanan sadece "ulusalcı"lar, devletin 30 yıllık şiddet örgütünün içinde yer alıp da şimdi kontrolden çıkmaya karar vermişler olmayacak.

Aslına bakarsanız Ergenekon davasında sonuna kadar gittiklerinde doğrudan solu yargılayacaklar.

Uyduruyoruz değil mi?

"Sol, tam anlamıyla bir şok yaşıyor. Şokun en büyük sebebi, "en çok kullanılmış olmak" kuşkusu. Türkiye'yi kutuplaştırmak için işlenen ve faili meçhuller dosyasını dolduran bütün cinayetler solcu bilinen insanlarla ilgili. Onların cenazelerini on binlerce solcu kaldırdı. Ve katiller olarak hep "dinciler" ilan edildi. Şimdi o cinayetlerde Ergenekon'un pençe izleri var. Çıkın bakalım işin içinden... Şimdi anlıyoruz ki, Ergenekon'un planlarının, projelerinin, komplolarının, kısaca psikolojik harekâtının elemanı, hedefi, figüranı, piyonu büyük çoğunlukla 'sol'muş. Artık ortaya çıktı ki, Türkiye'de 'sol'un bahçıvanı Ergenekon'muş..."

Siz devletin solu budamak için, tam geliştiği dallarından baltayla haklamak için, solu içi çürüyen bir kütük haline getirmek için bahçıvanlık yaptığını sanıyordunuz.

Oysa bakın, "derin devlet" aslında solu suluyor, gübreliyor, yeri geldiğinde tohumlarını ekiyormuş.

"Bahçeye toprağı, gübreyi de Ergenekon getirmiş. İstediğini dikmiş, budamış, yeşertmiş, büyütmüş..."

Zaman yazarı bunları yazıyor.

Dostlar, celallenmeyin. Kaleme kağıda, klavyeye bilgisayara sarılıp, idam sehpalarında can veren, yargısız infazlarda delik deşik edilenlerin kim olduğunu hatırlatmaya kalkışmayın. Solun onurunu üçbuçuk akıllı yobaza yedirmem diye heyecanlanmayın.

Zira bunun bir faydası yoktur.

Çünkü, Zaman yazarı haklı değildir ama hakkıdır, bunları yapar, yapacaktır.

Sol kendi varlık zeminini inkar ederse, kendi mücadelesinin temellerini bir kenara koyarsa, toplumsal mücadele dediği şeyin tanımıyla oynarsa, birileri de bunu yapar.

Laik - anti-laik çatışması suni gündemdir, işçi sınıfı bu temelde bölünmektedir diyenler yok muydu?

Buyrun cevabınız, Türkiye'yi kutuplaştırmak için kullanılmış sol! Bunun "bir kısım" solun bir süredir söylediklerinden bir farkı var mı?

"Önemli bir husus da, 'sol'un hayat bulduğu yerlerin onu terk etmesidir. "Halk için" çalıştığını söyleyen 'sol'un arkasında halk yok. Sınıf mücadelesine kışkırtacakları yığınlar yerine, demokrasi yolunda giderek şuurlanan bir toplum var. Taklit ettikleri Batı, desteğini onlardan çoktan çekmiş."

Kızabilir misiniz? Birikim'den, Taraf'ın kerameti Fethullah Gülen'den menkul sol teorisyenlerinden (!) kopyalamış yazmış. "Sınıf mücadelesine kışkırtacakları yığınlar" sağın bildik marksizm yorumudur deyip geçebilir misiniz? Doğru, Komünizmle Mücadele Derneği yıllarından beri bu adamların sola dönük "teorik" tanımı budur. Toplumu bölen, birbirine düşüren, sınıf mücadelesi peşinde koşarak toplumu bizzat sınıflaştıran sol!

Öyle de, "sınıf mücadelesini kışkırtan sol"la alay edip, daha gerçekçi yollar öneren, bir solun "halktan kopukluğuna" bir de dinci örgütlenmelerin popülerliğine bakıp, "adamlar yapıyor, ders almak lazım" diyenler Zaman'da yazmıyor ki! Taraf'ta yazıyor, Radikal'de yazıyor, Birgün'de bile yazıyor.

