Ortaokul zamanlarımda TRT2&rsquonin entelektüel programlarından bir tanesi hiç aklımdan çıkmaz. Sanırım ODTÜ&rsquonün konferans salonundan aktarılan bir konser programıydı. Birbirinden farklı ebatlardaki bağlamalarına kapanmış 4 (öyle hatırlıyorum) bağlama virtüözünün konseriydi. İşini ciddi, çok titiz ama bir o kadar da &ldquokaptırmış&rdquo halde icra eden bu dört adam, geleneksel müziğin &ldquobilimsel&rdquo izdüşümü olarak zihnime kazınmıştı. Bu durum, dördünün de aynı zamanda akademisyen ya da bilim adamı olduğu fikrinden kaynaklanmıyordu yalnız. Daha sonra Okan Murat Öztürk&rsquole ilgili sezgimin doğruluğunun yalnız Jeoloji Mühendisi olmasından kaynaklanmadığını ise çok iyi anladım.  
Öztürk, Jeoloji Mühendisliği ile ilgili akademik çalışmalarından sonra etnomüzikoloji üzerine yaptığı doktora ile kendisini müziğe, müzisyenliğe, müzikolojiye adamış. Kültür ve özellikle de geleneksel kültür ve müzikoloji ilgili çok değerli araştırmalar yapan, tezler öne süren ve en önemlisi de tüm bunları müziğinin kaynağı haline getirebilen değerli bir müzik insanı. 
1990'dan itibaren, bağlama ailesi çalgılarının (cura, bağlama, tanbura, divan) armonik çalınış olanakları üzerine Ertuğrul Bayraktar'la, Türk müziği ve özellikle de Anadolu makamlarına özgü bir çok seslendirme yöntemi üzerine ise, "Kemal İlerici (dörtlü armoni) Sistemi "ne dayandırdığı çalışmalarla, özgün bir repertuar geliştirdiği ise daha sonraları edindiğim bilgiler arasında...
İşte bahsettiğim 4 bağlama ustası da tahmin edeceğiniz üzere Okan Murat Öztürk&rsquoün kurduğu Bengi Bağlama Topluluğu&rsquodur.
Halen Anadolu geleneksel müziğinin ve bu müziğin vazgeçilmez çalgısı bağlamanın önemli temsilcilerinden biri olan Okan Murat Öztürk, geleneksel müziği ve bağlama çalma tekniklerini, asıl kaynakları olan, Muharrem Ertaş, Ramazan Güngör, Neşet Ertaş, Feyzullah Çınar, vb. ve usta sanatçılar Mehmet Erenler, Musa Eroğlu,Talip Özkan, Arif Sağ dinleyerek öğrenmiş. C. Güla ve M. Aktan gibi hocalarla da doğrudan çalışmıştır.
Müzik ve Gelenek
Okan Murat Öztürk&rsquoü asıl olarak KadıköyGeleneksel etkinliklerinin ikinci yılında hem müzisyen, hem de konuşmacı olarak İstanbul&rsquoa davet edip, tanıma fırsatı bulmuştuk. Ve gerçekten bu ülkede geleneksel müziğin hem analitik yönü,  hem de toplumsal dinamiklerle ilişkisi üzerine sağlıklı bir zemin tarifi yapabilen, bu konuda sürekli olarak araştırmalarına devam eden (nadir) bir müzik insanıyla sohbet etme olanağı bulmuştuk.
8 Nisan 2007 tarihinde, Yavuz Top ve Süleyman Şenel&rsquoin de konuşmacı olarak yer aldığı &ldquoGeleneksel Müzikte Gelenek ve Değişim&rdquo panelindeki konuşmasında Öztürk,
&ldquoBizdeki &ldquomodernleşme&rdquo kavramı da Osmanlı&rsquonın son zamanlarında doğudan batıya bağlı olarak başlamıştır. Avrupa kültürüne yakınlaşma, Avrupa&rsquoyla aynılaşma çabası, bizim kendi geleneklerimizden adeta kopuşumuzu da beraberinde getirmiştir. Bunu birebir müzik alanında da görebiliriz. Yaşadığımız topraklar zamanda derin, mekânda yaygın, dünyada çok az yerle karşılaştırılabilinecek bir kültürel birikime sahip, kültürel anlamda çeşitliliği esas almış, kültürel anlamda çeşitliliği esas almış, kültürleri bir arada yaşatmayı başarmış bir coğrafyadır. Böyle büyük bir geleneği olan bir ülke olarak kendimizi doğru bir aynada algılamıyoruz.  Bunun yerine lunapark aynalarındaki çarpıtılmış görüntülerle kendimizi tanımaya, tanımlamaya çalışıyoruz. Ve bu çarpık algılama, çarpık bir ifade biçimini de yaratıyor.
