“Parçalı Gerçek”

Yerel seçimler, miting konuşmaları, ekonomik gidişat, Ergenekon "kazıları" gibi haberleri bir tarafa bırakırsak, son günlerde medyayı heyecanlandıran konular arasında, Arınç'ın "iyi ki böyle komutanlarla savaşa girmemişiz" sözleri, olur olmaz söylenip duran İstiklal Marşı "terörü", Bilim ve Teknik dergisinin Darwin kapağının başına gelenler vardı.

"Parçalı gerçek" diye bir kavram var, buna göre, varsayalım gazete haberlerinin aslında çok küçük bir kısmı tümden yalandır. Gazeteler, gerçekleri yazarlar. Onları sorgulatan şey, gerçeğin hangi kısmını aktardıkları ve buradan çıkardıkları genellemeler, yazdıklarının altındaki niyetlerdir. Bilinçli okur denilen kesim, bu sorgulamayı yapabilen ve hangi gazeteyi okursa okusun, gerçekliğin diğer parçalarıyla bir hesaplaşmaya sokarak, kendi yönünü belirleyebilendir. Böyle bir kavram var.

Bunu esas alırsak, yüzer gezer "sol", tanımdaki "bilinçli okur" kesimine dahil edilemiyor gibi. Bunu, köşe yazarlarına tahvil edersek, onların da böyle bir "bilinçsizlik" halinde olduğuna hükmetmek, fazla iyi niyetli bir yorum olur.

Diyelim, "askerin siyasete karışmaması" gibi bir genel değerlendirmedeki haklılık payı, Arınç'ın "askerlik dışında her şeyle uğraşmışlar" tezi ve buna ilişkin örneklemeleri, refleks olarak, takdire şayandır. Gerçekliğin bir parçası budur. Diğer parçalarını ararsanız, altını imzalayacağınız sözler rahatlığından biraz koparsınız, içiniz hafiften sıkılır. Açıktan faşist bir zihniyetin temsilcisi partinin etkili ağzından, demokrasi aşkı mı fışkırmaktadır sahiden? En ceberrut, en mütehakkim kuruma karşı, sivil ses mi çıkmaktadır AKP'den? Tabii, kurum olarak orduya saygıda kusur etmeyecekleri beyanı ve pratiği bir tarafa, bu kuruma "sızmış" şahısların münferit tasarruflarını olsun eleştiriye tabi tutmanın da az şey sayılamayacağı yaklaşımıyla, AKP en fazla biraz tutarsızlıkla mı nitelendirilebilir? Bu parçalardan bir bütünlüklü analize varmak, sizin siyasal bakış açınıza bağlıdır.

Yine İstiklal Marşı'nın artık "yalama" olacak düzeyde kullanıldığını beyanla, bir yandan "saygınlığını koruma" kalkanı edinilip, bir yandan da, "artık duymak, söylemek istemiyoruz" noktasında duruş sergilenip konu tartışmaya açılabilir mi? 12 Eylül uygulaması bir "terör ve sindirme" politikası olarak İstiklal Marşı'nın gündelik hayata fazlasıyla girişinden rahatsız olmayan kim vardır ki? En çok verilen örnek, lig maçlarında artık azap haline gelişi, "milletin kendi marşına homurdanır oluşu", yadsınabilir bir gerçek midir? Diyarbakırspor'un birinci lige çıkmasıyla kural haline getirilen bu saçmalık, milliyetçi hezeyanın, milli değerleri aşındırma noktasına vardığının apaçık göstergesi değil midir? Evet, bütün bunlar yazıldı söylendi ve gerçeğin bir parçasına işaret etti. Başka parçaları da var mı bu gerçekliğin diye araştırmaya başlarsanız, acaba, bu yükselen itirazda örtük bir niyet de, bağımsızlık kavramı üzerinde tepinenlerin, bunun törpülenmesi hedefli bir kampanyası mı sorusu da çıkar karşınıza. Bu da, parçalardan birine tutunmanızı engelleyen bir siyasal bakışla netleştirilebilecek bir tablodur.

