Piyasacılığın güvencesi olacak bir “sivil anayasa(!)”

1980'lerden itibaren "devletin küçülmesi" kavramı Türkiye'nin gündemine yerleşti. Özal'ın bayraktarlığını yaptığı devleti küçültme operasyonu karşısında o yıllarda bir çok aklıevvel liberal solcu "buldumcuk" olmuştu. Aradıkları-buldukları neydi? Elbetteki, demokrasi ve katılımcılık. İddiaya göre, ceberrut devlet küçülecek, kolu kanadı budanacak, mecalsiz kalacak ve ortada "nahif bir devletçik" kalacaktı. Küçültülmüş devlet, demokrasinin ve katılımcılığın önünde engel olamayacaktı. Devletin küçültülmesi fikrinin arka planında sermayenin çıkarları, devletin ekonomi alanından çekilirken asli işlevi, sermaye düzeninin bekası bakımından kendisini konsolide etme niyeti olduğunu söyleyenler bu kesim tarafından demokrasi düşmanı ilan edilmekteydi. O günlerden bugüne "ceberrut devletin" ne kolu kanadı kırıldı ne de faşizan uygulamarı eksildi hatta tam tersine nahifleşmesi beklenen devletin sınırsız ve orantısız güç kullanma konusunda eli daha da rahatladı. 1 Mayısları TV'de Aksiyon filmi seyreder gibi seyreden bu zevat için bunlar önemsizdi. Aklıevvel liberal solcular, küçülmeden demokrasi beklerken, SEKA, TÜPRAŞ PETKİM, TELEKOM vb. kamu işletmeleri bir bir elden çıkarıldı. Aynı dönemlerde, aynı aklıevveller AB'den de demokrasi beklediler. AB'nin emperyalist bir güç olduğunu söyleyenlere saldırdılar ama eskiden olduğu gibi "onlar ortak, biz pazar" hali ortadan kalkmadı. Bugün de devam ediyorlar saldırılarına. Bu arada, küçültülsün diye, AB'ye girilsin diye bir taraflarını yırtarak bağıranlar, yırtınıp dursunlar, devlet fütursuzca saldırılarını sürdürmekte.

Önümüzdeki günlerde bu kesime, epeydir elde tutulan yeni bir oyuncak verilecek: "Sivil Anayasa".

Vesayet anayasasından kurtulacağız ya, darbecilerin anayasası değiştirilecek ya... AKP'nin seçimlerden sonra süngüsünün düşeceği varsayımından yola çıkan liberaller daha çok demokrasi ve demokratik anayasa peşine düşecekler. AKP, daha da faşizan uygulamalarıyla vurdukça akılları başlarına gelir mi bilinmez. Ama sermaye adına, AKP'ye "sivil anayasa" hakkında akıl öğreten, "sivil anayasa"nın ruhunu ve çerçevesini çizen birileri var ortalıkta. Bugün, Yeni Şafak Gazetesi'ndeki köşesinde Nazif Gürdoğan bu konuda bir çerçeve çizmiş. Yazısının başlığı:

"En iyi anayasa en az devlet diyen anayasadır"*

Yazı, devlet küçülsün diyen, "sivil anayasa" dan demokrasi bekleyen cümle piyasacılara, liberallere ve liberal solcu tayfasına armağan niteliğinde.

"Türkiye'deki ekonomik, siyasal ve kültürel krizlerin kaynağında, demokrasi ve pazar mekanizmasının kurum ve kurallarına meydan okuyan, dayatmacı güç odakları vardır. Onların, demokrasi ve pazar işleyişine yaptıkları her müdahale, Türkiye'nin ekonomik ve siyasal yapısında büyük ve onulmaz yaralar açtı..."

Yazı "sivil anayasa"yla ilgili ama piyasa mekanızmalarının işleyişi "demokrasi-piyasa" ikilisiyle başat olarak algılanmakta. Bu yaklaşım, rafa kaldırılan AB anayasasında yer alan ve eleştiri konusu , AB'ye üye ve üye olacak ülkelerin piyasa ekonomisini kabul şartı olan maddeyle bire bir uygunluk göstermekte. Yani, "sivil anayasa"mızda mutlaka piyasa ve pazar mekanizmaları başa konmalıdır önerisi dile getirilmekte. Raftaki AB anayasasında hevesleri kursaklarında kalan AB'cilere duyurulur. "... dayatmacı güç odakları..." da malum: Ergenekoncular! Birkaç istisna dışında, adı ergenekon davasına karışmış ve pazar mekanizmasına "meydan okuyan" Ergenekoncular da kimmiş ki... Veli Küçük mü, Kerençsiz mi, ben Amerikancıyım diyen Gürüz mü, Eruygur mu ya da sivil asker diğerleri mi? Yıllardır "pazar mekanizmaları" tıkır tıkır işliyor, bunlar neresine çomak sokmuşlar bu işleyişin. Hepsi şu ya da bu biçimde bu işleyişin bir parçası değil mi bunların? Yoksa bizim bilmediğimiz, pazara karşı merkezi planlamadan yana, kamucu fikirleri mi varmış ergenekoncuların. Hadi canım sende, olur mu hiç öyle şey? Nazif bizi niye kandırmaya çalışıyor o zaman? Yer miyiz bunu? Sıkıntı ve niyet, ergenokon davası üzerinden giderek üstyapıdaki kısmi pürüzleri ortadan kaldırmak "sivil anayasa" aşkına...

"Türkiye 'daha az devlet, daha çok millet' diyerek, en kısa zamanda 'devletçi anayasa'yı 'milletçi anayasa'ya dönüştürmelidir. En iyi anayasa 'en az devlet' ve 'en çok millet' diyen anayasadır...

'Çoğulcu Demokrasi' ve 'Pazar Ekonomisi', bütün kurum ve kurallarıyla, hukukun üstünlüğünü savunan anayasaya dayanmalıdır..."

AB içine "piyasa" sokuşturulmuş anayasasını yaşama geçiremedi ama bizim liberallerimiz, küçük bir örnek de olsa, Türkiye ölçeğinde bunu başarmak sevdasında. Halka da vaaz ediyorlar: Yoksulluğa, açlığa, işsizliğe, çürümeye çözüm "pazar mekanizmaları"nın güvence altına alan "sivil anayasa!" Ve utanmıyorlar yaşanılan onca sıkıntının sebebi olan "piyasacılığı" çözüm diye sunmaya. Liberal tayfa, bununla istediği kadar geviş getirebilir ama bizim karnımız tok bu yalanlara...

* Nazif Gürdoğan, 22 Nisan 2009 Yeni Şafak

Ali Önder Öndeş