Fırsatlar... Fırsatçılar...

Üç dört gündür gazete başlıklarında, köşe yazılarında sıkça kullanılan sözcüklerden biri "fırsat" sözcüğü. Hillary Clinton geldi, bu Türkiye ve bölge için büyük fırsat! Nisan ayında Obama gelecek, bu çok büyük bir fırsat! Her fırsattan ganimet çıkacağına inanan, inanmasa bile, bu beklentiyi topluma yaymaya çalışan çok aklıevvel var ülkemizde.

Fehmi Koru'nun Tahran'dan bildirdiğine göre, İran'ı ziyaret eden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün de gezi boyunca en çok kullandığı sözcük "fırsat"mış. "Fırsatçı" bir cumhurbaşkanımızın olması da ülkemiz için bir fırsat olsa gerek. Abdullah Gül, fırsatları ve fırsatçılığı tüm bölge ülkelerine yaymayı da ihmal etmemiş: "Uçakta bizlerle konuşurken, 'ekonomik refah varolan problemlerin akıllı çözümüyle gelir bölge ülkeleri ABD'deki yeni yönetimin bölgeyle ilgili politikalarını oluşturmasına katkıda bulunmalı' dedi."* Gül'ün söylemek istediği açık, biz fırsatları, yani ABD'nin bölgeye yönelik sırtımıza yüklediği yükümlülükleri, değerlendirmeye hazırız, bu konuda siz de duyarlı olun ve ABD'deki yeni yönetime zorluk çıkarmayın!

Bugünkü yazısını fırsat ve fırsatçılığa ayırmış Hasan Cemal de. Yazısının başlığı:

"Başkan Obama'nın ziyaretinin altı iyi çizilmeli! Yeni Türk-Amerikan senaryosu iyilikler getirebilir!"**

"Yinelemek belki gereksiz ama, ABD Başkanı'nın Nisan ayındaki Türkiye ziyareti simgesel yanı dahil bir çok bakımdan büyük önem taşıyor.

"Ankara ve Washington bu ziyaretle birlikte eğer taşları yerli yerine oturtabilirse, iki ülke arasındaki ilişkilerde gerçekten yeni bir dönem açılır. Ve bundan hem ortak çıkarlar, hem de bölgesel istikrar kazanır."

Hasan Cemal, Hillary'nin ziyaretiyle başlayan ve Obama'nın Avrupa turunun son durağı olarak Türkiye'yi seçmesine kadar uzanan gelişmelerin, yeni Türk-Amerikan senaryosunun yazılması için iyi bir fırsat olduğu tezini savunuyor. Bu senaryonun bir yandan yazılırken bir yandan da bugünden başarıyla uygulamaya sokulduğunu örnekleriyle anlatıp fırsatları sıralıyor.

Abdullah Gül'ün İran ziyareti hem fırsat hem de akıllı bir fırsatçılık,

Babacan'la İsrail Dışişleri Bakanı Livni'nin Brüksel'de buluşmaları bir fırsat,

Gül'ün Bağdat ve İsrail ziyaretleri bir fırsat...

Bütün bu gelişmeleri fırsata çeviren en büyük fırsat ise, Obama'nın Türkiye ziyareti tercihi... Bu tercih, doğal olarak ABD'nin Türkiye'ye ve bölgeye ilişkin açılımlarının bir parçası. Bu yeni bir senaryo olmaktan çok, senaryoda rol alan aktörleri daha hızlı bir çekime hazırlamayı amaçlayan bir adım görüntüsü veriyor. Bunun anlamı ABD emperyalizminin bölgedeki başını ağrıtan sorunlar karşısında çözücü adımlarını hızlandırmasıdır. Türkiye, düzenin bütün kurumlarıyla bu zorlu işte ABD'nin yanında olduğunun işaretini vermektedir. Anlaşılan o ki, AKP işbirlikçiliği ile Barzani işbirlikçiliği aralarındaki sorunları aşacak ve ortak işbirlikçilik zeminini güçlendirecektir. Kürt ve Ermeni sorununda Amerikan planı daha hızlı uygulamaya sokulacaktır. Irak ve özellikle Afganistan'da, TSK bütün imkanlarını ABD için hızla seferber edecektir. Hillary'nin gelmesinde, Obama'nın Türkiye tercihinde, en büyük etken, Irak ve Afganistan'dan tedrici olarak çekilecek ABD askerlerinin yaratacağı boşluğu TSK'nın doldurması talebidir. Kısacası, ABD'nin yeni ve demokrat yüzü diye liberallerce pazarlanan Obama, senaryoyu değiştirmek için değil, bugüne kadarki senaryonun ana eksenini kaydırmadan daha hızlı bir rol dağıtımı için gelmektedir. Bu senaryoda rol çalmak isteyen bütün işbirlikçiler de görev için sıraya girmektedir. İşte fırsat, işte ganimet, kapan kapana, satan satana...

Hasan Cemal fırsat-ganimet ilişkisinden oldukça iyimser ve sermayenin beklentilerini de karşılayacak bir sonuç çıkarmaktadır. Ayrıca, AB hülyasının da bitmediğine işaret etmektedir:

"ABD ve AB ilişkileri iyiye giden bir Türkiye, seçim sonrası IMF ile anlaşmayı da imzaladıktan sonra, küresel ekonomik krizin dalgalarıyla daha akıllıca boğuşabilir."

Obama'nın gelişini fırsat olarak değerlendirenlerden biri de Taraf'ta Yasemin Çongar.*** Bilinen şeyleri sıralayan Çongar yazısını nahif bir ifadeyle bitirmiş:

"Geriye, Obama yönetiminin, nüfusunun yüzde 99'u Müslüman olan bir ülkede, inancı nedeniyle başını örten kadınların gördüğü ayrımcılık konusunda ne diyeceği kalıyor." Yasemin Çongar da, diğerleri gibi, fırsatı, ülkenin iç sorununu Obama'ya paslayarak değerlendirmeye çalışıyor Obama'nın bunca işinin arasında. Ne acı! Yapmayın Çongar bu kadar yükün altında ezilen Obama'yı yormayın, üzmeyin! Ayrıca, onu üzmek sizlerin işi değil, bizim işimiz, siz işinize, işbirlikçiliğinize bakın!

* Fehmi Koru, Yeni Şafak, 11-03-2009

** Hasan Cemal, Milliyet, 11-03-2009

*** Yasemin Çongar, Taraf, 11-03-2009

Ali Önder Öndeş