"Okutucu" Taha Kıvanç'a

Kurban Bayramı'nda, kapıyı kıran, şeker ya da harçlık isteyen çocuklar değildir nasılsa, evde yok ayağına yatmanın âlemi yok, üstelik, birinin et getirmiş olabileceği ihtimali de var deyip kapıyı açtığımda, elinde iskambil kâğıtları gibi tuttuğu birkaç kitap olan satıcıyla burun buruna gelmiştim. Faydalı dualar, mutluluğun sırları gibi, tam ihtiyacım olan içerikte ve bazen sorunları ne kadar da büyüttüğümü düşündürten incelikte "eser"ler. Alırdın almazdın tartışması, kapıyı surata çarpmama aile terbiyesi yüzünden sündükçe sündüğü satıcı, parmağa yapışmış seloteyp gibi silkele silkele düşmediği için, para verip kurtulma planımı yürürlüğe sokmuş, gene de kitapları koltuğumun altına tutuşturmasını engelleyememiştim. Söylediğine göre, bu pek gönülsüzce cebimden çıkan parayı, zaten elimdeki eserin birkaç sayfasına baktığımda fazlasıyla geri alabilecektim. O günden beri, "borçtan kurtulma duası"nı günde beş vakit okuyor ve o adamın tekrar kapıma geleceği ânı iple çekiyorum.

Niye bilmem, Fehmi Koru'yu "ya da" Taha Kıvanç'ı okurken, sık sık kapımın çalındığı yanılsamasına düşüyorum.

"Her ikisi" de, dünya meselelerine çare içeren, okunduğunda bütün sırlara vakıf olunacak kitaplar önerir dururlar. Ama, benim satıcı hâlâ kapı kapı dolaşıp risale satarak harçlığını çıkarmaya çalıştığına göre, nasıl ki ya kitapları okumadığını ya da kitapların bir işe yaramadığını düşünüyorsam, aynı his bu makaleleri okurken de çıkıyor ortaya.

Taha Kıvanç, bu kez de, adaylara yerel seçim kazanma yöntemlerini anlatıyor, faydalı kitaplar önererek. Karşılaştıklarına, "seçimlere hangi kitapları okuyarak hazırlandınız" diye soruyormuş, kimileri sınavı geçerken, kimileri de bön bön bakıyormuş.

İlk paragrafını okurken bön bakışıma suçüstü yapılmış gibi bir telaşa kapıldıysam ve "Yolun başındayken söyleyeyim" diye başlayan paragrafa sıçrayıp yakamı sıyırmaya çalıştıysam da, nafile.

"Seçim kampanyası öncesinde konuya ilişkin kitapları okuyanların yarışa bayağı önde başladığına inanıyorum ben. Bildiğim bütün şaşırtıcı seçim zaferleri danışmanlara dayanmanın yanında bizzat kendisi okuyarak kampanyaya hazırlanan adaylar veya liderler tarafından kazanılmıştır."

Şimdi tabii, kitap okumanın faziletlerinde kuşku yok da, şaşırtıcı seçim zaferleriyle bağını kuramayıp bön bakarım elbet, gerek kişisel gerek kesimsel durumları göz önüne getirince. Boşa hamallık, okumada da geçerli demek. Kılavuz kitapları ıskalamışsan, dağlar devirsen ne fayda...

Eskiden tek tük bulunurmuş bu tür kitaplar, o zamanlar pek az sürpriz yaşanması bundan olsa gerek. Ama şimdi bir hayli zengin literatür oluşmuş. Bunun başını da, iletişim profesörü Osman Özsoy çekiyormuş. Ya, var mı kütüphanenizde? Yok. Abuk subuk kitaplar okuyun siz daha, zor görürsünüz iktidarı...

