Türköne ile Saf Tutmak

Savcı Doğan Öz, yurtsever, ilerici ve devrimci bir kimlik ile savcılık görevinin yerine getirilebileceğinin en güzel, en cesur örneğini teşkil ediyordu, ediyor. Yurtsever Cepheli Hukukçular, 24 Mart Salı günü katledilişinin 31. yılında Doğan Öz'ü bir panel ile andı. Panelin konusu Ergenekon operasyonu ve hukukun iktidarın elinde silah dönüşmesiydi.

Henüz daha ikinci iddianame de yayınlanmamıştı. Henüz daha helikopter de düşmemişti.

Önce ikinci iddianame ifşa edildi. Arkasından Doğan Öz'ün, dönemin başbakanı Ecevit'e sunduğu ve nihayetinde ölümüne yolaçan "Kontrgerilla Raporu"nda, başında bulunduğu güruhun ülke çağındaki şiddet hareketlerinin sorumlusu ve yürütücüsü olduğunu yazdığı Yazıcıoğlu'nun helikopteri düştü.

Bir yandan "ne darbelerin kıyısından dönmüşüz değil mi kuzum" tadında bir iman tazelemesi yaşarken, bir yandan Mümtaz'er Türköne'nin "Muhsin Başkan"ının arkasından ağıtlar yaktılar. "Muhsin Başkan", Ergenekon histerisine bir günlük ara vermeye değer bulundu. Bu kadar ince bir araştırma yapmayı tercih etmedim ama herhalde bir işbölümü ile bir gün ilkini yazan diğer gün ikincisini yazarken, bir diğeri de tam tersini yaptı.

Türkiye'yi bilmeden pek bir anlı ve şanlı basınımızı okuyanlar herhalde "hükümete kastedenler" ile "anlı şanlı bir vatan kurtarıcısı" okuyorlardır. Basının görevi okutmanlık olunca daha aklı başında bir tablo zaten mümkün değil.

Türköne'ye kaybettirdiğinin ne olduğunu bilir mi bilemeyiz. Ama özellikle Balkanlar'da ABD'nin bir dost kaybettiği açık. Türköne onu azizler mertebesinde bir "gönül adamı" olarak anmak istese de en yakın zamandan aklımızda kalan görüntüsü ABD ve AB bayrakları ile "bağımsızlığını" ilan eden Kosova'nın en kutlu destekçisi olduğuydu. Hizmet ilişkisi süreklidir elbette.

Türkiye tarihinin en kanlı örgütünün başındaki adamın hikayelerinde devrimcilerin, ilericilerin, komünistlerin kanı elbette olacaktır. Ne Türköne'nin hikayesinde ne de ona uyarak soracağımız kişilerin hikayelerinde bundan başkasını beklemeyiz zaten.

Ama AKP kuyruğunda, Zamanların, Bugünlerin, Starların, Yeni Şafakların boyalı yapraklarında "Ergenekon" masallarına kapılıp gidenler, tarihimizin en kanlı olaylarını böyle acayip, biçimsiz bir yığının üzerine bırakıp, esas sorumluların ve tetikçilerin peşine düşemeyenler, peşlerine düşecek vakit bulamayanlar, uyduruk iddianamelerin rüzgarına kapılanlar acaba bir tür Ergenekon kardeşleri sayabileceğimiz bu kişilerin acısını paylaşmamazlık edecekler mi?

Kontrgerillanın en has adamları bir bir aklanırken sesleri çıkmayanlar, en has adamların o dönemde en yakınındakilerle beraber "tüm kan bu yakalananların elindedir" diye yırtınanlar, has adamlara vefa, muhabbet duymamalı mıdır?

Bakın hem Mümtaz'er daha geçen hafta 16 Mart'ı, Maraş'ı, Çorum'u, Sivas'ı, faili meçhulleri, suikastleri yaptılar diye meşhur terör örgütünü sorgulayalım, provokatörleri engelleyelim demedi mi? Acısını paylaşmamak size yakışır mı?

Korkmayın. Utanmayın.

Kel ölür, sırma saçlı olur kör ölür, badem gözlü olur.

Kontrgerillacı faşistler yaşarken demokrasi havariliğine, ölünce gönül adamlığına yükseltiliverir memleketimde. Bazılarının "sol"culuğu da tasdik makamı oluverir.

H. Murat Yurttaş

* Mümtaz'er Türköne, "Muhsin Başkan", Zaman, 27.03.2009