Geleneksel kültürümüzde bu çarpık anlayıştan fazlasıyla payını aldı. Bu da gelenekteki unsurları tanımayı ve anlamayı değil bunun yerine gelenekteki bütün unsurları topyekûn ve kalem kalem batıya benzeterek dönüştürme sonucu doğurdu. Bugün de burada başkalaştırılmış bir müzik kimliğine sahip ülke ve onun vatandaşları olarak geleneği tanımlamaya ve bu değişimi anlamaya çalışıyoruz.
&hellip
Kültürü saf ve bozulmamış bir şey gibi algılama çabası içerisindeyiz. Bu çok yanlış bir bakış açısı. Tanık olduğumuz kesitten yola çıkarak bazı gözlemlerde bulunup değerlendirme yapabiliriz. Ama gelenek diye kodladığımız şey eklemlenerek, birikerek ve değişerek günümüze gelir.&rdquo
müzik-gelenek ve kültür ilişkisi hakkında düşüncelerini paylaşmıştı.  
Halâ kültürü evrensellik kültü etrafında dolaşarak tanımlama çabalarına ise,
&ldquo&hellipMüziğin evrenselliği üzerine şunları söyleyebilirim müzikoloji ve etnomüzikolojinin tarihsel gelişiminde çok önemli dönüm noktaları vardır. Bunlardan biri de, müziği tanımlarken ya da nitelendirirken artık müzik evrenseldir gibi bir söyleme hiçbir zaman ihtiyaç duymamak veya tarifleri bunun üzerinden yapmamaktır. Çünkü müzik tamamen kültürel bir olgudur ve ait olduğu kültür içerisinde bir anlam dünyası yaratır. Müziğin evrensel olduğu tamamen emperyalist bir söylemdir. Yüksek kültür-alçak kültür, gelişmiş kültür, ilkel kültür yarımına dayalı bir söylemin ürünü olup çok masum ve insancıl ifadeler içerir.  Fakat hiç de sanıldığı gibi değildir.&rdquo yanıtını vermişti.
Daha sonra Öztürk&rsquoün, tüm bu eleştirel yaklaşımını dayandırdığı tezleri, oldukça kapsamlı olarak ele aldığı &ldquoZeybek Kültürü ve Müziği&rdquo kitabında okuma fırsatı buldum. Bu hacimli kitabı Yıldız yokuşundaki Pan Yayıncılık&rsquotan rahatlıkla edinebileceğinizi eklemeliyim. 
Ve son olarak Okan Murat Öztürk&rsquoün bu hafta tekrar tekrar dinlerken huzur bulduğum &ldquoAşk Adamı Söyletir&rdquo albümü, henüz dinlememiş olanları bekliyor&hellip
Bu arada albüm vesilesiyle ilk kez duyduğum birkaç türkü olduğunu itiraf etmeliyim.
Şemsiyemin Ucu Kare,  Fırın Üstünde Fırın, Çubuğum Yok , Evlerinin Önü Marul bunlardan bir kaçı&hellip 
 
"yine yeşillendi de aman germir bağları...  
bakarım erimez
                      erimez dağların karı...  
bergüzar yollamışta aman ellerin yari  
saçını boynuma
                       boynuma dolar ağlarım...  
verseler yarimi yanıma güler oynarım...  
arabaya taş koydum ben bu yola baş koydum...  
sen(i) gelceksin diye sol yanımı boş koydum..." 
Bu güzel türkü de &ldquoBergüzar&rdquo albümünden&hellip
Nimet Çakıcı