Kabul edelim, solda kafa karışıklığı yaratmak için Zaman yazarına ihtiyaç yok! Bu işi "solda" yapanlar yeterince var.

Ve yazı "solla" ilgili olduğu için yanılmayalım. (Öyle ya solla ilgili yazıları solcular okur, Zaman'ın sağcı okuru solu okuyup ne yapacak demeyelim.) Zaman yazarı kendi okuruna yazmaktadır.

Sağın popüler tabanı uzun süredir ve özellikle 20 yıldır bir yanından yaralıdır.

Sivas'ın, Maraş'ın, kanlı 1 Mayıs'ın, 12 Eylül işkencehanelerinin sağa kazandırdığı bir "asarım keserim" özgüveni bile vardır belki ama suçluluk duygusu da hafife alınır gibi değildir.

Hele "millet millet diyenler, aydın fikirli solcu gençleri öldürüp, ülkeyi Amerikan sömürgesi yaptılar" dediğinizde bırakın tabanını sağda değme siyasetçinin iki kelimeyi birleştirmesi zordur.

Sağolasın Ergenekon. Şimdi belli ki sağın 48 yıllık aşağılık kompleksini aşmak için de bir fırsat çıkmıştır.

"Solun, solculukta samimi bir bölüm bendeleri ise, kendilerinden beklenen ilkeli davranışı ve cesareti gösteremediler. Çünkü kendilerinden başka kimseyi beğenmedikleri için, memleketin aslî sahipleri olarak da kendilerini bildikleri için, devlet içindeki çetelerin üzerine AK Parti döneminde gidilmesini içlerine sindiremediler. Kurnazlığı seçtiler. Sadece sağcılar kurnaz olacak değil ya, bunlar da "aman Ergenekon'a karşı çıkmayalım, bir daha memleketi bu dincilerin elinden kurtaramayız" hesabı yaptılar. Susurluk'a karşı çıkıp akşamları elektrik düğmeleri ile oynamayı çok sevdiler. Zira işin içinde sağcı-ülkücü bilinen isimler vardı. Koalisyon hükümetine vurmanın tam sırasıydı. Ama Ergenekon'da adı geçenler arasında ulusalcılar, emekli generaller, arkadaşlarını satan ötücü kuşlar ve İlhan abiler var."

Bir kere bu satırlarda buram buram aşağılık kompleksini koklamamak mümkün değil! Solcular kendilerinden başka kimseyi beğenmiyor, memleketin sahibi kesiliyorlar vs. Peyami Safa'da, Cemil Meriç'te, sağın ve geleneksel tutuculuğun "kafa" kalemlerinde bile sağaltılamamış bir aşağılık kompleksi bu.

"Sadece sağcılar kurnaz olacak değil ya!" Belli ki alçaklık konusunda sicilli olmak koyuyor sağcı yazarımıza. Hep onlar kurnaz olmuş, hep onlar hain kurt, hep onlar sahtekar tilki!

İşte şimdi intikam saati.

Sonra şu Susurluk kompleksini de not etmek gerekir. Sağcı - ülkücü bilinen isimlerden mürekkep Susurluk pisliği belli ki bir yara daha açmış kompleksli sağcılarımızda. "Akşamları elektrik düğmeleri ile oynamayı çok sevenler" buyrun tedavi edin yeni dostlarınızı.

"Ergenekon davasının Kürt hareketini ve 'sağ'ı nasıl sarstığını da inşallah önümüzdeki günlerde yazarız." diye bitiyor Zaman yazarının yazısı.

Sol okurları içinde "işimiz allaha kaldı" diyenler çıkabilir. Onları uyarmak durumundayız. O inşallah Türk inşallahı değil (olur abi bakarız, yaparız ederiz, olmadı yapmayız inşallahı değil yani), müslüman inşallahı. Her işin "son tahlilde" allahın izin vermesiyle olduğunu ifade ediyor.

Yani bu adamların işi hep "Allah'a kalıyor."

O meşgul olduğunda da Amerika'dan uydu görüntüleri imdada yetişiyor.

N. L.

Hüseyin Gülerce, "Solun Bahçıvanı Ergenekon", Zaman - 29 Ağustos 2008