A. Turan Alkan'a...

Zaman gazetesinin kaleminden kan damlayan muharrirlerinden ve Türk muhafazakâr entelijansiyasının muteber isimlerinden Ahmet Turan Alkan beyefendi bir kez daha gazetesini savunmak için kuşanmış zırhlarını, dalmış harp meydanına.

Mevzu bu sefer, Yeni Şafak'ın bile "utan be adam" manşetini atmasına neden olan Hüseyin Üzmez'in şaibeli bir heyet raporu ile (buradaki şaibeli sıfatı hem heyeti hem de raporu niteliyor) serbest bırakılmasının ardından, Zaman'ın herhangi bir tavır takınmaksızın suskun kalmasına getirilen eleştiriler.

Alkan beyefendi pek bir içerlemiş olacak ki bu eleştirilere hemen kaleme kâğıda sarılıp bir yazı döşenivermiş. Tabi zihniyet daha baştan tedavisi imkânsız bir maluliyet taşıdığından ortaya bir tür şecaat ederken sirkatin eyleme durumu çıkmış.

Daha ikinci paragraftaki şu cümlede kendini ifşa ediveriyor aslında sözünü ettiğimiz maluliyet: "Dünyada hiçbir kız babası, evladının böyle bir hikâyede incinmesini istemez, kabul etmez." Böylece 14 yaşındaki bir kızın 80 yaşındaki bir adam tarafından ruhunda iflah olmaz yaralar açacak bir muameleye maruz kalmasında dahi önemli olanın kızın yaşadıkları ve hissettiklerinden daha çok, babanın hisleri, daha çok da namusuna halel sürülmesi olduğunu anlıyoruz.

Ama Alkan'ın derdi ne kız ne de incinecek olan baba. O, "yaftalamadan önce düşünmeyi tercih eden" ve Türk matbuatının medarı iftiharı olan biricik gazetesine, "niye tepki göstermediniz" diye soran ve "kih kih gülerek kirli imalarda bulunanlar"a celallenmiş asıl.
Elmalarla armutları ayırmaya karar vermesinin nedeni de bu!

Bu ayırma işlemine Ertuğrul Özkök'ün eşinin pazar günü çıkan mülakatındaki söylediği sözlerle başlamış Alkan. Eşi Özkök'le flört etmeye başladığında 15 yaşındaymış, 17 yaşına geldiğinde de evlenmişler. Alkan, sadece bu mesele üzerinden bile "Erkeğin yaşı, kadının yaşı, kanuni sınırlar, gelenek, dinî nokta-i nazar, mahallî uygulamalar gibi çeşitli açılardan bu örneğe yaklaşıp saatler dolusu konuşabilirsiniz" diye buyurmuş. 14 yaşında bir kıza dedesi yaşındaki bir adamın, üstelik ailesine para yardımı da yaparak, tacizde bulunması ile, Özköklerin flört etme ve evlenmelerini karşılaştırmak ayırmaktan çok elma ne armut ne anlayamamak halbuki.

Tabi önemli olan bu mesele üzerinden "kartel medyası" ile hesaplaşmak olunca, elmalarla armutların karışmasının pek bir önemi bulunmuyor. Alkan, "dinime küfreden Müslüman olsa bari" demeye getirerek, "ama siz de gazetelerinizin her yanını çıplak kadın resimleriyle donatıyorsunuz, kimi köşe yazarı kadınlarınız cinsel hayatlarını teferruatıyla anlatıyorlar, internet siteleriniz erotik dergi kıvamında maşallah" minvalinde sözler ederek, "temiz medya" çağrısında bulunuyor.

Hatta daha da ileri giderek, "cemaat kriterleri"ni uygulamaya davet ediyor ahlaksız "kartel medyası"nı: "Samimi iseler meselâ, onların da reklâmlarda Zaman veya Samanyolu TV kriterlerini benimsemelerini bekleriz dilerlerse 'eenn basın konseyi'nde 'müstehcenliğin sınırları, insan olarak kadınların cinsî sömürü ve suistimâlden uzak tutulup korunması' gibi anabaşlıklar etrafında döne döne sempozyumlar yaparız onunla da yetinmez, basın ahlâk prensiplerine bir de 'ahlâki zaafa düşmenin dinciliği-conculuğu olmaz kim benzer zaaflar gösterirse menşe'ine bakılmadan acımaksızın teşhir edilir' maddesi ilâve ettiririz."

Güzel, demek ki birilerinin birilerini kadın bedenini sömürmemeye davet ettiği bir noktadayız.

Güzel, çünkü sömürüye karşı mücadele, emeğin ya da kadın bedeninin fark etmez, bizim işimiz.

O halde biz de, bu minval üzere ilerleyerek Alkan'ın yaptığı çağrının bir benzerini, kendi şahsında, avamıyla havassıyla, bütün bir dinci cenaha yapabiliriz.

Siz, kadın bedeni de dâhil, hayatın her alanının metalaştırılıp, sömürülmesine karşı çıkmaya var mısınız?

Siz, iktidarını kadın cinselliği üzerinden kuran, kadını örterek kendi siyasal-toplumsal varlığını yeniden ve yeniden üreten zihniyetinizle, ideolojinizle açıktan bir hesaplaşmaya girişmeye var mısınız?

Siz, sermaye medyasına karşı ahlakçı bir tutum alıyormuş gibi yapıp, metalaştırılan kadın cinselliğinin karşısına o sahtekârca, o ikiyüzlü ahlak anlayışınızı koyuşunuzun, yazının başında bahsettiğimiz o maluliyetin bir işareti olduğunu anlayıp bunu sorgulamaya var mısınız?

Siz, bu ülkeyi her gün daha da çürüten liberal-muhafazakâr diktatörlükle kökten bir mücadele içine girmeye var mısınız?

Siz daha küçücük bir kızın hayatını karartan bu kepazeliğe karşı net bir tutum bile alamamışken, bu soruları sormamızın pek de anlamlı olmadığını biliyoruz ama sizin de yazıyı bitirirken dediğiniz gibi, "varsanız masayı üç kere tıklatın!"

F.Y