Mustafa Hoş: AKP ve Cemaat'in panzehiri hafıza

24, NTV ve +1'deki görevlerini haberlere dönük patron baskısıyla bırakan Mustafa Hoş, medya-siyaset ilişkilerine dair gözlemlerini “Abluka” adlı kitapta topladı. Hoş'la, “Abluka'yı”, 17 Aralık sonrasını, siyasi davaları ve medyanın halini konuştuk.

Cenk Alaçam/Doğan Ergün - soL
Bu sıralar en çok konuşulan kitaplardan biri “Abluka”. İlhan Cihaner'in evine ve ofisine yapılan baskını “Başsavcıya abluka” başlığıyla haberleştirdiği için patronaj baskısı yaşayan ve NTV haber müdürlüğü görevini bırakan Mustafa Hoş'un kitabı elden ele dolaşıyor. Son yedi yılın medya-siyaset ilişkilerini, medyadaki AKP-Cemaat ablukasını çok çarpıcı örnek ve yorumlarla aktaran Hoş'la hem kitabı hem de 17 Aralık'la birlikte nihai kırılmasını yaşayan AKP-Cemaat ilişkileri hakkında konuştuk. Bu iki gücün birlikte kurduğu yeni düzeni “NeoTürkiye” olarak tanımlayan Mustafa Hoş, aydınlık bir dönemin açılmakta olduğunu düşünüyor.

Bugün medyada AKP ve Cemaat bağlantılı ve hiçbir niteliği, özelliği olmayan insanlara çok büyük misyonlar verildiğini görüyoruz. Kitapta da anlatmışsınız, birisi Radikal'e alınıyor, diğerine TRT'de program yaptırılıyor. Sizin deyiminizle NeoTürkiye bu kadar niteliksiz bir kadroyu mu mahkum?
Türkiye medyasında vasatın tahakkümü var. Medya tamamen çapsız yeteneksiz kişilere teslim oldu. Gazetecilik yetenek ve beceri ister oysa şimdi ne kadar biat ettiği ve ne kadar çapsız olduğu en önemli kriter. Haber merkezlerinde hükümet ve Cemaat komiserleri var. Sadece haberde değil programlarda da ne kadar hükümete yaranabiliriz ne kadar cemaate yaranabiliriz kaygısı hakim. Böyle olunca da bilgi yerine daha çok manipülasyon ağır basıyor. Manipülasyon da mesleki bir suçtur… 17 Aralık’a kadar AKP-Cemaat dengesi kuruluyordu. Şimdi ya AKP ya Cemaat.

'TEK PARALEL YAPI TOKİ'

Özellikle 17 Aralık'ın medyaya yansımasıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Şu anda 17 Aralık'a ilişkin hiç haber yok. Bunların hepsi manipülasyon ve dezanformasyondur. Ya AKP manipülasyonu yapıyorlar ya da Cemaat. Eğer haber arıyorsak TOKİ'ye bakalım. Nerede TOKİ? Yok. Şimdi bütün davalar (Ergenekon, Balyoz, KCK, Fenerbahçe) sorgulanıyor. Bu davaların döndüğü yer Emniyet İstihbarat değildi sadece. Tübitak ve adli tıptan çıktı davaların en kriminolojik kararları. İrtica ile mücaadele eylem planları adli tıptan çıktı. Adli Tıp ve Tübitak’ta kim ne yaptı araştırılmıyor. Bir sürü insan içeri atıldı tamamen uydurulmuş delillerle. Mesela İrtica İle Mücadele Eylem Planı ve Erzincan Fethullah Gülen Cemaati'ni kurtarmak için uydurulmuş bir davadır. Ayrıntılarını kitapta yazdım.

