Taraf'tan Murat Belge'ye

Birbirlerini değil memleketi yiyorlar...

Sabrınıza sığınarak, Murat Belge'nin yazısına geçmeden "sıkıcı bir girizgah" yapmak istiyorum. Bildiğiniz şeyler, demeyeyim. Çünkü bir süredir gözardı ettiğimiz şeyler de var içinde.

Liberal sol diyoruz. Zaman zaman "dış dinamikçi"ler gibi bir tanımlamanın da kastettiğimiz çizgiyi ifade edebileceğini düşünüyorum.

İşte bu "dış dinamikçi"lerle bizim aramızda bir ideolojik kavga var.

Bu kavganın teorik alanda da sürdüğünü, sürmesi gerektiğini de biliyoruz.

Bu kavgaya biz "solun aklını savunma" kavgası adını verdik.

Yazıda kısaca tekrar değinerek, "dış dinamikçi"ler demeyi tercih edeceğim liberal sol ülkeye dönük ciddi bir yapısal dönüşüm planına solu yedeklemeye çalışırken biz tam olarak bu planı karşımıza almayı tercih ettik.

"Dış dinamikçiler" başlangıçta fazla cüretkar bir biçimde attıkları adımlarını zamanla daha sakınımlı ve daha akıllıca atmaya başladılar, bunu kabül etmeliyiz. Türkiye solunun "demokratik" birikimine (kafa karışıklığı diye de okuyabilirsiniz) fazla güvendiklerini görmüş olmalılar. "Demokrasi" dedin mi elektrik şoku yemiş gibi olan Türkiye solu dönüşüme yedeklenme konusunda çok da istekli davranmadı.

Açık konuşalım, biz bunu "solun aklı kurtuldu" diye yorumlamıştık. Fazla acele etmiş olmalıyız.

Solun genişçe bir kesimi, dostlarımız, meseleye çözümü "yesinler birbirlerini" sloganında buldu.

Başlangıçta liberalleri kızdıran bu slogan, solun aklı için bir tür Pirüs zaferidir.

"Dış dinamikçi" dönüşüme yedeklenmeyen dostlarımız, bu dönüşüme karşı bir "cephe" açmadan devam edilemeyeceğini yeterince görmüyorlar. En azından şimdilik bu "acı sözü" dostlarımıza iletmeliyiz.

Gelelim Murat Belge'ye...

İtalya'nın ve KP'nin bu kariyerleri oldukça kendine özgü sayılabilir, ama savaş yıllarında Alman işgalindeki bütün dünyada değişen ölçülerde direniş olmuş, ancak neredeyse değişmez bir biçimde, direnişte en çok kendini gösterenler, sosyalistler, komünistler olmuştu.

Bugün böyle bir girizgâh yaparak başlamamın nedeni şu: toplumun bütününü ilgilendiren bir büyük sorunda, solun, o sorunun çözümüne katkısı, ona o toplumun hayatında kalıcı bir yer kazandırıyor. Bu örnekte savaş koşullarından söz ediyoruz. Bu da, neyse ki, her zaman olan bir şey. Ancak, savaş olmadan yaşanırken de, sol, her yerde, demokrasinin genişlemesine, derinleşmesine katkıda bulunmuş, bunun için mücadele vermiştir.

Bu cümleler Murat Belge'nin 23 Ağustos tarihli yazısından. Ertuğrul Kürkçü ile tartıştığı bir yazı. (24 Ağustos tarihli yazıda da tartışmayı sürdürüyor.)

Doğrusu demokrasinin (herhalde burjuva demokrasisini kastediyor) genişlemesine katkı konulu vurgu dışında oldukça geçerli bir cümle.

"Yesinler birbirlerini" duruşuna karşı Belge'nin bu saptamasının yanlış olduğunu kesinlikle söyleyemeyiz. Gerçekten de bugün Türkiye'de önemli bir hesaplaşma varken, solun bunu bütünüyle "konu dışı" görmesi, düşünülenin aksine işçi sınıfını da kendi sınıf çıkarları ekseninde bir hareketlilikten alıkoyacaktır.

Belge'nin 24 Ağustos tarihli devam yazısı bu tartışmayı sürdürüyor. Özetle devamında Belge, Kürkçü'ye ve "yesinler birbirini" kutbuna şeker uzatıyor.

Kürkçü'nün solu üç gruba ayırdığını, ulusalcılardan sonra sıraladığı ikinci gruba kendisinin yakın olduğunu şöyle tarif ediyor:

"AKP ile AB reformları çizgisinde örtük bir ittifakı ya da AKP'ye karşı tarafsızlık siyasetini savunanlar." Birileri "Sol liberaller AKP ile ittifaktan yana" diye olur olmaz konuştuğu için bunun -en azından benim açımdan- daha doğru bir niteleme olduğunu söylemeliyim.

Sonra da Kürkçü'nün üçüncü kutbuna geliyor:

Üçüncüyü de şöyle tanımlıyor:

"AKP'ye de, Ulusalcılar'a da karşı anti-kapitalist bir halk blokunun 'bir üçüncü kutbun' oluşmasını savunanlar. Bu kümelenmeler yeni değil, son beş yılda oluştu."

Şimdi, bir soyutlama, bir genelleme düzeyinde, kendimi bu şekilde tanımlanan grubun içinde de görürüm. Sol, kendi ayağının üstünde duran, ama varlığı toplum için, toplumdaki siyaset için bir anlam ifade eden bir birlik, bir platform olmalıdır. Aslında, Ertuğrul'un katılmayacağı, "AKP'ye destek vermek" (ya da, olacak şey değil ama, bunun tersi, Ulusalcılığı desteklemek, diyelim bu bağlamda ne olduğu önemli değil) gibi bir politika için de böyle bir platformun varlığı gerekli. Öyle bir şey olmadığı, olamadığı için, bugün bu ülkede "siyasetin şurasında da sol var" gibi bir cümle söyleyemiyoruz.

