TKP Kültür Komisyonu’ndan Mayıs raporu yayınlandı

Raporda Mayıs ayında medya, sanat ve edebiyat alanında dünyada ve Türkiye’de gerçekleşen olaylar irdeleniyor.

soL (HABER MERKEZİ) Türkiye Komünist Partisi Kültür Komisyonu Mayıs ayı raporunu yayınladı. Raporda gaz bombalı, coplu 1 Mayıs "resmi tatili"nden Mardin katliamına, ABD'nin Kürt açılımının burjuva medyadaki yansımasından Cumhurbaşkanının edebiyatçıları ağırlamasına, polisin hışmına uğrayan sokak tiyatrocularından müstehcenlikten dava açılan kitaplara, şortları nedeniyle kapatılan voleybol takımından diyanetin flaşbelleğe ayet yüklenmesi yorumuna geçen ay ülkemizde ve dünyada tanık olduğumuz "kültür olayları"na yer veriliyor.

TKP Kültür Komisyonu Mayıs 2009 Raporu şöyle:

Mayıs, İşçi Bayramı'nın çelişkili tatiliyle başladı.

AKP hükümeti nisan ayı içinde hiç beklenmedik bir biçimde 1 Mayıs'ı "resmi tatil" ilan eden yasayı meclisten geçirdi ancak bu yılın 1 Mayıs'ını da kendi kafasına göre tatil ilan etti. Oysa bir devletin, içinde bulunulan yıldan bir günü tatil ilan etmesi uluslararası ilişkilerde olanaksızdı tatillerin en geç bir önceki yıl ilan edilmesi gerekiyordu.

Böylece mayıs ayına, siyasal iktidarın resmi tatil diye yutturmaya çalıştığı, gerçekte ise 2009 yılı içinde resmi tatil ilan edilmesi olanaksız olan 2009 1 Mayıs'ı ile girdik.

Siyasal iktidarın 1 Mayıs çelişkisi bununla bitmiyordu. 1 Mayıs'ı tatil ilan eden hükümet, bu yasanın gerekçesini, kendine bağlı polislerine anlatmayı unutmuştu. Bütün 1 Mayıs'larda düşman saldırısına karşı koyacakmışçasına kafaları doldurulan polisler, bu 1 Mayıs'ta da temsili düşmanı simgelediğini düşündükleri işçilere yönelik her yılki saldırılarını sürdürdüler. Kendilerine belletilen "düşman"a sunacakları geleneksel armağanlarını sabah erkenden hazırlamışlardı: Cop, biber gazı, basınçlı su.

Her şeye karşın, işçiler ve başka 1 Mayıs'çılar bu 1 Mayıs'ta "makul sayı" saçmalıklarıyla da boğuşarak Taksim'e çıkmayı başardılar. 1978 1 Mayıs'ından tam 31 yıl sonra, 1 Mayıs Taksim'de kutlandı. Alana giremeyen binlerce gösterici ise ara sokaklarda yine cop, biber gazı, basınçlı suya maruz kaldı.

Cumhuriyet gazetesi, halka yönelik "uyarıcı dil" arayışını sürdürüyor: 3 Mayıs 2009 Pazar günkü Cumhuriyet, demir parmaklık görüntüsünün ardında "Basın Özgür mü" ve sağ alt köşede daha önce de yönelttiği "Biz Susarsak Kim Konuşacak?" yazılı soruların olduğu tam sayfa bir üst kapakla çıktı.

Ulusal bağımsızlıkçıların birçoğunu, 2000'lerin başlarında saplandıkları AB'cilikten kurtarmakta büyük katkısı olan Erol Manisalı, yazılarıyla, konuşmalarıyla tüm Türkiye'ye sunduğu bu katkının bedelini şimdi içerde olmakla ödüyor. Manisalı'yla birlikte gazetenin köşe yazarı Mustafa Balbay'ı da Ergenekon davasına kaptıran Cumhuriyet'in, "etkin dil" arayışlarıyla iktidara karşı direnci devam ediyor.

