Sinan Çetin: Helsinki'yle gerdeğe girmek...

Sinan Çetin, malum, geçtiğimiz günlerde "PKK'yi satın alalım, olsun bitsin" demişti de kimse ne dediğini anlamamıştı. Meğer çok derin matematiksel hesaplar yatıyormuş önerisinde, bilememişiz.

Başbakanını seven yönetmen Sinan Çetin, hafta içinde yaptığı açıklamalarla gündeme oturmuştu. Çetin, askerliğin paralı olması ile "PKK'yi satın almak" arasında bir bağlantı kurarak, "10 gün 500 bin dolar, 20 gün 200 bin dolar, 1 ay 100 bin dolar, 2 ay 10 bin dolar, 4 ay falan diye gidiyor. Biz hesapladık 33 milyar dolar yapıyor. Sonra o parayla git PKK'yı satın al. Konu kapandı." demişti.

Askerlik süresi ile verilecek paranın ters orantılı olduğu görülüyor. Ama bu orantının hangi denkleme dayanarak belirlendiği bilinmiyor. 10 gün 500 bin, 20 gün 200 bin, 1 ay 100 bin dolar. Sıkıntı var. Her 10 güne 1 bölü 2 gibi bir oran belirlenseydi, kafalar karışmazdı.

Van-Viyana hattı
Radikal'den Ezgi Başaran'ın da kafası karışmış olacak ki, oluşan soru işaretlerini gidermek için Sinan Çetin'le söyleşi yapmış. Çetin'e yaptığı hesabı hatırlatan Başaran, "Bu nasıl oluyor?" diye sormuş. Karşılığında aldığı cevap şu:

"Hesap basit. 300 milyar dolar civarında bu savaşa harcanmış. Bu miktar onun yerine doğunun zenginleşmesine harcansaydı, Van Viyana olurdu, Şırnak Şikago olurdu, Hakkari de Helsinki olurdu. Yani çok basit bir şeyden bahsediyorum. O parayı silaha harcayacağımıza memleketimize harcayalım."

Hesap gerçekten çok basit. O parayı oraya vereceğine oraya ver, Van Viyana, Hakkari Helsinki. Neden Helsinki? Çok soğuk değil mi?

Ezgi Başaran'a da öyle gelmiş. "Hakkari ile Helsinki arasında ekonomiden öte fark yok mu?" diye soruyor. Sıcaklık farkını konu etmiyor Çetin. "Elbette" diyor, "orada [nerede?] demokratikleşme atılımlarının yapılması lazım". Devlet çok kötülük yaptı, PKK Kürtlerin haklı isyanlarını bir silahlı talebe oturttu.

Son ifadenin ne olduğunu anlayamayanlar olabilir: "Kürtlerin haklı isyanlarını silahlı talebe oturtmak". Demek ki, Sinan Çetin'in ne dediğini anlamak için bir röportaj daha yapmak gerekecek.

'AK Parti'yi görmezden gelmeyelim lütfen!'
Ama PKK artık haklı bir talebi savunmuyormuş. Sinan Çetin öyle söylüyor. Sebep? "AK Parti'nin bölgedeki reform çalışmalarını görmezden gelemeyiz."

Yine de Sinan Çetin didiniyor. "Hangi reformlar" diye soruyor Başaran, el cevap: "Doğuya yapılan yatırımları görmezden gelemeyiz, kmseye haksızlık etmeyelim."

Etmeyelim. Ezgi Başaran da etmiyor. "Kürtlerin talepleri var dediniz ya, ondan soruyorum" diyor. Sinan Çetin debeleniyor: "Ben şu kendimi ifade etme konusunda netliğe kavuşmak istiyorum."

Hay yaşa!

Başbakanını Seven Çocuk
Ezgi Başaran nezaketi elden bırakmıyor. AKP'nin görmezden gelinemeyecek reformları var diyelim, o zaman neden PKK argümansız kalmıyor? Soru bu, cevap saniyen geliyor: Görüşme kanalları tıkandığı için sıkıntı oluyor [Çetin'in "sıkıntı" dediği de her gün oluk oluk akan kan]. CHP milletvekilini gördüm, Başbakanımızın Oslo görüşmelerine kızıyor. Başbakanımıza kızmayın. Biz zaten Başbakanımıza görev verdik, o da yapıyor. Başbakan Başbakan diye nicesine sarıldım, benim sadık yarim Tayyip Erdoğan'dır.

Parası olmayan da çalışıversin yani...
Ezgi Başaran yeniden işin matematik kısmına dönüyor. Olay şu: Askere gitmeyenler, gönüllü gidenleri besleyecek. "Parası olmayan ve askere gitmek istemeyenler ne yapacak" sorusuna Sinan Çetin'in verdiği cevap, o on yıllık halkçı, anti-elitist, şucu-bucu yaldızları patır patır döküyor. İnsan, Çetin'in cevabını okuyunca, 19. yüzyılda "ama geceleri makinelerimizi çocuk işçilere çalıştırmazsak nasıl kar ederiz :((" diye safça sorular soran İngiliz burjuvalarını aklına getiriyor:

"Çalışır kazanır. Benim öneri paketimde 10 bin dolara kadar inen bir opsiyon var."

Çok düşünceli, çok kadirşinas. Halk söz konusu olunca göz pınarları titreşiyor. 10 bin dolarcık opsiyonlu paketiyle.

Ezgi Başaran dayanamıyor. "10 bin dolar birçoğumuz için çok para Sinan Bey!" diye itiraz ediyor. Sinan Çetin pişkinliğini Başbakanından almış, mukabele ediyor: "5 bin dolarlık da yaparız paketi, önemli değil."

Ezgi Başaran, "Ya ben lan neyse bi şey demiyorum" diyerek konuyu kapatıyor.

Kaç yıl geçti aradan ayrı ayrı?
En güzel bölüm geliyor. Ezgi Başaran, "PKK neden artık haklı değil" diye soruyor. Sinan Çetin ballandıra ballandıra JİTEM'den, faili meçhullerden bahsediyor. Kim öğrettiyse artık. Neyse, Çetin'in bıraktığı yerde, "Başbakanımız" gülümseyerek, büyük bir olgunlukla açılım sürecini başlatmışmış. Çetin öyle diyor. Ama şerhini düşüyor: Uzun süredir film çektiği için takip edememiş olabilirmiş.

Mesela ne kadar süredir? 7 yıldır?

Ezgi Başaran da muz ortayı gole çeviriyor: "Başbakan'ı 2005 yılında bir Diyarbakır mitinginde bırakmış olabilir misiniz en son?"

Ama Sinan Çetin'in Başbakanını çok yakından takip ettiği şu sözleriyle anlaşılıyor:

"Öyle mi? O kadar oldu mu? İşte sonra ne oldu, ben de bilmiyorum. Niye durdu açılım bilmiyorum."

(soL - PostaL)