Bam teline…

Hangi gazetenin hangi köşe yazarına bakarsak bakalım, neredeyse hepsinin öncelikli olarak Aktütün, sonra da Altınova ve Adana'da yaşanan olaylara değindiğini görürüz bu sabah -mevcut sorun çerçevesinde benzer olayların yaşandığı günleri takip eden tüm sabahlarda olduğu gibi.

İlk bakışta nasıl da iki ayrı telden çalıyormuş gibi görünmektedir bu yazarlar! En temel hattan ayırırsak, birinci gruptakiler olağanüstü askeri önlemler almanın 'artık bu sefer' zamanının geldiğini yinelerken diğer grup ise bunun yerine ilgili sivil, kimlik temelli reformların 'artık bir an önce' devreye sokulmasını öğütler.

Bu iki kutbun aşırı milliyetçi ya da aşırı liberal çizgilerine bulaşmayanları ise genellikle şu 'ortak akıl'da bir araya gelirler: 'tabi ki silahlı mücadeleye devam, ancak bu kendi başına sonuç getirmez, toplumsal reformlara hız kazandırmak gerekir'.

Buraya kadar tamam. İki ayrı telden çalıyor olabilir bu iki karşıt görüş, ikisinin ortasındaki tel de yukarıda bahsedilen sentezci noktada duruyor olabilir. Ancak esas sormamız gereken soru şudur: yine de bütün bu söz konusu teller aynı saz üzerinde değiller midir?

Bu üç tele göre mevcut sorun ya yalın bir güvenlik sorunu, ya yalın bir bireysel özgürlükler sorunu, ya da yalın bir hem güvenlik hem de bireysel özgürlükler sorunu olarak algılanır. Ancak sorunun sınıfsal boyutu yokmuş gibi davranıldıkça sazımız hep aynı kalır -ve aynı bozuk sesi çıkarmaya devam eder.

***

Radikal Gazetesi başyazarı İsmet Berkan, bu üç telin ortada olanına basarken liberal yöne biraz daha ağırlık veren bir çizgide sürdürür müzik hayatını. Büyük bir plak şirketiyle çalıştığı için kimse de ondan uçlarda bir müzik kariyeri beklemez zaten, esas konu bu değildir.

Kabul etmek gerekir ki, bazı denklerine göre bugün yaptığı müzik çok daha dinlenilebilir niteliktedir Berkan'ın -en azından bu aralar çok duyduğumuz, diğer gruplara ölüm isteyen etnik tınıların uzağındadır:

"Aradan geçen 24 yılın üçte ikisi ya sıkıyönetim veya olağanüstü hal rejimi içinde geçmiş, kişisel hak ve hürriyetler kısıtlanmış, haberleşme özgürlüğü kısıtlanmış, halkın haber alma hakkı kısıtlanmış, insanların gözetim altına alındıktan sonra hâkim görme ve kendini savunma hakkı kısıtlanmış (...) Ve bütün bu kısıtlılıklar altında dahi sorun çözülememiş. Ama şimdi, üst üste iki büyük saldırı olduğunda akla 'Biz geçmişte ne yanlış yaptık ve hangi yanlışları hâlâ sürdürüyoruz ki bu iş bitmiyor?' sorusu gelmiyor da, onun yerine 'Ne yaparız da eski olağanüstü hal rejimini aratmayan günlere geri döneriz' sorusu geliyor. Helal olsun bize!"

Berkan'ın şarkısını seçtik bugün, çünkü bu sazdan çıkarılabilecek en aklı başında beste aşağı yukarı bundan ibarettir -hümanist bir şarkıdır, sorunun sona ermesini belki de içtenlikle ister: ama yalnızca eksik değil, yanlıştır da sözlerinin geri kalanı.

***

Berkan'ın en önemli eksikliği mevcut sorunu bir kimlik, bireysel özgürlükler problemi olarak ele alması ve reform yönünde atılacak adımlarla bunun çözülebileceğini ima etmesidir. AKP'yi de bu adımı atamamakla itham eder:

"İşte bu yüzden sanki çözüm odaklıymış gibi gözüküyor [hükümetin yaptıkları] ama hepimiz biliyoruz, hükümet sorunu daha çok bir güvenlik ve sosyoekonomik az gelişmişlik sorunu olarak görme eğiliminde. Mesele 'Kürt kimliği'ne geldiğinde bu hükümet orada duruyor".

(Burada AKP'nin 'azgelişmişlik sorunu' olarak meseleye yaklaşması diye sözü edilen şeyin aslında bölgeyi daha da piyasacı ve gerici ağlarla ülkenin geri kalanına bağlamaya çalışmak olduğunu birkaç senedir yakından izliyoruz -yoksa eşitsizliklerle ilgili derdi olan bir yaklaşım yoktur ortada).

Mesele Kürt kimliğine geldiğinde bu hükümet orada duruyor, doğrudur. Peki, kimlikle ilgili gerekli adımlar atılıp sivil bir anayasa hazırlanırsa -ve bir yandan da ima edildiği gibi silahlı mücadele aşırıya kaçmadan sürdürülürse- sorun var olmayı sürdüremeyip buharlaşacak mıdır bir anda ortadan?

1843 sonbaharında kaleme aldığı "Yahudi Sorunu Üzerine" adlı makalesinde Karl Marks, modern toplumun bireyleri 'insan' ve 'vatandaş' diye ortadan ikiye böldüğünden söz eder.