4 Mayıs pazartesi akşamı Türkiye, Mardin'de 44 kişinin öldürüldüğü düğün saldırısı haberiyle sarsıldı: Bir düğün evini basan yüzleri maskeli kişiler, kadın, çocuk, hamile, yaşlı hiçbir ayrım yapmadan, düğünde toplanmış kalabalığı otomatik silahlar ve bombalarla tarayıp kaçtı. En vahşi aşiret kavgalarında, en vahşi kan davası cinayetlerinde bile kollanıp saygı gösterilen gelenek ve değerlerin ülkemizde şimdiye dek görülmemiş biçimde ayaklar altına alındığı bu tuhaf saldırı, Türkiye'ye yabancılığıyla, başka türlü bir soruşturmayı ve kuşkulu bir gazetecilik araştırmasını hak ediyor. Ülke tarihinde kara bir sayfa olarak yerini alan bu canavarlığın, korkunç ve çok tehlikeli bir kültür değişiminin göstergesi olarak incelenmesi gerekiyor.

ABD'nin ve iktidarın yeni Kürt açılımı ve PKK'yı siyasallaştırıp meşrulaştırma planı çerçevesinde mayıs başında Milliyet gazetesi yazarı Hasan Cemal eliyle bir propaganda kampanyası başlattı: PKK röportajları ve yorumları haftalar sürdü. Bu yayınlardan birinde Karayılan'ın geçmişteki 30 silahsız askerin öldürülmesi olayıyla ilgili olarak şöyle dediği ileri sürüldü: "Kendi başına bir olay. Biz emir vermedik. Arkadaşlarımız kendi duygularıyla yapmışlar. Üzgünüz." Ardından ay sonunda PKK, mayınlı bir saldırı gerçekleştirdi. Aynı gazete olayı şöyle duyurdu: "Kürt sorunuyla ilgili tartışmalar yoğunlaşırken, Çukurca'dan gelen acı haber Türkiye'yi sarstı. PKK'lı teröristlerce önceden yola döşenen mayın, operasyona giden askerlerin geçişi sırasında patladı, 6 asker şehit oldu 8 asker yaralandı." "Kuzey Irak'a bomba yağdı." Gazete, mayın patlamasının ardından "Kuzey Irak'taki kalabalık bir terörist grubun bombalandığını" da iştahla haber geçti. Bu, sermaye medyasının tavşana kaç tazıya tut mantığını bir kez daha sergiledi.

"Sosyal devlet" kavramının iyice unutturulduğu Türkiye, emperyalist Fransa'da devletin, isteyen her Fransız'a istediği bir gazeteden bir yıllık abonelik vereceği haberine tanık oldu. Devletten yurttaşa yönelik birçok hakkın kaldırılıp sadakanın kurumlaştırılmaya çalışıldığı Türkiye'de, Fransa'nın basın sektörünü korumaya yönelik "herkese gazete hakkı" biçiminde somutlaşan tutumu, oldukça şaşırtıcı bir ayrımdı.

İstanbul'un en seçkin, en kalabalık alanlarında, en kötü müzik örneklerini en kötü müzik aletleri, en kötü sesler ve en kötü söyleyişlerle sergileyerek çevreyi kirletenlere, camları titreterek geçen sokak satıcılarına her gün rastlayabiliyoruz. Oysa aynı yerlerde sokak tiyatrosu yapmak isteyenler polisin hışmına uğruyor.

Mayısın ilk haftasında Kadıköy'deki Beşiktaş iskelesi (eski iskele) önünde sokak tiyatrosu yapmak isteyen Yenikapı Tiyatrocuları polis tarafından engellendi. Gerekçe, o noktanın "stratejik" olması. Gerekçenin ortaya çıkardığı gerçek: Tiyatronun polis tarafından "stratejik sanat" sayıldığı.

Yenikapı Tiyatrosu'nun uslanmayan oyuncuları daha sonra İzmir Kemeraltı girişinde de oyunlarını sergileyip basın açıklaması yapmışlar. Sonuç: Gözaltı.

Meram Belediyesi bayan voleybol takımı çeşitli bahanelerle sporcular ve ailelerinin açıklamalarına göre ise, bayan voleybol takımının doğal spor kıyafeti yani şortları nedeniyle kapatıldı.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Sel Yayınları'nın Cin-Sel dizisindeki üç kitap için, müstehcenlik savıyla dava açtı. Suçlanan kitaplar, Ben Mila'nın Perinin Sarkacı, Guillaume Apollinaire'in Genç Bir Don Juan'ın Maceraları, Fransız P.V.'nin yayıma hazırladığı Görgülü ve Bilgili Bir Burjuva Kadınının Mektupları.

