Oda TV davasından tahliye olan Coşkun Musluk anlatıyor...

Oda TV davasında dün tahliye olan Oda TV yazarı Coşkun Musluk ile tahliyeleri, dava sürecini, operasyonları ve güncel yaşamını konuştuk. Musluk, “Ülkenin, gerçeklerin onurunu çiğnetmek hapis yatmaktan daha kötü” diyerek bir sene tutukluluk süresinde boyun eğmediği için mutlu olduğunu söyledi.

Oda TV davasında yargılanan Ahmet Şık, Nedim Şener ve Sait Çakır’la birlikte dün tahliye olan Coşkun Musluk, bir seneyi aşkın tutukluluk süresi boyunca yaşadıklarını ve düşündüklerini soL’a değerlendirdi. Tutuklu kaldığı süre içerisinde de dışarıda yaşanan gelişmelere hayli hâkim olduğu görülen Musluk, sürece ilişkin yaptığımız söyleşide bu operasyonların siyasi olduğunu ve topyekûn karşı çıkmak gerektiğini vurguladı.

“Bu davaların hukukla ilgisi yok”
“Daha uzun süre tahliye olmayacağımızı düşünüyordum. Hedef seçilmiş insanları cezalandırmak amacıyla bizi topladılar. Tahliye olacağım beklentisi yoktu, zaten yeni tecrit hücresine koydular. Beni Mustafa Balbay’ın yanına koymuşlardı, 1 seneyi de tecritte geçireceğimi düşündüm. Bizi toplayanlarla delilleri üretenler aynı güç, bu davaların hiçbirinin hukukla ilgisi yok” diyen Musluk, bu operasyonun cemaat operasyonu olduğunu hatta Stratfor belgelerinde de Gülen cemaatinin AKP’den 150 milletvekili isteyip vermemesi üzerine o dönem intikam için Oda TV operasyonunu yaptığı bilgilerini paylaşıyor.

“Operasyonlara topyekun karşı çıkmak gerekiyor”
“Ergenekon, Balyoz, Devrimci Karargâh, KCK. Bu davalar yeni rejim inşasına giden yolda tasfiye operasyonudur. Bu toplumsal muhalefet arasında bir sinerji yaratılabilmiş olsaydı AKP’nin eli çok daha zayıf olmuş olurdu. Bu operasyonlara topyekûn karşı çıkmak gerekiyor” diyen Musluk, AKP’nin belli cenahtan uygun gördüğü insanları bir torbaya doldurduğunu söyleyerek kendilerinin de bu silsile sonucu 1 yıl hapis yattıklarını söyledi.

“AKP misyonunu tamamladı”
Musluk, tahliye nedenlerini ise şöyle değerlendiriyor: “Bu operasyonları yönetenler muhtemelen, Türkiye’yi biz öyle karanlık bir hale getireceğiz ki, yarattığımız korkuyla artık kimse bir şey diyemeyecek hatta hükümeti bile kendimize biat eder hale getireceğiz diye düşündüler. Ama kimseye bu davaların terör davası olduğuna inandıramadılar. Ama insanların içinde korku var, birbirleriyle irtibat kurmaya endişeleniyorlar, sahte belgelerle tutuklanıyorlar diye yazamıyorlar, telefonla konuşmuyorlar. AKP bu açıdan misyonunu tamamladı. Gülen cemaatinin emniyet ve yargıda bulunan aktif operasyonel unsurları bu operasyonlarda ciddi rol aldı. AKP de bu tasfiye operasyonların siyasi getirilerinden sonsuz ölçüde yararlandı. Şimdi de tahliyeler üzerine farklı mesajlar vermeye çalışacaktır.”

