Birgün'den Adnan Bostancıoğlu'na

Ergenekon "3. sezon finali"ne iki aydan fazla bir süre var ve reytingi düşüşe geçmiş olan diziye renk katmak üzere eklenen hikayeler, dizinin "tv guide"larda daha fazla yer almasına yaramakla birlikte kaliteyi de düşürdü.

1. sezon finalinde diziye ara veren Tuncay Güney karakteri geçtiğimiz hafta yayınlanan bölümde "reyting viagrası" olarak yeniden ortaya çıktı.. "Şöhretler karması özel bölümü"nün hemen ardından gelen bu unsur, Ergenekon'un televizyonculuk tarihimizdekini yerini sağlamlaştırırken, melodramla güldürüklü korku arasında gidip gelen dizinin "spagetti western" kıvamına girmesini de sağlamış oldu.

Ergenekon tv dizisinin 3. sezonu televizyonculuk tarihimizde bir ilkin de yaşanmasını sağladı.

Tarihte bir ilk olarak bu diziyi "vatandaş" kalitesiz ve inandırıcılıktan uzak bulurken, entelektüel elitimiz tek kelimeyle bağımlısı haline gelmiş durumda.

Yani tablo tersine döndü. Eskiden Cüneyt Arkın'ın kol saatini gösterip dalga geçen çok bilmiş okur yazarlara, "ukalalık etme lan. Kaçırma Kara Murat'ın keyfini" diyen vatandaş, çok bilmiş, çok görmüş, çok geçirmiş sol entelektüele neredeyse "baba bu Tuncay'ın kolundaki saat 29 Şubat'ı gösteriyor. Demek ki tarih 2004" diyecek de öbürsü paylayacak "kaçırma dizinin keyfini, oturmuş seyrediyoruz güzel güzel" diye.

Peki o zaman ne yapmalı? Süreci demokratikleşme olarak algılayan "dostlarımıza" basit gerçekleri tekrar tekrar anlatmalı mı?

Adnan Bostancıoğlu da köşesinde bunu yapmış.

"Biz operasyonun çerçevesini ana hatlarıyla nasıl değerlendirdiğimizi anlatıyoruz. Ve süreci 'demokratikleşme' olarak algılayan solcu dostlarımıza şunu soruyoruz:

1. Bu sürecin gerisinde başta ABD ve onun gizli servisleri olmak üzere Türkiye'yi kendi stratejik çıkarları doğrultusunda yeniden dizayn etmek isteyen, bu bağlamda liberal-islamcı bir siyasi çizgiyi (buna 'ılımlı islam' gibi saçmasapan sıfatlar yakıştıranlar da var) hakim kılmaya çalışan emperyalist güçlerin dahli yok mu?

2. İçinden geldiği geleneğe, kadrolarının tıynetine ve politik tutumlarına şöyle bir baktıktan sonra... AKP'nin kendi siyasi hegemonyasını tesis etmekte engel teşkil eden güçleri geriletme, mümkünse tasfiye etmenin ötesinde bir demokrasi perspektifi olduğunu mu düşünüyorsunuz?

3. Türkiye'de özellikle Fethullahçı kadrolara dayanarak AKP'ye bağlı polis merkezli bir silahlı otoritenin her gün biraz daha güç ve dokunulmazlık kazandığı yanlış mı?"

Adnan Bostancıoğlu köşesinden bunları soruyor.

İyi de ediyor. Hoş da ediyor.

Ediyor da...

"Solcu dostlar"ın olayı başka.

Muhtemelen bir kısmı şöyle yanıtlayacak Bostancıoğlu'nu: "Sen bize çay getirsene. Çok heyecanlı yerinde, kalkmayayım şimdi."

N. K.

Adnan Bostancıoğlu, "Yine Ergenekon, mecburen...", Birgün Gazetesi 16 Ocak 2009