Hrant Dink'in öldürülmesi üzerine Ozan Arif'in okuduğu kin ve nefret müziğinin sözlerini yazan "türkücü" İsmail Türüt, cinayeti öven bu sözlerinin ve müziğin aynı doğrultudaki klibinin hâlâ "apaçık bir cinayet övgüsü" sayılmamış olmasından cesaret bulup ikinci manzumesini yazdı: Her şeyi birbirine karıştıran sığ kültürlüler arasında yeşeren ve yine Ermeni ve aydın düşmanlığından beslenen sözde sanatsal tepkilerin bu son örneğinden bir bölümü, ırkçı faşistlerden yandaş olabileceğini sanan ulusalcı-sol yurtseverlere belki bir uyarı olabilir diye raporumuza alıyoruz.

"Sahte aydın gömleği giyenler kulak versin

Mesul diyen şu halkı yiyenler kulak versin

'Hepimiz Ermeniyiz' diyenler kulak versin

Kıbleye karşı yaptı alayınız çişini

Sizin gibi aydının 7'den 70'ini"

Türkiye'de çağdaşlaşma örnekleri: Aşağıdaki haber de, Türkiye'deki "çağdaşlaşmayı, ilerlemeyi en iyi gösterenlerden biri olduğu için seçildi. 8 Mayıs 2009 tarihli Akşam gazetesindeki Ali Ekber Ertürk imzalı habere göre:

Başkanlık, fetva hattına bırakılan "Flaşbelleğe dua ve ayet yükleyip muska yerine kullanabilir miyim?" sorusuna "evet" yanıtı verdi. Kuran'ın da flash belleğe yüklenip taşınabileceğini açıkladı.

Laik Türkiye Cumhuriyeti'nin Diyanet İşleri Başkanlığı'nın haberdeki fetvası şöyle:

"Kuran'ı, ayetleri, flash belleğe yükleyip yanınızda taşımanın mahzuru yoktur. Önemli olan niyettir. Sadece Kuran'ı bir yerlere yazmakla, yüklemekle olmaz. Kâğıda ayetleri yazıp taşımakla flaşbelleğe yükleyip taşımak da aynı anlama gelir. Ama böyle bir uygulama yok. Bunun bir manası yok. O manayı kendi zihninizde taşır, gereğini yaparsanız Allah zaten sizi korur. Muska birinci derecede sizi koruyan bir şey değildir. Kuran'ın içeriği sizi korur. Dünyevi bir meselede önce gerekli olan tedbirleri yapmak sonra işi Allah'a havale edip O'nun koruyuculuğuna sığınılmalıdır, 'Yarabbi ben elimden geleni yaptım sana sığınıyorum' denilmelidir. Kuran'ı bilinçle taşırsanız bir faydası olur. Ama o bilinç olmadan, sadece üzerinizde olmasıyla fayda olmaz."

Dünya ülkeleri arasında yapılan araştırmalarda Türkiye'nin artık birincilikleri de var. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü OECD'nin raporuna göre Türkiye, "boş vakitlerin eş-dost ziyareti ve arkadaş buluşmalarındaki eğlencelerle geçirildiği ülkeler" sıralamasında birinci olmuş. Ayrıca, üniversite mezunu işsizlerin sayısına göre de, Türkiye birinci sıradaymış.

Ergenekon hırpalaması, Türkan Saylan'ı da yok etti: Profesör Türkan Saylan'ın kanserli bedeni, son yaşadıklarına dayanamadı. Ergenekon davasındaki gözaltı dalgalarından birinde evinden alınıp sorgulanan ileri derecede kanserli Türkan Saylan'ın yaşlı ve hasta bedeni, karşı karşıya kaldığı güçlük ve yoksunluklara daha fazla dayanamadı ve Saylan'ı sonsuzluğa göçürdü. 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı'nda on binlerce kişilik bir kalabalıkla uğurlanan Saylan, gözaltına alınışının yarattığı tepkilerle hükümeti ürkütmüş ve iktidar cephesinde küçük de olsa çatlaklar yaratmıştı.

Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'ın Türkan Saylan'ı sözde savunurken, hükümetle yargıyı bir gördüğünü apaçık belli eden ve Ergenekon Davası'nda Saylan'ın görmezlikten gelinmesini isteyen tepkisinde ise, hem davanın siyasal niteliği hem de bakanın hukuk anlayışının düzeyi sırıtıyordu.

