Türkiye'nin Komploları

Fethullah Hocaefendi Utah'ta çiftliğinden bildirmiş: "Muhsin kulun ölümünün üzerine gidilmeli".

Kaza gününden bu yana ne "demokrasi şehitliği" ne de "gönül adamlığı" kalmayan Yazıcıoğlu'nu birileri mi öldürdü? Seçim sonuçlarını tartışmaktan sıkılanların cevap aradığı soru haline gelmiş durumda.

"Kurtlar Vadisi" ile büyüyen bir neslin evlatları elbette böyle gizli, karanlık komploları iyi bilir. Her yerde bunları görür. Siyasetsizlik, beyni komplo ile sakatlar. Ne bir gün öncesini hatırlarsınız, ne bir gün sonrasını öngörebilirsiniz. Gizli cemiyetlerde bakire kanı içenler uzaylılarla birlikte dünya hükümeti kurarken sizi de acayip teknolojilerle kontrol altında tutarlar. Siz onları bilmezsiniz, görmezsiniz, fark etmezsiniz.

Tarih mi? O var mıydı kuzum?

Bir yandan Zaman'dan başlayarak yayılan sorular var. Bir yandan Şamil Tayyar'ın derin analizler içeren bugünkü yazısı.* Daha da çoğalacaktır. Bir oyuncak gerektir, bulunmuştur. Hem öbür oyuncağa heyecan gerektir, ikna aşamasındayız.

Acaba kim demokrasiyi şehit etti? Güzel bir oyun adı da olabilir. Bol satan bir tahta oyunu. Bir kart çekersiniz üzerinde "kaza süsü ile öldürüldünüz" yazıverir.

Maraş'ı, Sivas'ı unutanlar, bir elinde ABD bir elinde AB bayrağı ile "bağımsız" Kosova'yı tanımanın bayraktarlığını yaptığını da unuttular. İkna odasında bir memleket budur. Unutur. Giderek bilmez.

Son dönemde Türkiye'de tüm cinayetlerin arkasından adamlarının ilişkilerinin çıktığını da. Gerçi, bunlar hep o "Ergenekon" melanetinin işleriydi değil mi? Her şeyin teorisini arayan fizikçilerden önce her şeyin cevabı bulan bir soruşturmamız var. Ne güzel değil mi?

Tüm bu "cinayet mi kaza mı" sorularını sormaya, cevaplarını aramaya meraklı olunabilir. Bundan heyecan duyulabilir. Bugünlerde memlekette her şey mümkündür. Her türden komplo hazırdır. Ne de olsa tek gereken yazıvermektir. Adres de aylar öncesinden yaratılmıştır.

Yoksa "gizli tanık" mıydı zat-ı muhterem? Failden tanık olur mu sorusunun cevabını merak eden kalmış mıdır?

Ama kazaya iman etmek gerekmez mi? Sakın şirk koşuyor oluvermeyin. Biz bilmeyiz diye gönüllerini ferahlatabilirler. Bizce sakıncası yoktur. Bir düşünsünler sadece.

Ya da en basitinden ülkenin gerçekleri de sorgulanabilir. Bu ülkede her gün kurtarma rezaletleri yaşanmıyor mu? Memleketin yüzlerce köyüne, hatta ilçelerine dahi aylarca ulaşmak mümkün olmuyor. Bu ülkede her gün kaç kişi dağ başında değil, örneğin İstanbul'un göbeğinde bundan daha beter saçmalıklarla ölüp gitmiyor mu?

Bir dostun söylediği gibi, asıl yarım saatte bulunsaydı enkaz daha şüpheli olmaz mıydı?

Acaba daha birkaç ay önce Uludağ'da kaybolan ve ancak saatler sonra ulaşılıp kurtarılamayan Ümit Özgen'in ölümünün arkasında hangi karanlık eller vardı?

Biz de, müsaadenizle, Şamil Tayyar gibi bir sıralama yapalım ama kendimizce. Hem bu listenin katilleri bilinmektedir, yakalanmıştır ama çözülmemiştir. Meşhur sözle "sonuna kadar gidilmemiştir". Böyle bir ülkede bir kaza hiç mi olmaz? Sicil bozuktur. Şamil beyefendi de bir orasını doğru demiş zaten.

Mesela 16 Mart ile. Mesela Kanlı Pazar ile. Mesela Bahçelievler ile. Mesela '77 1 Mayısı ile. Mesela Çorum ve Maraş ile. Mesela Sivas ile. Böyle bir liste yapmak ve geliştirmek de mümkündür.

Yoksa karanlık eller değil de "takdir-i ilahi" mi?

H.Murat Yurttaş

* Şamil Tayyar, "Sicil Bozuk, Kazaya Kim İnanır?", Star, 03.04.2009