Küçük Prens’e...

Bir prensin cesur, merhametli ve mütevazı olmak yerine gibi görünmesi kendi adına her zaman daha iyidir diyordu Makyavel Prens adlı kitabında: çünkü bu ahlaklı ve kahramanca addedilen davranışlar gerçekten ifa edildiği takdirde prensin gücünü yitirmesi işten bile değildi.

Cesur, merhametli ve mütevazı olmadığı ölçüde cesur, merhametli ve mütevazı görünmeliydi demek ki prens, eğer var olmak istiyorsa.

Var olmayı çok isteyen Erdoğan'ın Davos'ta ahlak ve kahramanlık sergilediği ortaoyununa baktığımızda tam da bu türden bir prenslik gösterisine şahit olmuyor muyuz?

Tek sorun, Makyavel'in prensinin gerçekleri gizlemedeki ustalığından eser yok bizim Küçük Prens'imizde:

İsrail ile askeri ve ticari ilişkilerin zirve yaptığı ölçüde cesur ve delikanlı çıkışlar yapabilir çünkü bizim Küçük Prens'imiz.

Amerika'nın Büyük Ortadoğu Projesi'ne eş başkanlık ederek Gazze'deki insanların katledilmesine katkıda bulunduğu ölçüde merhametli görünebilir onlara karşı.

Bu tezatı görüp itiraz eden herkesi monşerlikle suçlayıp Türkiye'nin çarpık dış politika çuvalına atarak kendi elitist egosunu örttüğü oranda mütevazı bir halk adamı gibi meydanlarda nutuk atabilir.

"Ah, Küçük Prens! İşte böyle, yavaş yavaş öğrendim senin hüzünlü küçük hayatını".

***

Prenslerin adamlarını ve akıl danışmanlarını seçerken çok titiz davranması gerektiğini yazıyordu Makyavel. Eğer bu konuda dikkat etmezse etrafının kendisini memnun etmek için gerçekleri çarpıtan dalkavuklarla dolacağını söylüyordu.

Hazır söz bu tip kimselerden açılmışken açılmışken: "Davos olayı'na sade vatandaşın ve Başbakan'ın nitelemesiyle 'monşer'lerin yaklaşımı birbirlerine taban tabana zıttı. Acaba neden?" diye sormuş Zaman gazetesi yazarı İhsan Dağı ve cevabı kendisi vermiş:

"'Dış politika seçkinleri' Filistin'i bir 'Arap-İsrail' meselesi olarak görüyorlardı. Dolayısıyla Türkiye'yi ilgilendiren bir tarafı yoktu konunun. (...) Oysa vatandaş, Filistin'i bir 'Arap meselesi' olarak görmedi çünkü bu, bir insanlık meselesiydi. Dış politikayı, güçlü olanın peşine takılma refleksine indirgeyenler Başbakan'ın Davos'taki çıkışını anlamlandıramadılar.

(...)

'Dış politika seçkinleri'ne göre Başbakan duygusal davranmıştı dış politikada duygusallığa yer yoktu. Oysa halk, Başbakan'ın duygusallığını da insanlığını da sevdi".

Demek ki yıllarını verip uluslararası ilişkiler doçenti olması sonucunda İhsan Dağı'dan elde ettiğimiz çığır açıcı nitelikteki kuram şuydu: Türkiye'de iki temel grup vardır, halk ve devlet elitleri. Tüm Türkiye tarihi bu devlet elitlerinin halkı sömürmesi şeklinde okunabilir. Halk ve devlet elitleri doğal olarak dış politikaya da farklı yaklaşırlar: Dışişlerindeki monşer adı verilen elitler ülke çıkarları adı altında kendi mevkilerini güçlendirirler. Halk ise adaletten yanadır, fakir ama gururlu vicdanını her şeyin önüne koyar.

İşte Davos'taki çıkış, bu zamana kadar ezilmiş halkın gücü elitlerin elinden aldığının, deyim yerindeyse devranın döndüğünün kanıtıdır Dağı'nın haykırışına göre: "...dış politika 'devlet seçkinlerinin ve beyaz Türkler'in tekelinden ilelebet çıkmıştır. 'Demokrasi, millî irade ve vicdanın' dış politika konusunda da söyleyecekleri vardır". Dağı'nın yazısına göre de bu büyük dönüşümün aktörü kuşkusuz ki bizim sinirli Küçük Prens'imizdir.