Özel olarak cemaatin oraya sokuşturulması da var. Cemaat'in kendisini AKP ile eşitleme girişimi bir bakıma...
Şöyle bir şeye dönüştü, her yeri paylaşıyorlar ya, “beraber yürüdük biz bu yollarda” diye. Siyaset-din ilişkilerine baktığımızda bir körleşme yaşıyoruz aslında. Onun dışındaki alana bakınca da rant var. Asıl sorun buradan kaynaklanıyor. Rantı paylaşamıyorlar. Çok para var Türkiye'de. Kara para değil, kara para başka. Dünyanın bütün illegal parası Türkiye üzerinden dönüyor İran, Katar, Irak sermayesi. Artık paranın şehveti her şeyin önüne geçti ve ondan sonra durduramadılar ve derinleşti iş. O yüzden bu kadar sertler birbirlerine karşı. Tayyip Erdoğan'ın kolunu kanadını kırıp seçime öyle girmesini sağlama peşinde cemaat. Çünkü Tayyip Erdoğan'ı sandıksız gönderirlerse kahraman olacağını biliyorlar.

Operasyon bekleniyordu herkes tarafından ama 17 Aralık'ı bir erken adım olarak görebilir miyiz sizce?
Ben baktığımda 17 Aralık'a şahane bir film senaryosu görüyorum. Her ayrıntısına kadar düşünülmüş, ince planlanmış. Mesela en yakın tarihteki 3 Temmuz operasyonu çok kaba saba ve bodoslamaydı. Nasılsa girip dağıtırız diye küstahlıkla ve kibirle yapılmıştı. O yüzden de çok güçlü bir itaatsizlik duvarına çarptılar. 17 Aralık ise en ince noktasına kadar planlanmış, stratejik bir operasyondur. Bence paranın asıl dolaştığı yerlere de yapılmadı baskınlar. Mesela TOKİ dışarıda bırakıldı. Yine bir pazarlık vardı orada. Erdoğan Bayraktar gibi bir adam Tayyip Erdoğan'a efelenecek gücü nereden alıyor? Türkiye'de tek devlet içinde devlet var o da TOKİ. Çok büyük bir güç bu.

'HİÇ BU KADAR ALÇAKLAŞILMADI'

Siyaset-medya ilişkilerinin bu kadar doğrudan olduğu bir dönem var mıdır?
Hep vardı. Mütaraeke basınından beri medya sancılı. Bir sürü acılar yaşanmış. Ama bu kadar ayyuka çıkmış, alçaklaşmış bir dönemi yok. Gazetecilik kamu meydanında aristokrat gibi gezmektir. Küstah bir meslektir. Ben o yılları yaşadım. O yıllarda birine yakın olmak ayıptı. Lan bu mit ajanı derdin o hep yalanlardı ama bir şey konuşulunca utanırdı. Şimdi göğsünü gererek yapıyorlar.

Daha acayibi, Bakanlığın basın bültenleri var ya... Adam bakanlığa geri gönderiyor böyle yazdım rahatsız eder mi, diye. Haber merkezi toplantılarında “bu bakanı rahatsız eder yapmayalım” deniyor. Normalde suratına tükürülmesi, tükürük hokkası yapılması lazım. Ama şimdi? Adam oranın önemli adamı oluyor birilerine yakın diye. Bu kadar omurgasızlığın olduğu yerde haber çıkar mı? Çıksa çıksa oradan da halkla ilişkiler çıkar. Şu an haber dediklerimiz PR çalışmaları, Cemaat ya da AKP'nin.

Bir de yapılan başka yanlışlar var. Tutuklamalar sırasında en çok Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın öne çıkarılması, dava süreçlerini parçalama, bazılarını meşru bazılarını gayri meşru ilan etmedi mi?
Bir kulp bulundu, herkes kulpa baktı. Kimse gerisine bakmadı. Mesela Ergenekon. Birisi itiraz edince Ergenekoncu musun sorusu... Balyoz'a itiraz edene militarist misin... Fenerbahçe'ye itiraz edince şikeci misin? KCK’ya itiraz edene PKK’lı mısın deyip sindirdiler. Hayatı şerefsizlikle geçmiş adamlar bile şike üstünden kendini aklamaya çalıştı.