“Şık ve Şener’i tek başına tahliye etmek istemediler”
Oda TV davasının Ahmet Şık ve Nedim Şener üzerinden gelişen tepkilerle tahliye olduklarını da düşünen Musluk, “Batı kamuoyu Ahmet Şık ve Nedim Şener’in acil tahliye edilmesini istediği için hükümet onları öncelemiş olabilir. Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tek başlarına tahliyesi manidar olurdu. O yüzden biz sadece tahliye edilmesi en uygun görülmüş iki kişi olduk. Batının istedikleri tahliye edildi algısını bozmak için bizi tahliye etmiş olabilirler. Bu dava yargılanan herkesin suçsuz olduğu dava, birinin birinden daha suçlu denilmesi mümkün değildir” diyerek Ahmet Şık’ın tahliye sonrası konuşmasında da doğru bir tavır aldığını düşündüğünü belirtti.

“Artık daha fazla mücadele etmek gerekiyor”
“Bu operasyon sadece Oda TV’ye yönelik değil cemaati hedef almış gazetecilere, ‘Dokunan yanar’ mesajı oldu. Ahmet Şık’ın kitap çalışması, Nedim Şener’in Hrant Dink cinayetine ilişkin emniyet teşkilatının ihmallerini vurgulaması nedenlerdi” diyen Musluk, tutuklama nedenlerini anti demokratik yasalarda değil yaratılan yeni hukuk rejiminde aramak gerektiğini de ifade etti. Musluk, “Artık bizim daha fazla mücadele etmemiz gerekiyor. Bu hukuksuzlukları, bu karanlığın içeriklerini yargılamak gerekiyor” dedi.

“Ben kimsenin hapiste kalacağına inanmıyorum”
Davanın bir sonraki duruşması 18 Haziran’da görülecek. Yaklaşık 3 ay sonra görülecek duruşmanın seyrinin TÜBİTAK’tan gelecek dijital delillere kilitlendiğini ise Musluk, şöyle tarif ediyor: “Dava bizimle ilgisi olmayan dijital belgelere kilitlendi kaldı. Mahkeme heyetinin davayı bu yönden ele almak kolayına geldi belki. Bu belgelerin gerçek olduğunu bile kabul etsek yine de burada suç bulunmuyor. Ortalama muhakeme yeteneğine sahip bir hakim, bu belgelerin saçma sapan olduğunu bilirkişi raporu olmadan zaten anlar. 18 Haziran’a kadar TÜBİTAK raporunun çıkabileceği ve tahliyelerin olabileceğini düşünebiliriz. AKP’nin normalleşme ihtiyacına bağlı, nereye kadar götürüp bırakacak onu bilmiyoruz. Ama sonuçta ben kimsenin hapiste kalacağına inanmıyorum.”

“Tecrit koşulları çok ağır”
Son dönemlerde Mustafa Balbay’la hücrede paylaştığı tecrit koşullarından bahseden Musluk, “Tecrit koşulları ağır, iki kişiden başka kimseyi göremiyorsun. Hatta yanında kaldığın arkadaşının anlattığı çocukluk anılarını bile beş defa dinlemiş oluyorsun” diyor. Cezaevinden çıkarken vedalaşamadıklarını da ekleyen Musluk, “Ayrılırken bile kimseye veda edemedik. Hemen yan taraftaki Soner Yalçın’ın koğuşunun kapısını açtırmak istedim, ancak mazgal penceresini açtılar, tokalaşabildim. Soner Yalçın da dışarıya, 'Kalemimizi kırmadık, kırmayacağız' mesajını yolladı" diyerek anlattı.

“Hapse girmekten kimse korkmasın”
Musluk, tutuklu kaldıkları sürece çok fazla insanın destek çıktığını ve artık kendisinin de destek verenlere vefa borcu olduğunu söyleyerek, “Yazmaya devam edeceğim, sadece Oda TV’de değil başka yerlere de yazacağım. Gücüm yettiğince bu olanları anlatacağım. Başımı öne eğmemiş olmaktan mutluyum. Araştırma görevlisi olarak işime devam edeceğim” diyerek sözlerini şöyle tamamladı: “Hapse girmekten kimse korkmasın. Ülkenin, gerçeklerin onurunu, ahlakını çiğnetmek hapis yatmaktan daha kötü, karanlığa karşı mücadele edelim."

(soL - Haber Merkezi)