'Vatandaş', anayasal metinlerde resmedilen eşit, özgür, kardeş, hak ve ödevlere sahip olan bireydir: laik, demokratik, sosyal hukuk devletinin imtiyazsız, iltimassız, kaynaşmış kitlesinde bütünün eşit bir parçası olarak vücut bulur -en azından kâğıt üzerinde öyle yazmaz mı? Ancak bir de 'insan' vardır, onun yeri bu hukuksal metinlerin pembe dünyası değil, sivil toplumun, yani kapitalist piyasa mekanizması gerçeğinin derinlikleridir. Diğerleri ile kurduğu ilişki kar ve bireysel çıkar üzerine şekillenmek zorunda kalır, aksi takdirde birey olarak var olamaz.

Marks'ın sözleriyle ifade edersek: "sivil toplumdaki kişi, (...) kendi özel çıkarları ve gayelerinin arkasına çekilmiş ve toplumdan ayrılmış bireydir. (...) Burada toplum, bireylere dışsal bir çerçeve gibi görünür (...) Onları bir arada tutan tek bağ doğal zorunluluk, ihtiyaç ve özel çıkarlardır mülkiyetlerinin ve egoist benliklerinin korunmasıdır".

Bu çerçevenin içinden baktığımızda, Berkan'ın kimlikler ve bireysel özgürlüklerle ilgili çözüm önerisi en iyimser deyişle eksiktir, çünkü Kürt halkının yalnızca 'vatandaş' olarak durumunun iyileştirilmesine değinebilir ancak. Bir anda gökten zembille inecektir sanki çözümler -sivil bir anayasayla örneğin. 'İnsan' olarak, hayatın gerçek zemininde ise mevsimlik işçi taşıyan kamyonlardan dökülen vücutlar, ya da tersanelerde başına bir şeyler düşüp hayatını kaybedenler olarak var olur ancak Kürt halkı: ama en azından kimliği tanınır kimlik tespiti yaparken!

Berkan'a sorulsa, 'tabi ki yalnızca kimlik sorunu değil, bölgenin azgelişmişliğinin de üzerine gitmek gerekir' diyecektir. Ancak önerebileceği çözümler yazısının her yerinden fışkıran AB ve onun -AKP'nin de bugün izlediği- piyasa temelli sosyoekonomik 'reformlarından' bir adım öteye geçemeyecektir.

Böylece elimizde yine piyasa hükümranlığının -ve gericiliğinin- üstüne eklenmiş kimlik baharatı kalır ve istesek de göremeyiz burnumuzun ucundaki 'sınıfı': mafya babası, toprak ağası Kürt de 'Kürt halkı'dır kot taşlarken ölen, sokaklarda dilendirilen Kürt çocukları da 'Kürt halkı'dır. Ne âlâ memleket! 'Sen eşitsin, özgürsün, kardeşsin' diye suratına çarpılacak bir hukuksal metin mi özgürleştirecektir bu çocukları?

***

Berkan'ın bir diğer yanlışı da, yaptığı bestenin sözlerinin, Amerika'nın bölgedeki çıkarlarına ve meselenin ulusal niteliğinden çok daha geniş çaplı bir boyutu olduğuna hiç değinmemesidir. Bu eksiklik olsa olsa 'garip bir tesadüf' olabilir.

TKP'nin olayla ilgili bildirisinden alıntı yaparsak: "bu koşullarda gerginlik ve çatışmanın kimseye yararı olmadığı söylenebilir. Ancak bu aldatıcıdır. Gerginlik, çatışma ve savaş ortamından kazançlı çıkacak olan ABD ve diğer emperyalist ülkelerdir".

Berkan ise ABD'den hiç söz etmediği gibi, AB çıpasına da sıkı sıkı sarılmış görünür, hatta onunla beraber suyun derinliklerine doğru yol almaya başlamıştır bile!

Yine aynı bildiriye dönersek, çözüm tam da buradan geçer aslında: "Kürt sorununda ABD ve Avrupa Birliği devre dışı bırakılmalıdır. Hükümetin ve Genelkurmay'ın ABD ile konuya ilişkin yapmış olduğu gizli anlaşmalar derhal açıklanmalı, bu anlaşmalara Türkiye adına taraf olan kişi ve kurumlara soruşturma açılmalıdır. Benzer bir biçimde Kürt halkı adına siyaset yaptığını ileri süren bütün aktörler ABD ve Avrupa Birliği'nin soruna müdahil olmaya çağıran tutumlarını değiştirmelidir".

Demek ki meseleye yaklaşırken gözden kaçırılmaması gereken olmazsa olmaz iki temel vurgu -birincisi sorunun piyasa temelli ve sınıf karakteri, ikincisi sorunun emperyalizmle olan ilişkisi- Berkan'ın yazısında yer bulmaz. Geriye kalan belki de samimi bir üzüntü ve kızgınlıktır olup bitenlerle ilgili, ama sandığı gibi bir 'çözüm odaklılık' değildir kendisinin tekrarlayıp durduğu türden.

Ancak anlaşılması gerekir ki, niyetimiz ne kadar iyi olursa olsun, bu iki temel vurgu gözden kaçırılmaya devam ettiği takdirde, yazının başında bahsettiğimiz o sesi bozuk sazın en alttaki dördüncü teline, bam teline dokunulması an meselesidir -Altınova ve Adana'da denendiği gibi.

Diğer bir deyişle, sazı değiştirmek şart olmuştur.

E.Z.

İsmet Berkan. "Bize akıl falan gelmez". Radikal, 07.10.2008.