Odatv'de zaten şöyle bir şey var. Doğaldır yani Nedim’in ve Ahmet’in öne çıkması. İnsanlarda zaten bir duyarlılık oluşmuştu. İnsanlar büyük haksızlığa uğradılar. Mağdur olana dil, din, ırk sorulmaz. Yani bu ülkede mağdurluk bile aşındı artık. Her zalimlikten kendine mağdurluk çıkaran iki güç var bu ülkede. Kurtla bir olup kuzuyu parçaladılar sonra çobanla ağladılar. AKP de Cemaat de bunun ustasıdır. O yüzden insanları etkilemede medya sayesinde dezenformasyon becerileri var. Zulümler, vahşetler katliamlar bile ayrıldı. Mesela Roboski’de, Reyhanlı’da. Reyhanlıya bakıldığı gibi bakılmadı Roboski’ye. Ama bunun değiştiğini düşünüyorum, artık bu kadar kolay yutturamayacaklar.

Peki bu süreç nasıl devam eder sizce?
İki taraftan birisi bitmeden bu iş bitmez. Tayyip Erdoğan’ın evine ulaştığı için iş, öfkesini kimse durduramaz. Tayyip Erdoğan'da öfke kontrolü yok, oğluna uzanan bir şeyi affetmez. Bunlar bir daha birbirlerine sırtını dönemeyecek. Yargı ve Emniyet gladyolar dahil kontrgerillanın en yoğun olduğu yıllar da dahi böyle deşifre olmamıştı. Yargı ve Emniyet'teki bu deşifre Türkiye’nin hayrınadır.

Bu ülkede çok haksızlıklar yapıldı. Sokaklarda insanlar infaz edildi. Türkan Saylan’ı sabah 5'te baskın yapıp götürdüler. Kuddusi Okkır’ı göz göre göre öldürdüler. Gezi'de gencecik çocukları katlettiler. Ama şimdi bunu yapamazlar. Polyannacılık yapmaya çalışmıyorum ama görünen de önemli.
Tayyip Erdoğan’ın “inlerine gireceğiz” sözünü önemsiyorum çünkü inini bilen tek onlar. Cemaat'i bitiremezler Türkiye’de ama kendi sınırlarına çekmek bile önemlidir. Türkiye tarihinde olmadığı kadar ağır ameliyat geçirdi ama bundan sonrası daha aydınlık olacaktır. Daha karanlığı olamaz yani.

EN PESPAYESİ KENDİNİ ELE VERDİ

“Abluka”nın gördüğü ilgi hakkında ne düşünüyorsunuz?
11'inci baskıyı yaptı. “Abluka”nın çok satıyor olmasından daha önemli olan içeriğinin dolaşımda olması. Bir sürü omurgasızın maskesinin düşmesi daha da önemli. Yani bu adamların çocuklarına, “senin baban/annen şerefsizdi” denmezse düzelmez bu iş. Mesela Merdan Yanardağ haksız hukuksuz bir şekilde hapse giriyor. Onların çocuğu özel okullarda okuyor, bilmem ne yapıyor, Merdan Yanardağ içeride. Merdan iyi bir gazetecidir, iyi bir entelektüeldir ve bu ülkenin aydın ismidir. Haksızlık değil mi bu şimdi? Buna isyan etmemek mümkün değil, etmeyenin de insanlığından şüphe etmek lazım.

Kitabın zamanlaması manidar?
22 Aralık’a kadar olanları yazabildim. Daha yazacak çok şey var. Sadece ben değil vicdani bir yerde duran herkes yazmalı. NeoTürkiye bir zehirdir ve bu zehrin tek panzehiri hafızadır. O yüzden hiçbir şey unutulmamalı unutturulmamalı..

