TSK da tıpış tıpış felaketi hazırlamaya...

Memlekette neler oluyor? ABD emperyalizminden güç alan İslamcı-milliyetçi faşizm dalga dalga muhalif olan herkese saldırıyor. Saldırganlığa zemin hazırlamak için akla hayale sığmayan komplo teorileri üretiliyor.
Ecevit'in ölümü üzerine yeni senaryolar yazılıyor. Ecevit'in eski koruması, DSP milletvekili Recai Birgün, 2. Ergenekon iddianemesine uygun bir hikaye yazıyor. Anlatılan hikaye gerçek mi yoksa iddianameye uygun bir destek senaryosu mu mutlaka çıkar ortaya. Bu arada, Ecevit'in de zamanında üzerine gidemediği gerçek bir suikast girişimi, B. Ecevit'e İzmir'de havaalanında yapılan silahlı saldırı, konusunda hikayeci R. Birgün ve iddianame yazan zevattan "tık" yok. Çünkü bu suikast girişiminin arkasında bugün de dokunulamayan devlet ve kontrgerilla bulunuyor.
Ergenekon'un 12. dalgasıyla bilim insanları hedefe yerleştiriliyor, rektörler, öğretim üyeleri hukuk dışı uygulamalarla toparlanıyor, yine özgürlük, hukuk ve demokrasi konusunda ahkam kesen liberal tayfadan "tık" yok, hatta el oğuşturup işin tadını çıkaranlar da var aralarında. STK'ları demokrasinin, özgürlüklerin güvencesi olarak göklere çıkaranların ÇYDD'ye yapılan baskınlar ve hasta yatağına yapılan saldırılar konusunda da tepkileri yok.
Aynı kapsamda, DTP binalarına yapılan baskınlar ve DTP kadrolarının Ergenekon davası ile ilişkilendirilerek gözaltına alınması da pek umursanmadı yandaş ve liberal biraderlerince. AKP'nin Kürt açılımındaki ikiyüzlülüğü de onları ilgilendirmiyor.
İşsizlik TÜİK'in çarpıtılmış verileriyle bile yüzde 15,5'lara çıkarak geçen yılın aynı ayına göre yüzde 3,9 artmış, ne gam! Sanayi üretiminde görülmemiş ölçüde düşüş olmuş, IMF sağ olsun!
Peki, nedir önemli olan? Önemli olanı, Mümtaz'er Türköne'nin Zaman'daki yazısının başlığında görebiliyoruz: "Orduya sadakatten, milletin emrindeki orduya"* Yukarıda belirtilen saldırganlıklarla aynı zamana denk düşen G. Kurmay Başkanı Başbuğ'ın konuşması üzerine herkes kendi bulunduğu yerden bakarak bir şeyler söylemiş, yazmış. F. Koru'dan, Bayramoğlu'na, Altan kardeşlerden Çongar'a, Taha Akyol'dan Hasan Cemal'e kadar yazan yazana. Kimi, "Askerden Entelektüel açılım" (Taha Akyol), kimi "Başbuğ'a 'siyasi' ve 'akademik' bir cevap" (Yasemin Çongar) vb başlıklar altında, konuşmayı beğenmiş, az beğenmiş, eksikli ya da yanlışlıklarla malul olduğunu belirtmiş. Ama toplamının ortaklaştığı yargı: Başbuğ'un konuşmasının cumhuriyetin dönüştürülmesi fikrine TSK'nın onay verdiği doğrultusunda. Ehhh... Asıl beklenen de bu olduğuna göre, çoğunun Başbuğ'a işbirlikçilik, piyasacılık ve cumhuriyetin tasfiyesini hızlandırma nişanı vermesine şaşmamak gerekiyor.
Bugün yazılanlar içinde en çok dikkati çeken yazı, Mümtaz'er Türköne'nin yazısı. Türköne yazısında, Başbuğ'un, demokrasi ve hukuka saygısını, 'Türkiye halkı' ifadesini, 'asimilasyon' yerine 'entegrasyon"u kullanmasını, laiklik hassasiyetini yumuşak ve incelikli bir üslupla dile getirmesini vb. yaklaşımları pek beğenmiş.
Ama...
"Cemaatler ve hukuk" ara başlığı ile Başbuğ'a bunlar yetmez diye sesleniyor. Askerin öğrenmesi gerekenin ne olduğunun altını çiziyor: " Eğer siz, dünyanın her yerinde olduğu gibi sivil örgütlenmelerin içine dindarlık güçlü bir motif olarak girdiği zaman, bu cemaatleri 'dini cemaatler' olarak tanımlayıp düşman ilan ederseniz, bu toplum ne yapacaktır? İlker Başbuğ'un ve bütün askerlerin anlaması gereken şey, toplumun bu sorun çözme yönteminin karşısına 'sosyal devlet'in konamayacağıdır. Çünkü bu sonuçta Genelkurmay Başkanı'nın aradığı 'sosyal devlet' değil sivil toplumun bütün görevlerini de üstlenen 'sosyalist devlet' gibi bir totaliter devlet olacaktır."
Türköne'nin söyledikleri yabana atılır şeyler değil. Yıllardır, Türkiye gericileştiriliyor, cemaatlerden oluşan topluluklarla parçalanmak isteniyor ve cumhuriyetin kazanımları tasfiye ediliyor diyenlerin ne kadar haklı olduğunu ve tehlikeli gidişin meşrulaştırılmasının hangi boyutlara ulaştığını göstermesi açısından çok önemli. Devletin sosyal görevlerinin yapıcısı olarak cemaatlerin öne çıkarılması, toplumsal örgütlenmenin temel taşının din olması, toplumun din, etnisite vb. Temellerde farklı idari ve hukusal yapılara bölünmesi ve piyasacılığın parçalanmış merkezi irade üzerinden yeniden üretilmesi "Yeni Osmanlıcılık"ın günümüz koşullarına taşınması değil de nedir? Bu cemaatleştirme ve parçalnma olgusuna karşı, kapitalizm koşullarında yeniden "sosyal devlet modeline dönüşü beklemek de ham hayalden başka bir şey değildir. Kapitalizmin, küreselleşme ve neoliberal açılımlar karşısına sosyal devleti çıkarması, kendisini var eden paradigmayı bütünüyle değiştirmesinden başka bir şey değildir. Türköne'nin Başbuğ'u uyarması da yerindedir. Çözüm gerçekten "sosyalist devlet"tir. Bunun yapıcısı da ne Başbuğ'un temsil ettiği TSK ne de sistemin diğer unsurları olacaktır. Sosyalist devrim, kapitalizmin mezar kazıcılarının, halkın iradesinin ve mücadelesinin eseri olacaktır. * Mümtaz'er Türköne, Zaman, 15-04-2009

Ali Önder Öndeş