Darwin konusu, ilginçtir, köşe yazarlarının bu "parçalı gerçek" tezinden hareket ettikleri tek konu oldu. İlginçtir, çünkü, bu tezin geçerli olamayacağı tek unsurdu bu. Ama, yukarıda örneklediğimiz iki konuda, parçanın sadece AKP cephesinden bakılan kısmına tutunarak, bütünü görmeye elverir sorulardan kaçanlar, tutarlı olmak istiyorlarsa, tam da bunu yapmalıydılar.

"Kendini laiklik üzerinden tanımlayan kesimin Bilim ve Teknik dergisindeki olaya gösterdiği tepkilerin bazıları, gereğinden fazla romantik bir tondaydı. Bilimselliğin romantik bir tonda yüceltilmesi, Türk modernleşmesine özgü bir paradoks." Fukara, işin içine biraz entellik katayım deyince, ortaya anlamsız cümleler çıkmış. "Fazla romantik" nedir, yani bunun dozunda olanına itiraz yok mu, bizatihi "romantik ton" nedir, "bilimselliğin bu tonda yüceltilmesi Türk modernleşmesine özgü" ne anlama gelir, "paradoks"un orada ne işi var gibi şeyleri bırakalım bir kenara. Ya da, bırakmadan önce söyleyelim, bir entelektüel "eda" olarak, Murat Belge'nin başını çektiği bir üslup var ortada. Yuvarlamacılık. "Tepkilerin bazıları", "gereğinden fazla" gibi ifadeler, burada bir nesnel durum yansıtıcısı değil örneğin. Tavır alamayacak ya da aldığınız tavrın altını dolduramayacaksanız, böyle ucube şeyler bulursunuz. Mesela, "patlıcan sevmem" diyemezsiniz bir türlü. Sanırsınız ki, "patlıcanı çok da sevmem" derseniz, "severim" diyeceğiniz bir an için açık kapı bırakmış olursunuz. Böyle bir an gelmese bile, patlıcan sevenlerle aranızda bir kopuşu engellemeyi becerirsiniz. "Olursa yerim, olmazsa aramam" demişsinizdir, ılımlısınızdır. Hem, "neden" sorusundan da kurtulmuş olursunuz. Halbuki, üzerinde tartışılmayacak ender şeylerdendir damak zevki, sevmezseniz kime ne!

Neyse, Oral Çalışlar, işte böyle tanımladı, Bilim Teknik kapağı konusundaki tepkileri. Çok işin özünü veren özetlemelerle, Darwin'in teorisini, dinin inancını okurlara öğrettikten sonra -buradaki özetlemelerde kullanılan ifadelere "yuvarlak değil, yusyuvarlak" da diyebilirsiniz, "her iki konuda da fotoğrafaltından ibaret bilgisi olduğu görülüyor" da- "aşırı laiklik"ten söz ediyor. Her ikisi de ayrı alanlarda iştigal ettiklerinden, bilimle dini karşı karşıya getirmemek gerektiğinden, haliyle, bu aşırıcıların tepkilerinin gereksizliğinden, üstelik bunu yaptıkça, "karşı"dakilerin de sertleştiğinden filan bahsediyor. TÜBİTAK'a siyaset bulaştırmayın diyor.

Şimdi, bunların altına bir toplam çizgisi çektiğinizde, "Ordu siyasete bulaşmasın", "İstiklal Marşı siyasete alet edilmesin", "Darwin meselesi siyasallaşmasın" gibi, siyasetin söz konusu olmadığı alanlar mümkündür yanılsaması ekseninde bir tutarlılık mı var ortada sizce? Yoksa, "parçalı gerçek"in bir tarafına kapağı atınca, "tutunulan doğruların, bir yanlışın aracı olabileceği" gibi belalardan kurtulunduğu, ama, iş "biraz daha" apaçıkken, "parçalı gerçek"e sarılıp kuşku doğurmanın yeğlenmesi mi?

Asaf Güven Aksel