"Benim raporum var."
Siz de bu sözü benim kadar sık duyuyor musunuz?
Adam minibüs şöförü ile kavga ediyor. Sonuna kadar da haklı. İstanbul'da yaşayanlar için tarif gerekmez. "Minibüsçü" yapmış yine yapacağını, o da çıkıyor.
Minibüsçü ile kavga etmek de kolay iş değil. Çıkartacak levyeyi şimdi.
Adam patlatıyor "benim raporum var, raporum. Ona göre."
Değişik şekillerde okuyabilirsiniz bunu.
Memlekette hakkını arayana "deli" gözüyle bakılması işin bir tarafı. "Deliyim ulan, var mı!" Başka çaresi var mı?
Bir de şu var: Teröre karşı terör. Bilesiniz karşınızda, aman bir sakatlık çıkmasın diyen, "işten atmasınlar da" diyerek her türlü zorbalığa katlanan, uyuşturulmuş ve korkutulmuş bir vatandaş yok! Raporlu deliyim, korkmam.
Tabii şunu da unutmayalım: Zorbalıksa zorbalık. Raporum var. Kan akıtırım, akıttığımla kalırım. Raporum var. Mahkemede deli numarası yapmama da gerek yok.
Bir de belgeliler var.
"Belgelenmiş" yolsuzlukları, belgelenmiş suçları ile "aramızda" geziyorlar.
Arasıra belgeler başlarına dert açmıyor da değil. "Sağlık nedeniyle" makamlarını bırakıyorlar. Rapor da var mıdır acaba, sağlık nedenine ilişkin?
Belge deyince, yazdığınız yazılar da belge olabiliyor.
Son dönemde liberal tayfanın yazdığı her şey bir belge. İbret belgesi!
* * *
Burhan "babacığından" kalma belgesi soyadında ibretlik bir adam da Murat Belge.
Obama'ya mektup yazmamış ama yazdığı yazı da bir tür belge.
Sonundan başlayalım...
"Ama ya bunun tersi geçerliyse? Yani, aslolan Reagan-Bush çizgisi olup (T. Roosevelt-Eisenhower-Nixon çizgisine de bağlanan) Clinton-Obama'nın "parantez" olacağı da düşünülebilir mi?
Öyle olacağını insan düşünmek bile istemiyor, ama gerçeklik başka, bizim gerçeklik karşısında duygularımız başka. Amerikan toplumunda, ikinciyi marjinalleştirecek potansiyel var, hep vardı. Öyle olmasa zaten bu soruyu sormazdık."
Yazısında uzun uzun, Amerika'nın gelmiş geçmiş "demokrat" başkanlarını sayıp, "sen ne iyi komşumuzdun demokrat abla" övgüleri yazarak, sabah ne şen şakrak, ne umut dolu uyandığını anlatıyor.
"Yaşatmıyorlar, ama abicim. Ah bu Amerikan Ergenekon'u yaşatmıyor adamları" ağzıyla kaygılarını dile getiriyor.
Obama'ya dair umutlarını işin sembolik tarafı fena halde beslemiş.
"Evet, Demokrat Parti'nin omuzlandığı liberal-demokratik ("Amerikan solu") çizgi de hep vardı, ama Obama'nın rengini yok sayamayız."
Kondoliiiza Rays bacımızın rengini yok sayabiliyoruz nasılsa.
Obama'ya dair umutlarının "çok somut" nedenleri de var.
"Bugün Obama'nın seçilmesinin Amerikan politikasında öne çıkaracağı kişiler sayılırken, Clinton döneminden tanıdığımız birçok insanın adı geçiyor. Clinton döneminin dünya için aydınlık yüzünün ortaya öyle çıkmasında emeği olan kişiler bunlar. Çoğu aslında Carter zamanında kariyerine başlamış, ama Clinton döneminde "olgunlaşma" aşamasına varmış insanlar."
Clinton döneminin (Ferhan Şensoy gibi cılinton olarak okuyunuz) dünya için aydınlık yüzü ha!
Bakın bunun için adama belge yetmez. Raporu verirler elinize!
Irak'a dönük ambargo binlerce çocuğun ölümüne neden olan. Bombardımanlar "işgal etseler de kurtulsak" dedirten. Ve Yugoslavya... Birbirine kırdırılan kardeş halklar, tarihi boyunca görmediği kadar bombayı Sırbistan'da patlatan pilotlar...
Bu aydınlıkta emeği olan kişiler ha!
Rays'tan çirkin ve ondan beyaz, pamuk Drakula Madlin Olbrayt bacı...
Rapor yetmez. Herhangi bir sosyal güvenlik şemsiyesi de gerekmez, gömleği giydiriverirler adama da "parası devletten" derler.
Kenedy, Carter, Clinton, Obama çizgisi!
Belge'nin yazısında yere göğe sığdıramadığı demokrat gelenek.