Kulağa ne kadar güzel ve kahramanca gelmektedir bütün bunlar. Ancak, içine Erdoğan kaçmış görünen Dağı'nın aslında fare doğurmaktan öteye gidememesinin çok açık sebepleri vardır.

***

İlk başta şunu teslim etmek gerekir: Türkiye Cumhuriyeti'nin geleneksel dış politikasının savunulacak bir tarafı yoktur. Türkiye'nin İkinci Dünya Savaşı'ndan beri batı ekseninde kendine acizce bir yer edinmeye çalışan ve ABD, Avrupa ve İsrail ile kendi zararı pahasına eşitsiz ilişkiler kuran kişiliksiz bir temele oturduğunu inkar etmek mümkün değildir. Dağı'nın yazısına itiraz bu noktada değildir zaten.

Esas sorun cesur, merhametli ve mütevazı görünümünü vererek kendini dışişlerinin bu geleneksel siyasetinden ayırıyormuş gibi yapan Küçük Prens Erdoğan'ın tam da aynı teslimiyetçi siyaseti farklı bir biçimde ve daha da genişleterek devam ettiriyor oluşudur. Hatta bu biçim halkı sahte görünümlerle arkasına almaya yeltendiğinden daha da tehlikelidir.

Küçük prens cesurdur (monşerler gibi el pençe divan durmaz yabancıların önünde) Küçük Prens merhametlidir (monşerler gibi katliamdan çıkar hesabı yapmaz) Küçük Prens mütevazıdır (monşerler gibi elit değildir)!

Peki, o zaman neden Küçük Prens Davos'ta İsrail'e karşı destan yazarken aynı İsrail ile geniş çapta silah ticareti yapmakta, beraber petrol boru hatları döşemekte, türlü türlü stratejik ortaklıklarını tıkır tıkır işletmekte ve milyar dolarlık ticaret hacimlerine koşmaktadır?

Küçük Prens nasıl Gazze'deki katliama karşı 'merhametçilik' oynarken aynı zamanda bütün bunların bir numaralı sorumlusu ABD ile kardeş kardeş 'Ortadoğuculuk' oynamaya, aradan su sızmaz müttefikliğe devam edebilmektedir?

Kimsenin kuşkusu olmasın. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ellerinde Gazze'de öldürülen bebeklerin kanı vardır: onları öldürenlere bağırıyormuş gibi yapıp masanın altından ellerini sıktığı için.

***

Bir türlü Makyavel'in bahsettiği türden bir prens olamıyordu bizim Küçük Prens'imiz: el altından yürütmeye çalıştığı oyunları iyi saklayamadığı, kanı yüzüne gözüne bulaştırdığı ve dalkavuklarından dolayı kendini çok güçlü sandığı için.

İhsan Dağı'ya gelince: Makyavel yaklaşık beş yüz sene önce yazarken böylesinin mümkün olabileceğini tahmin edemezdi kuşkusuz bilseydi tüm felsefesini baştan düzenlemek zorunda kalabilirdi.

O istediği kadar Amerika ve İsrail müttefiki olsundu, İhsan Dağı nefesi tükense bile hiç bırakmayacaktı cesur, merhametli ve mütevazı başbakanını. Gönül bağıyla bağlı olduğu halkçı başbakanı zorluklarla karşılaşsa, yorulsa, gözleri kapansa bile hep taşıyacaktı onu kollarında:

"Küçük Prens uyuklamaya başlamıştı. Onu kucağıma aldım yeniden yola düştüm. Heyecanlıydım. (...) Ay ışığında, bu solgun alına, bu yumuk gözlere, rüzgarda savrulan bu saçlara bakıyordum da, şöyle diyordum kendi kendime: "Şu gördüğüm şey bir kabuk sadece. Esas önemli olan görünmüyor..."

E.Z.

Dağı, İhsan. "Dış politikayı monşerlere mi bırakalım?" Zaman, 3 Şubat 2009.

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=811064&amptitle=dis-politikayi-monserlere-mi-birakalim