Tepkiler nasıl? Adı geçenlerin tepkisi ulaştı mı size?
Omurgasızlığı deşifre olan, en pespaye olanı kendini ele verdi. Twitter’dan isim vermeden utanmadan yalan yanlış bir şeyler yazdı. İsim veremeyecek kadar korkak. Bırak gazeteciliği bunlar delikanlı bile değil. Niye bu kadar panikledi. Çünkü omurgasızlığı iki yüzlülüğü ortaya çıktı. Dün askere ya da ulusalcı çevreye yaltaklanıp “bunlar irticacı” haberleri yapıyordu, şimdi Pensilvanya’da el etek öpüp cemaat taşeronluğu yapıyor. Rant için annesinin başörtüsünü bile kullanacak kadar alçaklaşmış birinin hâlâ ekranlarda olması bu ülkenin utancıdır. “Kovuldu, iktidarla iş yaptı şimdi onları sattı” diyor. Ben kovulmadım. Hoş kovulsam ne çıkar. Biat edeceğine kovulmak da onurdur. Ama ben 7 yıl önce hem de en güçlü ve kudretli konumdayken istifa ettim. Bu gerçeği herkes biliyorken bunu bile çarpıtıyor. Bu kadar net çıplak gerçeği bile çarpıtan biri başka haberler için neler yapmaz. Ben sır ifşa etmiyorum. En tepe noktalarda görev almış biriyim. Bildiğim çok şey var. Ama benim derdim kişisel bir nefret ya da intikam değil ki. Ben mesleğimi koruyorum. Abluka medya omurgasızlığının dokümanter bir belgesidir. “Abluka”yı okuyan ve medyada olan herkes kimin ne olduğunu biliyor. Bundan sonrası iyi ile kötünün, gazeteci ile yavşakların kavgasıdır.

FENERBAHÇE'YE İKİ GÜÇ BİRLİKTE SALDIRDI

Niye bir kırılma olarak görüyorsunuz 3 Temmuz'u?
Çok büyük bir kırılmaydı. Çok önemli bir sivil itaatsizliktir 3 Temmuz süreci. Fenerbahçe kadar büyüktür 3 Temmuz direnişi. İlk günden beri sürekli içindeyim, sokakta ve eylemlerde. Bütün iddaanameyi okudum. Bu kadar davasına hakim olduğum başka bir dosya çok azdır. Şu an AKP-Cemaat'in birbirine saldırılarına baktığımızda Fenerbahçe'yi daha iyi anlıyoruz. Bu iki güç birden her şeyiyle saldırdı Fenerbahçe'ye. 12 Mayıs'taki polis provokasyonunda ölüm olmaması tamamen bir şanstır.

Peki neden Fenerbahçe?
Bunun bir sürü nedeni var. Tek bir şeye bakınca yanılıyoruz. Fenerbahçe olmasının nedeni bir rant tarafı var. İkincisi biat tarafı var. Üçüncüsü de Fenerbahçe'nin kökü. Fenerbahçe Cumhuriyet'le özleşmiş bir kulüptür, tüzüğünde cumhuriyetin temel ilkelerini savunmak diye bir madde var. Bu ulusalcılık refleksine de denk gelse başka anlamları da var. Fenerbahçe'yi ulusalcılığa da mahkum edemezsin sadece. Bütün statlarda Zaman gazetesi reklamları vardır, bir tek Kadıköy'de yoktur. Sırf bunun için bile operasyonu yapabilirlerdi. Sadece bunun için operasyon yapabilecek bir kibre sahiplerdi.

Niye Fenerbahçe çünkü en güçlü diz çökünce herkes teslim olur. Hep bu yolu denediler zaten. Sadakayla zaten çoğu kulübü teslim aldılar. Bu iktidarın en önemli biat silahlarından biri sadakadır. Fenerbahçe’ye stat sadakası da tutmazdı çünkü kendi stadını kendi yaptı. Fenerbahçe'de diğer takımlarda olmayan başka bir güç var. TOMA'ya kafa atan doktor, gaz bombasına atlayan mühendis, patron, işçi, su tesisatçısı, pazarlamacısı, gazetecisi, yöneticisi herkes bir arada. Mesela bütün bu dinamiklerin ortak direnişi Türkiye tarihinde yoktur. Hep sınıfsal direnişler olmuştur. Fenerbahçe'ye yaklaşık olan Gezi'dir biraz. Hem AKP hem de Cemaat kendi içerilerinde en büyük tartışmalarında Fenerbahçe vardır. Vurup da yıkamadıkları tek yerdir Fenerbahçe.

