Emre Aköz’e

Ak Ticaret, Ak Turizm, Ak Fırın vb. olur da, Emre neden Ak(P)öz olmasın, bal gibi olur, oluyor işte!

"Hırlayan Bürokrasi"ye, cumhuriyetin laik elitlerine karşı, en kahraman AB ve AKP beslemesi Emre Ak(P)öz de bu ticari unvanla amansız bir mücadele veriyor. Ak(P)öz'ün yazılarını okumaktan sıkılanlar ya da derinlikten yoksun, ilkokul kompozisyonu düzeyinde bile olmayan yazıları okumaya değer bulmayanlar Emre'nin kerametinden bihaberdir. Oysa, Emre'nin bireysel tarihi türlü türlü oyunlarla doludur. Emre AK(P)öz, medyaya Penthouse adlı "erkek"dergisinin uzunluk ölçüm uzmanı olarak intisap eder ve oradaki bu ulvi görevinden sonra Fethullah'çılığa, ABD'ciliğe, AB'ciliğe AKP'ciliğe kadar uzanan "eline kimsenin su dökemeyeceği" bir beslemelik mertebesine kadar yükselir. Halk arasında parayla imanın kimde olduğu bilinmez dense de, Emre'de imanın bulunacağı bölümde sahtekarlık olduğu çok açık. Para mı? Efendilerine bu denli sadakat ve yalakalığın bir karşılığı olmalı. Yazılarında "parasız üniversite mi olurmuş? Üniversiteler özelleştirilmeli ve paralı olmalı" dediğine göre, piyasanın kurallarını kendi yalakalık hizmetleri için de öngörmesi kaçınılmazdır. Piyasaya göre her şeyin bir bedeli vardır, Emre'nin de...

Bugün Sabah'taki yazısının başlığını gören ve Emre Ak(P)öz'ün yalakalığı hakkında yeterli bilgisi olmayanlar, "vay beee" diyebilir. "Hırlayan Bürokrasi" başlığından sonra yazının, bürokrasinin yıllardır süren baskılarına karşı halkın haklarını, eşitlik ve özgürlüğünü savunur biçimde akacağını düşünebilirler. Aaaa... Öyle düşünmeyin lütfen, Emre öyle şeyler yapmaz. Onun derdi 5 Haziran'da Anayasa Mahkemesi'nin verdiği türban kararına ilişkindir. Ona göre bu kararla, bürokratik elitin savunduğu rejimin maskesi düşmüş ve her şey apaçık ortaya çıkmıştır. Ak(P)öz yazısında bürokratik elitin karşısında, büyülü bir kavramın, "sivil siyaset"in savunusunu yapmaktadır. Savunduğu sivil siyaset de, pek bilinmez bir şey değil. Derdi imanı, bürokratik elitin yerine, gerici, piyasacı elitin egemen olması ve cumhuriyetin tasfiyesi önündeki engellerin ortadan kaldırılması. Ayrıca sivil siyasetin Kıbrıs ve Kürt sorununu, ABD-İsrail planlarıyla çözmesini ve AB'ye entegrasyonu tam bir teslimiyetle sağlayacak bir zemin yaratmasıni şiddetle arzuluyor. Yazının sonunda da, AKP'yi uyarmadan edemiyor, daha doğrusu tahrik ediyor: "Bürokratik elit beni ısırmaz demeyin, saldırın, yoksa paçanızı kurtaramazsınız."

"Pek demokrat, hukuk sever ve özgürlükçü" Emre, bir alt başlıkta 1960'lı yılların Meclis Başkanı Ferruh Bozbeyli'ye sevgisini dile getiriyor. Ama amacı Bozbeyli'yi anmak değil. Asıl derdi, Anayasa Mahkemesi'nin ve üniversitelerin toplumsal ve siyasal yaşamdaki etkisine karşı çıkmak. Yargıçlar ve üniversiteler kuzu kuzu otursa yerinde, etliye sütlüye karışmasa, AKP de bildiğini okusa ne güzel olur demeye getiriyor Emre'cik.

Yazının sonunda sabrınıza sığınarak ve özellikle ilkokul öğretmenlerinin değerlendirmesine sunulmak üzere bir kompozisyon ve yaratıcılık örneğini aktarmak istiyoruz bugünkü yazısından. Alt başlıkta: "Laik yaşam saat kaçta başlar?" diye başlıyor ve devam ediyor:

"Yine tutturdular, 'laiklik yaşam biçimidir' diye. ... Madem "laik yaşam biçimi" diye bir şey var kabaca anlatın bakalım şunun 24 saatini de öğrenelim. Sabah kaçta kalkılır? İşe gitmeden önce neler yapılır? Öğle yemeği nerede, kimle yenir? Akşam dönüşü eve ne getirilir? TV'de hangi diziler izlenir?

Evet, hadi bakalım.

Neymiş bu laik yaşam biçimi?"

Takdir sizin. Toplumsal yaşamda dini kuralların egemen olduğu yaşam biçimini Emre Ak(P)öz de bilir ve o da bu yaşam biçiminin altında ezilir. Lakin şu anda umurunda mı Emre'nin, musluk akarken bakracı doldurmak gerekir... Ehhh... Bildiğini yap Emre, ne diyelim biz sana!
B.P

19.06.2008