Özsoy, son kitabı "Seçim Kazandıran Siyasal İletişim"de, bir yığın taktik veriyormuş. Diyelim, rakibiniz, mevcut belediye başkanı ve "adı hiçbir katakulliye karışmamış", beğenilen biri. Kıvanç bu durumda yapılması gerekeni, çok çarpıcı bir örnek olarak değerlendiriyor: "Başkanımızın kentimize yaptığı hizmetler inkâr edilebilir mi hiç? 'Başkan bir şey yapmadı' dersek gözümüze dizimize durur. Evet, çok hizmet etti, ama her şeyi o yapacak değil ya! Biz gençlere de fırsat versin, biz de hizmet edelim..." Böyle diyen adayın kazanması garantiymiş.

"Diğer bir aday, kasabalıları hiç yüksünmeden tedavi eden doktor başkan karşısında taktik ister Prof. Özsoy'dan... Verdiği 'Her gittiğin yere yanında iki doktor olduğu halde git' aklıyla seçimi kazanır rakip aday..."

Bir dahaki seçimde, yanımda seyyar hastaneyle meydanlara çıkmazsam, görün bakın...

Fatih Sanlav, "seçim-öncesi dönemi bir tür 'savaş' olarak görüyor yazar ve okurlarını savaşın her türüne hazırlıyor"muş, Hulusi Şentürk"ün "aslında siyasete adım atacak herkesin mutlaka okuması gereken çok sayıda kitaptan yararlanılarak kaleme alınmış bir özet-eser "i varmış...

Böyle kapıya dayanmış satıcı gibi tanıtımlarla yetinecek değil Taha Kıvanç, "Sağ ve sol kitlelere karşı siyaset yapanlardan hangisi daha fazla bilimsel çalışmaya inanıyor?" diye sorduğumuzu işitir gibi oluyor ve AKP ile CHP karşılaştırmasında, AKP'lilerin okumaya daha çok önem verdiğini söylüyor. Ama üzülmesin CHP, çıkında, onları kurtaracak formül de mevcut: "Onlara yolu kısaltacak bir kitap tavsiye edeceğim: Prof. Fuat Keyman'ın İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları tarafından çıkarılan 'Türkiye'nin İyi Yönetimi: Demokratikleşme ve Özgürlükçü Sol Alternatif' kitabı..."

Keyman, solun dünyadaki gerilemesine, "sağ" ya da "muhafazakâr" partilerin geleneksel solun kavramlarıyla barıştığına ve sola söyleyecek şey bırakmadığına değiniyor, bir köşeye sıkışmışlıktan çıkış yollarını gösteriyormuş. Her konuda yeni bir söylem geliştirerek...

Okudunuz şu üç-beş kitabı, kazandınız seçimi. Vapur işportacılarının dediği gibi: Bitti mi? Bitmedi! Yanındaaa...

"Seçim demokrasilerin vazgeçilmezi, ama seçimle yerel-genel iktidarlar belirlendikten sonra sorunlar bitmiyor, yeni başlıyor... Seçtiklerimize sahip çıkmaktan hak ve özgürlüklerimizi kısıtlama yolundaki girişimlere set çekmeye kadar pek çok demokratik ödevimiz var." Öyle ya, seçilenin bir de seçen kitlesi var, onlar da okusun.

"Başbakan Tayyip Erdoğan bir soru üzerine 'Yerel seçim sonrasında yeni anayasa gündeme gelecek' sözü verdi. Prof. Erdoğan birbiri peşi sıra çıkan 'Anayasa Hukuku' ve 'Türkiye'de Anayasalar ve Siyaset' adlı kitaplarıyla 'Nasıl bir anayasa?' sorusuna daha iyi cevap verebilmemizi sağlıyor."

Okumak gibisi yok azizim. Adayların hepsi bu kitapları okursa, aralarında bir anlayış ve kavrayış farkı da yoksa, seçimler hep berabere mi biter, onlar oylarını bölüşürken, aradan bir "kitapsız" mı sıyrılır, bilinmez.

Yok ülkede ve dünyada siyasal konjonktürmüş, yok yönelimleri belirlemeymiş, bilmem ne.. Şurada yaklaşık bir ay var, benim elim kitapçıya koşup...

Bir dakika, kapı çalınıyor...

Asaf Güven Aksel