Genco Erkal, Engin Cezzar, Gülriz Sururi, Nedim Saban ve Tilbe Saran'ın öncülüğünde tiyatro sanatçıları "özgürlük ve demokrasi" için Galatasaray'dan Taksim'e kadar yürüdü. Haldun Dormen, Rutkay Aziz, Müjdat Gezen, Cihan Ünal, Cüneyt Türel, Orhan Aydın, Ferhan Şensoy, Levent Kırca, Fazıl Say, Tarık Akan, Gürer Aykal da eyleme katılan sanatçılar arasındaydı.

Şehir Tiyatroları'nda Orhan Alkaya'nın yerine Ayşe Nil Şamlıoğlu atandı. Yapılan değişikliğin tepki görmesi, görevden almanın bir uyuşmazlık sonucu olduğunu da ortaya koymuş oldu.

Uluslararası Şiir Festivali'nin ikincisi yapıldı: Egemen Berköz, Sedat Ümran, Ülkü Tamer, Gülten Akın, Nilay Özer, Oya Uysal, Arif Ay, Eray Canberk, Veysel Çolak, Şeref Bilsel, Ataol Behramoğlu, Betül Tarıman, Niels Hav, Zilhad Klujanin, Fadhil Al Azzavi, Mourid Barghouti, Astrid Lampe, Breyten Breytenbach, Kim Hang-sook, Luis Garcia Montero, Anzhelina Polonskaya, Joachim Sartorius, Mel Kenne, Bogdan Cretu, Doina Ioanid, Sorin Ghergut, Emilio Coco, Mateja Matevski ve Müşfik Kenter, etkinliklere çağrılı sanatçılar arasındaydılar.

Sabah'a aranan solcu bulundu: Sabah gazetesi Çalık Grubu'nca alındıktan sonra muhalefetçe "yandaş medya" tanımının içine sokuluyordu. Gazete bu izlenimi değiştirmek için çeşitli çareler arıyordu. Okur sayısı da giderek düşen Sabah, taze kan arayışına girmişti.

Sabah'ın yazar kadrosu genel olarak muhafazakâr ve liberal bir kadroydu. Genel yayın yönetmeni Erdal Şafak gazeteye soldan bir isim arayışındaydı. Ne var ki bu yazar solcu olmalı ama gazetenin çizgisine aykırı yazmamalıydı.

Engin Ardıç, gazeteye eski TKP'li Nabi Yağcı'yı önerdi ancak Sabah Yağcı'yı Taraf'a kaptırdı. Bunun üzerine aranan "solcu" bulundu: Refik Erduran. Erduran ilk yazısını yazdı. Henüz hiçbir ülkede sınıfsız toplum kurulmadığı için her yerde kutuplaşma var diyen Erduran, böylelikle Sabah'taki yazısına soldan giriş yaptı. Ancak Erduran devamında Türkiye'de yanlış kutuplaşmaların olduğunu, türbanın gereksiz yere tartışıldığını söyleyerek gazetenin genel çizgisinin dışına çıkmayacağını da gösterdi.

Fehmi Koru sonunda müziğe de el attı: AKP hükümetiyle birlikte yıldızı parlayan Yeni Şafak yazarı Fehmi Koru'nun, "müzik otoritesi" olduğu ortaya çıktı. Koru, Kral TV Müzik Ödülleri'nde jüri üyesi oldu. Kral TV Müzik Ödülleri töreninde Doğuş Grubu'nun oluşturduğu jürideki isimler dikkat çekti. Jüride, müzik dünyasından birçok isim yer aldı. Ancak bunlardan en ilginci ise kuşkusuz Fehmi Koru'ydu. TRT, Kanal 24, Mehtap TV'de program yapan, Yeni Şafak'ta yazı yazan Koru, son olarak CNN Türk'ün canlı yayınına konuk edilmişti. NTV ve Kral TV'den canlı yayımlanan törende Fehmi Koru'nun baş köşeye yerleştirilmesi, AKP'yle ilişkilerini "iyi tutmak" isteyen Doğuş Grubu'nu da yeniden gündeme getirdi. Koru'nun hangi müzik bilgisine dayanarak jüriye alındığı ise merak konusu oldu. Koru bir süredir düzenlediği "fasıl" geceleriyle medyaya haber çıkarmıştı.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün eşi Hayrünnisa Gül, beraberindeki yazar heyeti ile Şanlıurfa'da düzenlenen 'Konuşan Kitap Şenliği'ne katıldı: İlk sesli okumayı yaparak şenliklerin açılışını yapan Gül, okuma çadırlarını gezerek yazarlar tarafından okunan kitapları dinledi.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün eşi Hayrünnisa Gül, yazar ve sanat camiasından Ahmet Telli, Ahmet Ümit, Ahmet Vehbi Vakkasoğlu, Alev Alatlı, Ayşe Kulin, Beşir Ayvazoğlu, Canan Tan, Çetin Tüzüner, Doğan Hızlan, Enver Ercan, Fatma Barbarosoğlu, Feyza Hepçilingirler, Haluk Dursun, İskender Pala, Kürşat Başar, Metin Celal Zeynioğlu, Mustafa Armağan, Müge Çakır, Mümin Sekman, Nazife Şişman, Selim İleri ve Tuna Kiremitçi gibi Türkiye'nin kendi alanlarında öne çıkan isimleri ile birlikte sabah saatlerinde Ankara'dan havalanan Türkiye Cumhuriyeti TC-GAP uçağı ile Şanlıurfa GAP Uluslararası Havaalanı'na geldi. Şanlıurfa Valisi Yusuf Yavaşcan ile eşi Ayla Yavaşcan tarafından karşılanan Hayrünnisa Gül, beraberindeki heyetle şenliklerin yapılacağı Balıklıgöl'e geçti...

