Önder Aytaç&ampEmre Uslu

Hiç "demokrasi" aşığı faşist gördünüz mü?

"Hadi canım olur mu öyle şey?" demeyin.

Her geçen gün faşizan uygulamalarını artıran AKP'yi arkasından ittirip, "az bile yaptıkların, soluk aldırma muhaliflerine, yüklen bütün gücünle..." diyerek köşesinden liberalizm satan "liberal faşistlerden" haberiniz yok mu?

Şimdi birileri de çıkıp, faşizmin, kapitalizmin bir türevi (dolayısıyla kendisi) olduğunu unutarak, "Eeee... Bu kadarı da fazla, liberaller faşist olur mu?" diye sorabilirler.

Küreselleşen dünyamızda faşizmin, mabet olarak piyasayı seçtiği, piyasacılıktan beslenip, piyasacılığı beslediği ayan beyan ortada ve sakınmasız bir biçimde her geçen gün kendisini bu zeminde ürettiği bir gerçek.

Piyasacılığı, siyasetlerinin "amentüsü" kabul eden pek sıkı liberallerin de, günümüz "piyasacı-liberal faşizm" in gelişim sürecinin dışında kalmaları mümkün değil. İslamcı ama ondan fazla piyasacı AKP'yi faşizan uygulamalarında desteklemek ve yüreklendirmek bu kesim için kaçınılmaz. O nedenle "malum" liberallerin, "demokrasi" cıyaklamalarının AKP faşizmiyle buluşması kaçınılmaz.

Bu durumda, ülkesini seven ve insanlığın aydınlık geleceği için mücadele edenler için, İslamcı-piyasacı AKP faşizmine ve onların besleme liberallerine karşı taraf olmaktan başkaca çıkış yoktur. Bunun dışındaki seçeneklerin tümü faşizme "yol vermek" ten başka bir şey değildir. Bu "Taraf" da bunu yapmaktadır.

Taraf'ın, AKP'nin piyasacı faşizmini alkışlayan ve besleyen çizgisinin en yaman savunucuları iki piyasacı-liberal faşist kafadar bugünkü köşelerine AKP'nin her türden muhaliflerine ama özellikle sol'dan muhalefet yapanlara karşı daha da sert olmasını talep eden bir başlık seçmişler:

"Hala içeriye tıkılmamış ama sırasını bekleyen Ergenekonculara tavsiyeler"

Aslında yazıdaki tavsiyeler, Ergenekonculara değil, AKP'ye. Taraf'taki "Apoletika" köşesinden faşizmin piyasasına, pazarına, liberalizm pazarlayan iki kafadardan biri Önder Aytaç. Polis akademilerinde ders veren bu sıkı doçentimizin ne kadar liberal olduğu da su götürür. Geçenlerde bir TV programında muhatabını köşeye sıkıştırmak ve toplum karşısında "deşifre etmek" için, oruç tutup tutmadığını soracak kadar liberal olan doçentimizin Türkçe'si de bir alem. Muarızlarının Fethullah Gülen'e ilişkin eleştirilerini savuşturmaya çalışırken "raporcu Ergenekonculara" yükleniyor: "Ayrıca şu "hastalık" raporları ile de işi iyice sulandırdınız gibi. Hangi duruma düştüğünüzün ve 'tehlikenin farkında mısınız?' 'ABD'ye gidip orda tedavi görüyor ve Türkiye'ye gelmiyor' diye boynunda boza pişirdiğiniz / 'ti' ye aldığınız hasmınız Fethullah Gülen'den ne farkınız kaldı şimdi?" Raporcu Ergenekoncular, bizim konumuz değil, tıpçıların bileceği iş. Raporun gerçekliğine ilişkin itirazlar da uzmanlık gerektirir. Bu alıntıdaki ağlak hoca savunusu da Önder Aytaç'ın ve Taraf'ın rengi. Ancak polis akademilerinde ders veren bir doçentin, "ensesinde boza pişirmek" deyimini "boynunda boza pişirmek" biçiminde bozması, akademik ünvanının geri alınmasını ve bu ünvanla yürüttüğü işlerden çekilmesini gerektirecek bir "cehalet" örneği olarak değerlendirilmelidir. Dilini bilmeyen bir "doçent". Çok yazık.

Yazının bütününe bakıldığında, iki kafadarın, AKP'ye tavsiyeleri çok açık görülüyor. "Hala içeriye tıkılmamış..." diye başlıyor yazıları. Birincisi "içeriye tıkmak" lümpen ve faşizan bir kullanımdır. Bu tür bir uygulama ayrıca, insanın ağzını sulandıran ve keyif veren bir uygulama değil, içini acıtan bir uygulamadır. Bundan "keyif" çıkarmak bir faşistin yapacağı bir iştir. Anlaşılan iki kafadar hapishaneler tıka basa dolsa çok mutlu olacaklar. Bu işin bir yanı. Diğer taraftan, yazı AKP'ye, "durma, nerede yurtsever, antiemperyalist, piyasa karşıtı görürsen hepsini derdest et, içeriye tık." Tavsiyesinde bulunuyor. Hatta bunu "tavsiyeyi" aşan bir şiddette yapıyor.

Piyasacı faşizmin emperyalizm ve piyasa karşıtlarına uygulayacağı baskı ve şiddetten demokrasi çıkartmaları da işin komik yanı. Herkesi uyarıyor iki kafadar besleme: "Bu ülkeye demokrasiden(piyasa faşizmi kastediliyor. "Yazanın notu") başka bir sistem ge-ti-re-me-ye-cek-siniz." Ciyaklamanın kuvveti çok açık.

Şiddet dozu bu denli yüksek, "vurun, kırın, içeri tıkın" gümbürtüsüyle topluma korku satmaya çalışan ifadelerin ardından yazı:

"Bu yüzden ey "korku cumhuriyetinin" ortalıkta kaos türküleri söyleyen zavallı borazancıları ve hezeyan soluyan garabetleri, aklınızı başınıza alın, adam ol(a)madınız ama hiç olmazsa insan olun!.."

"Adam olmak", "insan olmak" gibi kavramların seviyesizce kullanılması bir tarafa, iki yeteneksiz ve küçük kafalı beslemenin korkuyu ve şiddeti topluma yayma tavsiyelerinin ardından söylediklerine bir baksanıza... Korkak olduklarının farkına vardınız mı? Faşizm de korkaktır zaten...