Kırık Ergenekon Çaydanlığı’na…

Sigmund Freud'un Rüya Yorumları'nda geçen -ve Slavoj Žižek'in sıklıkla alıntıladığı- kırık çaydanlık hikâyesinde, iki komşudan bir tanesi diğerini, kendisine ödünç verdiği çaydanlığı kırık olarak iade etmekle itham eder. Öteki ise bu iddiayı ısrarla yalanlar: "birincisi, ben senden çaydanlık falan ödünç almadım ikincisi, sana çaydanlığını sapasağlam geri verdim üçüncüsü, senden aldığımda çaydanlık zaten kırıktı!"

Her gün bir yenisine şahit olduğumuz Ergenekon tutuklamalarında -ve başlayan davada- izlenen yöntemin de buna benzer bir mantıkta işlediği söylenemez mi? "Siyasi olarak birlikte hareket etmesi mümkün olmayan ve tam olarak neyle suçlandığı bir türlü açıklık kazanmayan yüzlerce insan gözaltına alındı, ne diyeceksiniz?"

"Birincisi, bu coğrafya tarihindeki bütün karanlık eylemlerden sorumlu terör örgütünü açığa çıkarmış bulunuyoruz ikincisi, tamam, o kadar eskiye gitmese de yakın tarihimizi kana bulayan bazı eylem ve darbelerin sorumlularını yakaladık üçüncüsü, bu kadar kişiyi gecenin bir yarısı içeri aldık, tesadüf olamaz değil mi, mutlaka bir şey yapmışlardır!"

***

Ergenekon davasının tüm o gözaltı şölenleri ve devasa suçlamalarının kopardığı gürültüye yaraşır bir neticeye ulaşamayacağını açıkça sezmeye başlayan Ergenekon taciri köşe yazarları, söz konusu başarısızlığa şimdiden kılıf hazırlamaya başlamış gibidirler. Radikal gazetesinin yüksek bonservisli transferi Cengiz Çandar'ın cumartesi günkü "Ergenekonculara empati ve sempati..." başlıklı yazısı tam da böyle bir 'mağlubiyeti gerekçelendirme' girişimi olarak anlaşılabilir:

"Davanın başlamasıyla birlikte, Ergenekoncuları 'kollayan' medya seferberliği aşağı yukarı şu yöntemi izliyor: 1. Davayı ridiküle et 2. Sanıkları 'haksızlığa uğramış mazlumlar' ve 'vatanseverler' olarak takdim et. 3. Böylece, bu davanın bir 'fiyasko' ile sonuçlanması için kamuoyu oluştur" [Çandar'ı anlayamayan yerli okurlarımız için uyarı - "ridiküle etmek": alay konusu haline getirmek].

Çaylak radikal Çandar'ın bu çıkışı, Fatih Terim'in veda edilmesi an meselesi olan uluslararası turnuvalar sırasında yaptığı basın mensuplarını suçlayıcı, 'mağlubiyeti gerekçelendirici' açıklamalara benzemez mi? 1. Medya olarak beni çok ridiküle ettiniz 2. Karşı takımı çok hafif bir rakipmiş gibi takdim ettiniz 3. Böylece, mağlubiyet için ortam oluşturdunuz!

Tamam, basındaki bazı haberlerin Terim ve milli futbolcuları çok yıpratmasından dolayı turnuva hüsranla sonuçlandı diyelim: peki, basında Ergenekon davasının alay konusu edilmesi ve sanıkların güzellenmesi ile davanın sonucunun nasıl doğrudan bir ilişkisi olabilir ki? Hukuksal mekanizmalar futbola göre birazcık daha nesnel kalıplara ve somut verilere dayanmaz mı? Yoksa Çandar böyle bir laf kalabalığı ile -milli takımın son dakikada attığı karambol gollerinin Terim'e yaptığı gibi- bu zamana kadar savunduğu yanlışları aklamaya mı çalışmaktadır?

***

Demek ki Ergenekon davası düşse bile, bunun sebebi Ergenekoncuların davayı düşürmüş olmasıdır! &mdashonlarca suçlama ile onlarca kişi ve kurumun mantıksal bir bütüne oturmaması değil. Bir kişi bile Ergenekon'dan hüküm giymezse, bunun sebebi Ergenekoncuların hukuka müdahale etmiş olmasıdır: demek ki ne kadar az Ergenekoncu varsa aslında o kadar çok Ergenekoncu vardır!

Neyse ki tam bu garip noktada Çandar'ın liberal futbol takımına destek, kader birliği yaptığı islamcı futbol ekibinden gelir. Örneğin Milli Gazete yazarı M. Şevket Eygi, maçın berabere bitmesi durumunda iki takımın da tur atladığı nadir karşılaşmalarda olduğu gibi, liberal takımdan desteğini esirgemediğini şu sözlerle dile getirir: "Seksen yıldan beri Türkiye bu kadar serbestlik, hürriyet görmedi. (...) Şu anda sisteme karşı en büyük muhalefeti Taraf gazetesi ve Altan kardeşler yapıyor. Altan kardeşlerin dinle dindarlıkla ilgileri yok ama mücadelelerinde onları destekliyorum, kendilerini tebrik ediyorum". Erkeklerin başarılı bir kadına 'erkek gibi kadınsın, helal olsun!' demesindeki saçmalığın aynısı burada iş başındadır: 'islamcı gibi liberalsin, helal olsun!'