"Ama daha serinkanlı, olgular ve mantık içinden baktığımda da, bundan daha iyimser olmaya imkân tanıyan veriler görebiliyorum. Dediğim o sağ çizginin birdenbire ve büsbütün ortadan kalkmasını bekleyemeyiz, ama yıprandığı, aşındığı da açık. Sekiz yıl at koşturma şansı tanındı Neo-Con'lara onlar da istedikleri gibi koşturdular. Sonuçlar belli.
Gene de, parantez olup olmayacaklarına dair en belirleyici cevabı Obama'nın icraatı verecek."
Yazının başlığını şimdi geçebiliriz. "Hangisi parantez?" Belge bu soruyu sormuş yazısının başlığında.
ABD tarihinde bir ana akım var. Bir de buna parantez olarak açılmış "karşı akım"!
Acaba hangisi ana akım, hangisi parantez...
Bu soruya yanıt vermeden önce şu parantez metaforu üzerinde durmak gerek.
Dilbilgisi ve matematikten nasibini almamış medyamızın tarih ve siyaset bilimine kazandırdığı bu yanlış deyiş hakkında iki cümle edelim.
Birincisi, edebiyatsa alanımız, parantez içi bir tamamlayıcıdır. Karşı tez geliştirecekseniz "ama" dersiniz, "öte yandan" buyurursunuz, "bunun zıddı olarak" bile diyebilirsiniz. Parantezi, adı üzerinde parantez içinde eklemeniz gereken şeyler için kullanırsınız.
Tarihte açılan parantezler, soluklanma, güçlendirme, yerli yerine oturtma ve detaylandırma anlamında kullanılabilir ama ana yoldan sapma, karşı tarafa geçme, farklı yöne gitme anlamında kullanılması medyamızın bilinen hamlığından başka bir şey olamaz.
İkincisi, aritmetikten dem vuracaksak, karşıtlık oluşturmak için "eksi" işaretini kullanabilirsiniz. Parantez işlem sırasını belirlemek için kullanılır. 3'le beşi çarpıp, bu çarpıma 6 eklemek niyetinde iseniz gerek yoktur paranteze. 3 x 5 + 6 yazın olsun bitsin. 21 çıkar.
Ama 3'le çarpacağınız 5 ve 6'nın toplamı ise parantez şarttır. 3 x (5 + 6) yazarsınız. 33'ünüzü afiyetle yersiniz.
-3'e ulaşmak istiyorsanız. 3'ün başına eksi koyarsınız. Parantez açmazsınız.
* * *
ABD tarihinde yanlış kullanıldığı şekliyle de parantezler yoktur. Karşı dinamikler vardır. ABD 68'i diyebileceğimiz bir dinamiği, neredeyse tüm bir 2. savaş sonrası Amerikan tarihine ait olarak tespit edebilirsiniz. Kara panterlerden girer, Vietnam sendromundan çıkarsınız. Alabama'dan girer, 1993 Los Angeles "ayaklanması"ndan çıkarsınız.
Albright'lı, Afganistan'a yoğunlaşmış anti-terör politikalı bir dönem bu karşı dinamiği temsil edemez!
Öte yandan bu dinamikten bağımsız da düşünülemez.
Bana kalırsa Obama ile Clinton arasındaki en büyük fark şu olacaktır: Obama'nın çok daha belirgin bir biçimde Amerikan toplumunun yoksul ve emekçi kesimlerinin talepleri ile (ABD sermayesi için onu zorunlu ve "öldürülemez" (!) kılan da bu basınçtır) emperyalist sermayenin dayatmaları arasında sıkışacağı kesindir.
Obama'nın kendisi değil ama massettiği, bünyesinde toplayarak etkisizleştirmeye çalışacağı "solculuk" çok önemlidir.
Dünya'ya bir nefes aldıracağı ise külliyun yalandır.
"Avrupa'ya daha yakınmış."
Zırvaya bakın! Berlin'de yaptığı konuşmada "sizi savaşın yıkımından biz çıkardık, komünizmden biz kurtardık" diyen Obama'nın bu noktada Eisenhower'dan tek farkı rengidir. Bu adam sözlerine "Avrupa artık uluslararası meselelerde elini taşın altına daha çok sokmalıdır" diye devam ediyorsa, Bush'tan bir farkı vardır ama Birinci Körfez Savaşı'nın Genelkurmay Başkanı, Irak'ın açık işgalinin dışişleri bakanı olan Powell'dan bir farkı yoktur.
"Krize doğmuş, krizi çözecekmiş."
Her yıl dolar basarak ve militarizm destekli politikalarıyla 300 - 400 milyar doları dünyanın diğer ekonomilerinden transfer etmediğinde batacak olan ABD'nin krizini çözmesi dünyanın Bush dönemini aratır bir karanlığa girmesinden başka bir anlam taşımaz.
Obama hakkında coşkulu haberler Zaman ve Taraf gazetelerinin sayfalarını dolduruyor. Bu sayfaları alanlar mutlaka saklamalıdırlar.
Birer belgedirler.
Bağdat devriyesine çıktığınızda bu belgeleri yanınızda bulundurabilirsiniz.
N. K.
"Hangisi parantez?", Murat Belge, Taraf Gazetesi - 8 Kasım 2008