Gündeme yamuk bakanlara…

* Herhangi bir yayın organının bir lider ya tanınmış diğer bir simaya hangi gözle baktığını anlamanın en iyi yollarından biri, o kimseyle ilgili yapılan haberde kullanılan fotoğrafların estetik niteliği değil midir? Formül basittir: söz konusu kimse övülmek isteniyorsa karizmatik (genellikle eli çenesinde ya da koltukta güvenle otururken), yerilmek isteniyorsa çirkin (tam bir konuşma sırasında garip bir dudak hareketi yaparken çekilmiş) bir fotoğrafına yer verilir.

Farklı iki gazetenin Erdoğan'ın dünkü AB ziyaretinde yaptığı konuşmayla ilgili haberlerinde kullandıkları fotoğraflar buna örnek gösterilebilir. Vakit gazetesine bağlı bir internet sitesinin fotoğrafında Erdoğan AB'ye kafa tutmuş bir kahraman iken (http://www.habervakti.com/?page=news_details&ampid=4140), Hürriyet'in bu sabahki ana sayfasındaki Erdoğan, diplomatik konuşma dilini bilmediğinden dudaklarıyla bizi Avrupa'ya rezil etmektedir ( http://www.hurriyet.com.tr/_np/7982/7177982.jpg) -sanki ikisi arasında gerçekten bir fark varmış gibi.

* Gazze'de sağlanan ateşkeste Türkiye'nin rolünün çok büyük olduğunu vurgulayan dış politika danışmanı Ahmet Davudoğlu (ve ona inanmış numarasının numarasını yapan Zaman gazetesi: http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=805627&amptitle=hamasi-ateskese-turkiye-ikna-etti), aslında Türkiye'yi kendisi öttüğü için güneşin doğduğunu sanan horozlara benzetmekte değiller midir?

Burada tabi ki yalnızca İsrail'i kınadığını sanırken ağzından tükürükler saçan baş horozdan değil, konuyla ilgili yüksek oktavdan ağlayarak duygu sömürüsü yumurtlayan baş tavuktan da bahsetmek gerekir.

* Bugün kendisinden başkanlığı devralacağı George W. Bush ile Barack Obama arasındaki farkı bir çift ayakkabı üzerinden okumak mümkün değil midir? Bush, kendisine Iraklı gazeteci tarafından hakaret edilip ayakkabı fırlatılandır Obama'ya ise Konyalı bir firma tarafından kendi ayak numarasına uygun özel ayakkabı üretilip hediye edilmiştir (http://haber.sol.org.tr/mansetler/anamanset/7766.html).

Ya da farklı bir yoldan gidersek belki de bu örnek aslında Irak'ın iyi kötü vermeye çalıştığı direniş mücadelesi ile Türkiye'nin kişiliksizce fırsat kollayan, aklı sıraca kurnaz dış politikasını simgelemiyor mudur?

* Gazeteler Hrant Dink'i anma törenlerinin ardından polisle arbede yaşandığını yazadursun: polisin gözünden bakıldığında Dink'i anmak ile çatışma zaten aynı anda olan, aynı anlama gelen iki olgu değil midir?

Benzer bir şekilde Dink'in öldürüleceğini bildiği halde müdahale etmeyen polisin cinayetin ikinci yılında ona sahip çıkanlara dahi tahammül edememesinin de bizim gözümüzde zaten aynı anda olan, aynı anlama gelen iki olgu olması gibi.

* Bu noktadan sonra gerçekten de Ergenekon temelli bir terör eylemi ya da darbe olursa, bu ancak olsa olsa kendini gerçekleştiren kehanet olmaz mı? Matrix filmindeki o unutulmaz sahnedeki gibi: başkarakterimiz Neo, kâhine gider. Kâhin kendisini görür görmez "vazoyu dert etme" der Neo'ya. Neo da "ne vazosu" diyerek etrafına bakınırken yanındaki vazoya çarpıp devirir. "Nasıl mı bildim? Bu kolay", der kâhin: "ama sonradan kafanı kurcalayacak esas soru şu: ben hiçbir şey dememiş olsam vazoyu yine de kırar mıydın?"

E.Z.