Erdoğan'ın 3 Temmuz'da rota değiştirmesi de direniş ile mi alakalı?
Kesinlikle oy kaygısıyla. Operasyonun başlangıcında var nitekim. Bu operasyon Erdoğan'a rağmen yapılmış bir operasyon değil. AKP siyasi maliyetini gördü.

En çok nerede korkuyorlar? Senin, benim direnişi umurunda değil ama Manisaspor maçında o kadar çok türbanlıyı, başörtülüyü bir arada isyan ederken gördü ki panikledi. Yüzde 50 diyor ya. O kendisinden olan yüzde 50'yi kendi karşısında görünce panikliyorlar. Fenerbahçe için direnişin dönüm noktasıdır Manisa maçı. Müthişti o tablo. Binlerce kadın taraftarın maçla ilgisi yoktu. Kadın itaatsizliği üzerine de en özel örneklerdendir. Maç izlemiyorlardı, isyan ediyorlardı. FB tribünü başka statlardaki tribünlere benzemiyor. 3 Temmuz’dan beri çok şey değişti. Ultraslan, Çarşı gibi değil. GFB bile artık statta olanlara müdahil olmuyor. Mesela Kayseri maçında Türkiye'nin hiçbir yerinde görülmeyecek anlar vardı. Bütün stat Vamos Bien bestesi Ali İsmail marşını söylüyor, ben Ali İsmail'in ikinci dizesinde kadar bile dinleyemem. Çünkü çok etkiliyor beni o çocuğun ölümü. Bütün stat söylüyor ve bütün tüylerim ayağa kalktı noluyor lan diye. Yanımdakine sordum Ali İsmail mi söyleniyor diye. Etrafımda herkes gözyaşları içinde Ali İsmail marşını söylüyordu. Bütün stat “her yer rüşvet her yer yolsuzluk”ve “Hırsız Tayyip Erdoğan” diye bağırıyordu. Cemaat aleyhine de tezahüratlar vardı.

BU TUTTU, ŞU PİŞİRDİ...

Yargıtay'ın cezaları onaması kararının zamanlaması 'manidar' olarak yorumlandı. Bu kararla ne amaçlanıyor olabilir?
Yargıtay bu ülkede hukuk ve adalet olmadığını bir kez daha gösterdi. Polis fezlekesini olduğu gibi onadı. Yani Yargıtay diyor ki, “Önce suçlu yarat sonra delil uydur. NeoTürkiye benim için evrensel hukuk normlarından da insan haklarından da önemlidir”. Yargıtay sadece sistemin sesi olduğunu gösterdi. Telefon dinlemelerine dayandırılan davada (ki bu dinlemeler 6222 sayılı yasanın Nisan 2011’de çıktığı göz önüne alınırsa yasadışıdır) tamamen siyasi bir karar verilmiştir. AKP’nin göz yumduğu cemaatin sürek avı yaptığı davada Yargıtay da son ateşi etti. Erdoğan-Gülen taht oyununun kirli savaşına Fenerbahçe’yi cephe yapmak istiyorlar. Cemaat AKP’ye karşı kışkırtmak istiyor AKP cemaate karşı. Ülkenin hali ortada. Bu davada hukuk yok adalet yok.

Bu kararda hangi odaklar etkili olmuştur?
3 Temmuz dava sürecini kısaca bir özetini yapayım ne olduğu zaten net bir şekilde görünür. Soruşturmayı devlet içinde çete olmakla suçlanıp görevden alınan Polis şefi (Nazmi Ardıç) ve Savcı (Zekeriya Öz) yürüttü. Mahkumiyeti paralel güç olduğu gerekçesiyle kapatılan Özel Yetkili Mahkeme (ÖYM) verdi. Yargıtay imamlarının karar için Pensilvanya’ya danıştığını eski Adalet Bakanı’nın (Mehmet Ali Şahin) açıkladığı Yargıtay da Fenerbahçe’nin suç örgütü olduğunu onadı. Bütün bunlar olurken de Başbakan Erdoğan seyirci kaldı. Fenerbahçe davasında da diğer tüm tartışmalı davalarda olduğu gibi önce suçlu yarat sonra delil uydur, gizli tanık açık iftira, polis/savcı/medya şeytan üçgeni var.