Evet, böyle bir genelleme yapıldığında, ben kendimi "üçüncü" denilen o bloka koyarım. Ama iş bu "genelleme" düzeyinde kalmıyor tabii. Öyle bir cümleyi telaffuz eder etmez, hemen birkaç hayatî soru karşınıza dikiliyor: "Kimlerle birlikte? Hangi sosyalist ilkeler temelinde?" İlk cümlenin soyutluğundan, bunlara cevap vermeden, herhangi bir somutluğa adım atmanız da mümkün değil.

Belge haklı. Diyor ki, "anti-kapitalist halk bloğu" diyorsanız, tamam öyle olsun. Ama mesele bu bloğun bugünün politik meselesinde nasıl konumlanacağında. Ne güzel görmüş: Aslında, Ertuğrul'un katılmayacağı, "AKP'ye destek vermek" (...) gibi bir politika için de böyle bir platformun varlığı gerekli.

Sonra da "stalinizm" öcüsünü salıyor anti-kapitalistlerin üzerine.

Bağımsız bir anti - kapitalist platformun (dilimiz mi yoruluyor, öyle diyelim öyle olsun diye düşünüyor herhalde) anti-demokratik solu dışlaması halinde pek güzel olacağını, hatta böyle bir platformun AKP eliyle yürütülen "dış dinamikli, demokratik dönüşüm"e payanda olmak için de pek ehven geleceğini düşünüyor Belge.

Tehlikenin farkında mısınız?

Ve tehlikeyi "sınıfa karşı sınıf", "anti-kapitalist platform" diyerek savuşturamayacağınızı görüyor musunuz?

Gerçekten anti-kapitalist bir halk platformu oluşturmak gerekiyor.

Ancak Belge'nin çok haklı olarak işaret ettiği gibi, bu platformu ayağa dikecek olan, ülke siyasetinde var edecek olan, bugünün temel politik sorununa vereceği yanıttır.

Bir tarafta, anti-komünizm, Kürt düşmanlığı gibi ögelerden asla vazgeçmemiş ve tam da bu yüzden "gözleri gibi" baktıkları devletin bugün bir muz cumhuriyetine dönüştüğüne şahit olanlar, öbür tarafta cumhuriyeti ve demokrasiyi zaten bir "muz" olarak görmüş, AB'ci - ABD'ci demokratik dönüşümcüler.

Sol eğer bu taraflardan birine eklemlenmeye niyetli değilse sadece "ben de üçüncü tarafım" diyerek durumu kurtaramaz.

Bu taraflaşmaya müdahale etmek durumundasınız.

Müdahalenin de iki yolu var:

"Demokratik dönüşüm iyi de bu kadarı yeterli değil" dersiniz ve AKP'ye karşı tarafsızlık siyasetini savunursunuz. (Olmadı herkese karşı olursunuz, bu da bir çözüm olur.) Dış dinamikli dönüşüm sürecinin kuyruğuna takılırsınız. AKP'nin frene bastığı yerde siz demokrasinin gazına basarak görevinizi yapacağınızı sanırsınız. Yıllarca NATO hizmetinde çalışıp türlü suçu işledikten sonra "çizgiden çıkmayı" seçmiş ulusalcıların idam fermanına bir imza da siz çakarsınız. (Etik olarak mutlak bir rahatlık içinde olacağınız kesindir. Örnek olsun, kişisel tarihinin büyük bir bölümünü Kürt halkının, Türkiye devrimcilerinin kanıyla yazmış olanları hapiste görmekten zevk aldığınız için kimse sizi suçlayamayacaktır.)

Birinci yol budur.

İkinci yol, "ne oluyoruz" demektir. Bugün idam fermanı yazılanların, Kürt halkına karşı işledikleri suçlar nedeniyle değil, emperyalist dönüşüm planına ısınamadıkları için hedefte olduklarını görür ve söylersiniz. Bu dönüşüm planına solun enerjisini ve "haklılığını" da yedeklemek isteyenlere "yağma yok" dersiniz.

Dönüşüm planına tam boy karşı çıkarsınız. Üç taraf değil, iki taraf üzerinden hesap yaparsınız. Emperyalistler ve işbirlikçiler yurtseverlere karşı, düzen yanlıları devrimcilere karşı, sermaye emeğe karşı, sağ sola karşı.

Bunu yaparsak, ulusalcılarla aynı çizgiye düşeriz diye mi korkuyorsunuz?

İki taraf dedik... Taraflaşmayı sağlam ideolojik ve siyasal ilkelerle kurduktan sonra, bırakın bu hesaplaşmayı başkaları yapsın. Piyasaya, gericiliğe, Amerikancılığa karşı duran "ulusalcı" güçler var da onlarla mı yan yana gelmekten korkuluyor? Bu topraklarda "ben sermaye diktatörlüğüne karşıyım ama Kürtlerin kanını dökmekten hoşlanırım, kusura bakmayın" diyenlerden geçilmediği için mi tereddüt ediliyor?

Aynı ülkede mi yaşıyoruz?

Korkumuz, korkuya teslim olunması, dönüp dolaşıp birinci alternatife yerleşilmesidir. Nasılsa, "anti-kapitalist oyun havuzu"na Murat Belge'den onay da çıktı!

N.L.

Vazgeçilmez olmak, Murat Belge, Taraf Gazetesi 23 Ağustos 2008

"Üçüncü blok", Murat Belge, Taraf Gazetesi - 24 Ağustos 2008