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Prof. Dr. Mustafa İsen, 3 Mayıs 2009 Pazar günü genel merkezleri Ankara'da olan Yazar Örgütü temsilcilerini ve Ankaralı yazarları, Çankaya Köşküne kahvaltıya davet etti: Davetliler arasında yer alan Edebiyatçılar Derneği Genel Başkanı Gökhan Cengizhan, Cumhurbaşkanlığı Köşkünde gerçekleşen kahvaltı programına katıldı. Yirmi beş kişinin yer aldığı, "sıcak bir atmosferde gerçekleşen" kahvaltıda, Edebiyatçılar Derneği'nin eski başkan ve yöneticileri de bulundular. Mustafa Şerif Onaran, Ali Cengizkan, Hüseyin Atabaş, Abdülkadir Budak, Aydın Şimşek'in katılımıyla, derneğin "temsili üst düzeydeydi."

Bu son iki haberin gösterdiği gibi, edebiyatçılar arasında her zaman olması gereken iktidarla araya mesafe koyma genel etik tavrının güçlenmesi şöyle dursun, antidemokratik baskıların yoğunlaştığı şu dönemde bile güçlüye yaranma kaygılarının öne çıktığı izlendi. Söz konusu edebiyatçılardan bazılarının "Cumhuriyetçi" yazarlar olması ayrıca ilginçti.

Taraf gazetesinde Ahmet Altan'ın Oya Baydar'ı pavyondaki namuslu kadına benzetmesiyle patlak veren "kriz" medyaya haftalarca konu verdi. Taraf'tan ayrılan Baydar'ın solcu kimliğini yıllardır gericilere satmayı hâlâ dert etmediğini, sadece "erkek egemen dile" takıldığını belirten açıklamaları, Altan'ın makalesinden çok daha ilgi çekiciydi.

Mayıs'tan kısa kısa:

"Şeyini şey ettiğimin şeyi" sözüyle partisinin ve kendisinin düzeyi konusunda siyasal tarihimize somut örnek kazandıran kişi, yeni hükümette başbakan yardımcısı ve bakan oldu. O sözü söylediğinde de, TBMM başkanıydı.

Yazar Nedim Gürsel'in Allah'ın Kızları romanı nedeniyle başı dertte.

Sulukule, Kentsel Dönüşüm Projesi adıyla sürdürülen değişiklilikler çerçevesinde yok edildi.

TRT'de F tipi kadrolaşma sürüyor. Samanyolu Haber TV'nin yayın yönetmeni, TRT'de Haber ve Spor Yayınları Dairesi Başkan Yardımcılığı'na atandı. TRT yönetimi atamayı, çıkan haberler üzerine yadsımaya çalışırken, yapımların jeneriklerinde ve makam odası kapısındaki tabelalarda ise ilan etmiş oldu.

Vatan gazetesinin Ahmet Emin Yalman'dan sonraki sahibi, öykücü Naim Tirali, 25 Mayıs 2009'da 84 yaşında yaşamını yitirdi.

AKM hâlâ kapalı. Sanatseverler AKM'yi yeniden açtırdıklarında, gerici siyasal iktidarın karşıdevrimci ataklarından birini savuşturmuş olacaklar.