Vakit gazetesi yazarı Arzu Erdoğral da bu birlikteliği belgeler nitelikteki yazısında, kardeş takımdaki Çandar'la aynı çizgide bir Ergenekon yaklaşımı geliştirir: "Ergenekon Operasyonunda gözaltına alınanlara gelecek olursak... (...) Hemen akla ortaya çıkarılmayan diğer kollar geliyor... (...) O zaman ne işe yarayacak eskiyen bir kolun yakalanması...? Ergenekon'un daha fazla üzerine gidilmemesi gibi bir durum söz konusu olabilir mi? Her ne kadar hükümet bu konuda kararlıyız dese de, korkular da yok değil...".

Hem Çandar'ın (Liberal SK) hem de Erdoğral'ın (İslami JK) işaret ettiği nokta aynıdır: elimizde ne kadar çok tutuklu Ergenekoncu varsa, demek ki bir yerlerde bu davanın karanlıkta kalmasını daimi kılmaya çalışan daha fazla tutuksuz Ergenekoncu vardır! Elimizdeki malzemeden bir şey çıkmamasının sebebi alakasız kişi, kurum ve olaylar arasında bağlantılar kurmaya çalışırken çok ileriye gitmemiz değil, yeterince ileriye gitmememizdir!

Böylesine doymak bilmeyen bir 'her şey dahil sistem' projesini canlı tutmanın tek yolu, Ergenekoncuları mantıksal düzlemin dışında, irrasyonel varlıklar olarak resmetmeyi zorunlu kılar. Kim oldukları, ne istedikleri, nasıl bir bağlantı içinde oldukları anlaşılabilir değildir çünkü onlar karışıklık olsun diye karışıklık ister: arabanın peşinden koşan köpekler gibi, neden kargaşa istediklerini, darbe yapsalar bile ne yapacaklarını bilmezler.

İşte tam da bu yüzden Abdurrahman Dilipak'ın Vakit'teki bugünkü yazısı Ergenekoncuları açıkça bir grup çatlak, özenti olarak tasvir eder. Bu kadar farklı olayda parmağı bulunan, bu kadar ilgisiz kişileri barındıran ve bu kadar birbiriyle çelişen hedeflere sahip bir oluşumun başka türlü olması -aklı başında darbeci de olsa rasyonel kimselerden oluşması- mümkün müdür? Dilipak işte anca buna dayanarak bir 'her şey dahil' 'gerçek kötü' resmi çizebilir:

"En iyi Mafyacılık oynuyorlar. Tetikçilik. O işi çok iyi biliyorlar.. Ajanlık, teknik takip, tehdit, şantaj, zaten bu adamların kanında var! (...) Hayatta hiçbir iş tutturamamış, saygınlığı olmayan insanlar ... kral kesiliyorlar.. (...) Tabii işin içine biraz da cin, büyü, ruh çağırma törenleri katmalısınız.. Ezoterik yanı olmayan bu tür bir örgüt olmaz.. (...) Politikacı, asker, bürokrat, işadamı, gazeteci, fahişe, eroinci hepsi aynı çatı altında kanka!"

***

Ergenekon böylesine her kötülükten sorumlu olacak geniş, Ergenekoncu ise böylesine insanlık dışı, akılsız bir varlık ise bunu ortaya çıkardığını iddia edenler ister istemez kendilerine 'mutlak iyilik' ve 'demokrasi, insan hakları savunuculuğu' rollerini biçerler.

Bu 'özgürleşme' yolunda her şey mubah olduğu gibi, hangi sebepten olursa olsun karşılarına çıkan herkes bu mutlak kötülüğün içindedir, Ergenekoncudur -bu mücadelede liberal ve islamcıların karşısında olmak 'akıl dışılıktır', 'deliliktir'.

"Peki siz solcular neden biz liberallere ve islamcılara bu demokratikleşme kavgamızda destek vermiyorsunuz yoksa siz deli misiniz, Ergenekoncu musunuz?"

"Birincisi, biz sizin demokratikleşme kavganıza destek vermiyor değiliz ikincisi, sizin bir demokratikleşme kavganız yok üçüncüsü, demokratikleşme öyle olmaz!"

E.Z.

Çandar, Cengiz. "Ergenekonculara empati ve sempati...", Radikal, 26/10/2008.

Dilipak, Abdurrahman. "Bizim Ergenekoncular İnihalci". Vakit, 28/10/2008.

Erdoğral, Arzu. "Ergenekon'un siyasi ve medya kolu ne zaman deşifre edilecek?" Vakit, 26/10/2008.

Eygi, M. Şevket. "Devlete ve Cumhuriyete Karşı Değilim Bozuk Düzene, Kirli Sisteme Karşıyım", Milli Gazete, 27/10/2008.