Hoca Efendi’ye

Kâinat imamı Fethullah Gülen hoca efendi, müritlerinden Çalık'ın amiral gemisi Sabah'a konuştu.
Mülakatın, yıldönümü vesilesiyle 28 Şubat'ın tartışıldığı günlere denk getirilmesindeki derin mana bir yana, Gülen'le mülakatın yapan gazetecinin Mahmut Övür'ün olmasının da sembolik bir önemi bulunuyor.
Övür 200 yılında ATV haberin başındayken Gülen'in konuşma bantlarını yayınlamış ve Gülen bu bant yüzünden kendisine açılan davanın ardından ABD'ye gitmek zorunda kalmıştı.
Şöyle mi demeli?
28 Şubat'ın bin yıl sürmeyeceği anlaşıldığında Övür gibilerin tövbe etmeleri bir zorunluluk haline gelmektedir
Ve şöyle mi?
Sabah el değiştirip mürit patronlardan birinin eline geçtiğinde, gazetede barınmanın yolu ABD'ye gidip hoca efendinin elini öpmeyi gerektirmektedir.
Çalık ya da Övür, mühim adamlar değildir, dert edilmemeleri gerekir.
Lakin Gülen'in söylediklerine "düşman ne diyor" diye kulak kabartmak bizler için bir zarurettir.
Gülen, Erdoğan'ın Davos sonrası Yavuz Sultan Selim gibi karşılandığını söylüyor.
Demek ki başımızda bir padişah var ve demek ki, halifelik makamı 500 yıl sonra bu topraklara bir kez daha dönüyor.
Yavuz halifeliği Mısır'dan ve Tayyip Davos'tan getiriyor.
Peki Yavuz'u Alevilerimiz nasıl hatırlıyor?
Bu, sorulmuş lakin daha sonra yanıtlanması gereken bir soru olarak ortada duruyor, geçiyoruz.
Gülen, Ortadoğu'da Osmanlı sonrası doğan boşluğun bir türlü doldurulamadığını ve bölgeye barışın ancak yeni-Osmanlılarla geleceğini söylüyor ve ekliyor:
"ABD'nin neoconları varsa Türkiye'nin de neo-Osmanlıları var"
Söyledik, yine söylüyoruz: bölgeye bir "Pax Americana" gerekiyor ve bunu sağlamanın yolu "Pax Ottomanica"dan geçiyor bir Osmanlı barışı olmaksızın bölgede bir Amerikan barışı imkânsız görünüyor.
İsrail Filistin'le, ABD İran'la, Irak Kürtleri Araplarla ve Türkiye Kürtleri devletle savaşmamalı ki bu gerçekleşebilsin.
Ve bu gerçekleşebilsin ki Obama ABD'si bütün gücünü Avrasya coğrafyasına yığabilsin.
Ve Mehmetler Afganistan'da muharip güç olarak yerini alabilsin.
Söyledik, yine söylüyoruz:
Türkiye'nin yakın çevresinde olup da ABD'nin çekim alanına giren herhangi bir coğrafyada Gülen Cemaati öyle ya da böyle var olmak zorundadır
Bu, cemaatin varlığını devam ettirebilmesi açısından zorunludur
Ve cemaatin bulunduğu bir coğrafyaya AKP'nin ilgisiz kalması imkânsızdır.
Bu, AKP'nin varlığını devam ettirebilmesi açısından zorunludur.
Asker ya da sivil fark etmez, devletin tepesindekiler de dâhil Türk bürokrasisi cemaati yeni Osmanlı vizyonunun bir parçası olarak görmekte ve buna göre hareket etmektedir.
Cemaat, eski CIA ajanı Graham Fuller'in adlandırmasıyla "Yeni Türkiye Cumhuriyeti"nin yeni dış politikasının öncü gücü, uluslararası lobi faaliyetidir.
Cemaat bugün, Osmanlı Cumhuriyeti'nin emperyal vizyonunun esas taşıyıcısıdır.
Gülen'in Davos'a ilişkin yaptığı Yavuz benzetmesi bu bakımdan önemlidir, yeni-Osmanlıcılığa cevaz kâinat imamınca verilmiştir.
Ve cevaz, sadece Gülen'den değil, Gülen'in hicret ettiği "kutsal topraklar"dan da verilmiştir.
İsimlerin önemi yok, Yeni Türkiye'nin, İkinci Cumhuriyet'in ya da Osmanlı Cumhuriyeti'nin dış politikadaki rotası belirlenmiş durumdadır ve "Son Osmanlı Padişahı I. Recep Tayyip Erdoğan" pankartını açan AKP muhibbi lümpenler yeni siyasi iklimin kokusunu en iyi alanlardır.
Osmanlı mı, yüz yıl önce de bugün de "hasta adam"dır.
Osmanlıcılık mı, yüz yıl önce de bugün de çürüme semptomu, sefalet ideolojisi ve bir tür zavallılıktır.
Ancak kimsenin şüphesi olmasın
Emperyalizme uşaklık ederek ikbal elde edebileceklerini zannedenlerin geçmişte payına düşen, nasıl ki bir zırhlıya binip çekip gitmek olmuşsa, gelecekte paylarına düşecek olan da bundan başkası olmayacaktır!
Böylelikle, hoca efendinin Türkiye'ye dönmesine de gerek kalmayacaktır.
Onlar için vuslat ancak ABD'de mümkün olacaktır.

Fatih Yaşlı