Zaman'dan Abdülhamid'e makyaj

Zaman yazarı Mustafa Armağan, Yeni Osmanlıcılık projesinde Erdoğan'ın "rol-model"i olan Abdülhamid hakkındaki eleştirilere yanıt verdi.

soL (HABER MERKEZİ) Zaman gazetesi yazarı Mustafa Armağan, dünkü yazısında "Abdülhamid hakkında yanlış bildiğimiz 10 şey"i düzeltmeye çalıştı. Abdülhamid için olumlu şeyler söylemenin cesaret istediği dönemlerin geride kaldığını müjdeleyen Armağan, "Artık mızraklar çuvallara sığmaz oldu. Çuvalları delip çıkan gerçeğin mızrakları hepimizi şaşırtıyor. Neler mi onlar? Sayıları çok fazla ama içlerinden 10 tanesini seçtim" dedi.

Aslında "Kızıl" değil
Kızıl Sultan lakabının Abdülhamid'e, "Ermeni isyanlarını bastırtmış olması"ndan dolayı takıldığını söyleyen Armağan, "Hadi Ermenilerin böyle demesini anladık iyi ama bir tekini bile idam ettirmemiş olan Abdülhamid'e Jön Türkler neden 'Kızıl Sultan' dediler?" diye sordu. Jön Türkler'in de 25 yıl sonra "yüzbinlerce Ermeni'yi tehcir" etiğini yazarak bundan Abdülhamid için bir savunma çıkardı.

Meşrutiyet karşıtı ama totaliter değil
Abdülhamid'in meşrutiyet karşıtı olmasının nedenini "93 Harbi'nde Osmanlı topraklarının üçte biri kaybedilmişti. Bu çapta bir toprak kaybı karşısında meclisteki farklı milliyetlere mensup üyeler paniğe kapılmış, her biri kendi milletinin topraklarını kurtarma telaşına düşmüştü" sözleriyle açıklayan Armağan, Abdülhamid'in de her sorumlu devlet adamının yapacağı gibi bölünmeyi önlemek için meşrutiyeti askıya aldığını söyledi.

Abdülhamid'in despot olmadığını kanıtlamaya çalışan Armağan, "istibdat" kelimesinin "despotizm" olarak çevrilmesinin yanlış olduğunu iddia etti. Armağan'ın asıl dikkat çeken iddiası ise "istibdat" kelimesinin karşılığının "totalitarizm" olmadığıydı. Armağan, Meclis'i kapatan ve tüm yetkileri kendinde toplayan bir Padişah'ın yönettiği sistemin adının ne olabileceği konusunda hiçbir şey söylememeyi tercih etti.

Sansür yaptı ama....
Abdülhamid'in keyfi bir şekilde sansür uygulamadığını söyleyen, "Sansürün elbette savunulacak tarafı yok" diyen Armağan, "PKK ile mücadele döneminde" basının ağır bir sansür altında çalıştığını hatırlatarak, Abdülhamid'i temize çıkarmaya çalıştı. Abdülhamid dönemindeki sansürün "Takrir-i Sükûn döneminde uygulanan 'cellat sansürü'yle" karşılaştırılamayacağını söyleyerek, sansürü savunmak için ilginç bir neden daha ortaya attı. Armağan, "Sansür vardı, evet. Fakat siyasi konulara girilmemesi aynı zamanda edebiyatımızın görkemli eserlerinin ortaya çıkması gibi hayırlı bir sonuç da vermemiş midir?" diye sordu.

Hafiye ve Hamidiye
Hafiye teşkilatının topluma nefes aldırmadığı iddialarına da değinen Armağan, bunun gerekli olduğunu söyledi ve "Hafiye teşkilatının topluma nefes aldırmadığını iddia edenler, aksi halde ne yapılması gerektiğini de söylemelidirler" dedi. Hafiye teşkilatının yabancı ülkelerinin ajanlarına karşı çalıştığını iddia ederek, "Abdülhamid, iktidarın dizginlerine asılabilmek için hafiye teşkilatını kurmak zorundaydı. Elbette suiistimaller olmuştur ama yakınlarından biliyoruz ki, Sultan her jurnali okuyor ama mutlaka yazanın adam olma niteliğine göre değerlendirmeye tabi tutuyordu" dedi.

Hamidiye Alayları'nın gereksiz olduğunu kabul etmeyen Armağan, alayların yararlarını şu şekilde sıraladı: "1. Askerlik yapmayan Kürtlerle kolluk kuvveti eksikliği giderildi. 2. Rus istilasına karşı caydırıcı oldu. 3. Kürtler ve konar göçerlerin dış güçlerce kullanılmasına engel oldu. 4. Aşiretlerin yerleşik hayata geçmelerini hızlandırdı. 5. Çocuklar İstanbul'daki Aşiret Mektebi'nde eğitilerek Osmanlılık bilinci edindiler. 6. Aşiret kavgalarının önüne geçildi. 7. Sükûnet sağlanınca Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun imarına çalışıldı..."