Mümtazer Türköne katilleri çok özlemiş olmalı

Zaman gazetesi yazarı ve eski ülkücülerden Mümtaz’er Türköne, bugün yayınlanan yazısında 7 TİP’li gencin katillerinin tahliyesini savundu ve “eşitlik sağlandı” dedi.

Mümtaz’er Türköne, “Katiller” başlıklı yazısında, AKP’nin yargı düzenlemesiyle tahliye edilen 7 TİP’li gencin katillerini savunarak, şiddetin sol tarafından yaratıldığını, sağın ise kendini savunmak kaygısıyla şiddete başvurduğunu, son tahliyeler ile eşitliğin sağlandığını ve 12 Eylül öncesi defterinin kapandığını iddia etti.

Geçmişin “meşhur” ülkücülerinden biri olarak Türköne’nin, yazdıklarının gerçeği yansıtmadığını, en iyimser sözcükle “yanlış bilgi” sunduğunu bilmiyor olması pek mümkün değil. Dolayısıyla, ya kendisini kara cahil bir meczup ya da bildiklerini kasıtlı olarak çarpıtan ve kamuoyuna doğru olmayan bir biçimde sunan bir “misyon adamı” sayabiliriz.

Yani, kısaca yalancı da diyebiliriz. Bu sözün Türköne tarafından önemsenmeyeceği ise açıktır, çünkü o da yalan söylediğini bilmektedir ve ferah ferah yalan söyleyebildiği için de çok mutludur.

Solun sistematik şiddetine karşı sağın masumiyeti
Türköne, 12 Eylül öncesi tırmanan ve başta devrimciler ve işçiler olmak üzere, aydınları, sanatçıları, akademisyenleri ve siyasetçileri hedef alan saldırıların, sol tarafından başlatıldığını iddia ediyor. Buna göre, sol, zaten sistematik olarak inceltilmiş bir şiddet bilincine sahip olduğu için “devrimci şiddet” uygulamayı bir politik mücadele biçimi olarak seçmiş sağ ise kendini korumak ve güvenliğini sağlamak için şiddete “mecbur” kalmıştır.

Bir yalancıdan kanıt istemek fazla naiflik olacaktır elbette. Bunu bildiği için olsa gerek, Türköne de solun ne zaman şiddet kullanmaya başladığını, hangi amaçlar ve kaygıların buna neden olduğunu ve sol içerisinde kocaman bir kesimin tarih boyunca hiç şiddet uygulamamış, şiddete karşı çıkmış olduğunu söylemiyor. Ya da devletin imkanlarıyla ve cesaretlendirmesiyle, Amerikan gizli servisinin işbirliği ve takviyesiyle üniversitelerde öğrencilere, sendikalarda sendikacılara, sokaklarda işçilere saldıran faşistlerin, ne tür bir korunma ve güvenlik kaygısı taşıdıklarından da söz etmiyor.

Çünkü Türköne, öyle orta malı kanıtlarla, herkesin yapabileceği kıyaslamalarla, hele hele tekil tarihsel olguları tanık göstermekle uğraşacak kişi değildir. Koskoca bir profesörün daha yüksek perdeden, her faninin künhüne eremeyeceği bir azametle, yani “teorik” konuşması beklenir. İşte Türköne de öyle yapıyor ve şiddeti solcuların başlattığını derin bir teorik kanıtla göstermiş oluyor: “Marx'ın ‘Zor, tarihin ebesidir’ sözü, şiddet yöntemleri, yani cinayetlerle sosyalist düzene geçişin ilham kaynağı olmuştu”.

Türköne’den zor ve ebelik hakkında ifşaat
Türköne’nin zor anladığını biliyorduk, ama zor’dan ne anladığını da böylece öğrenmiş olduk. Zira insan toplumlarının tarihsel ilerleyişi ve tarihin insan tarafından yönlendirilmesini ifade eden sözleri, basit ve gündelik bir şiddet eylemine indirgemiş oluyor. Marx’ın toplumsal yapının değişmesinde insan iradesinin yerine işaret eden sözleri, bir silahlı çatışma ya da cinayet masalı havasına büründürülüyor. Daha açık bir deyişle, Türköne’ye göre, tarihin ebesi olan zor, elinde silahla bir köşe başında bekleyen kiralık katil tipinde bir figür oluyor.

Dolayısıyla, tarihin ebesi Red Kit olabileceği gibi, James Bond da olabilir, Karındeşen Jack de. Ya da sevdiği kızın kafasını kesen zengin çocuğu da olabilir, okul tarayan Norveç’li psikopat da. Türköne’yi sevindirir mi bilemeyiz ama, kendi mantığı gereği, Haluk Kırcı da olabilir tarihin ebesi. Görüldüğü gibi, Türköne’nin “ebe” ile ilişkisi “zor” sorular içeriyor.

Türköne, hızını alamayıp şiddetin sol tarafından yaratıldığını ve uygulandığını, sonrasında ise PKK tarafından devralınan bir yöntem olduğunu da eklemeyi de ihmal etmiyor. Faşistler bu tabloda nerede diye merak ederken, çok şükür, onu da açıklıyor Türköne: kendilerini savunmak için silahlanan ülkücüleri devlet içindeki karanlık güçler kullanmış.

“Çok korkuyorum reis”
Meğerse 12 Eylül öncesi üniversite kütüphanelerinde ders çalışan, yurtlarında müzik dinleyen veya ocaklarda satranç oynayan ülkücü gençler, solcuların saldırılarından korkup kendilerini korumaya karar vermişler. Daha önce de devletle hiçbir bağları olmadığı için, devlet bunları kullanmaya kalktığında da kolayca kandırılmışlar. Maraş’ta ya da Çorum’da örneğin, ülkücüler aslında alevi yurttaşlara ve devrimcilere şaka yapacaklarını sanıyormuş, ama meğerse katliam yapmışlar. Tabi kandırıldıkları için.

İşte Türköne’ye göre, bu korkuyla harekete geçen ve kandırılarak adam öldürtülen ülkücülerin “trajedi”sindeki son sayfalardan biri, 7 TİP’li gencin vahşice öldürülmesiymiş. Türköne için bütün bu yaşananlar yeterince açık devlet solcuların saldırılarından korkan ülkücüleri kullandı. Asıl açıklanmaya muhtaç olan ise, 12 Eylül öncesinin “tezgahı” olan bu olaylarda, hesabın neden bu kadar geç kapandığı?

Cevap ise şu: Türköne’ye göre ülkücü katiller ile devrimciler aynı fiili işledikleri halde ayrı ceza maddelerinden yargılanmışlar. Bu nedenle, AKP’nin yargı paketinden çıkan kararlarla, katillerin bir anda tahliye edilmesini, “eşitliğin sağlanması” olarak yorumluyor Türköne. Türköne için hesabın kapanması ise, eli kanlı katiller sokaklara salınırken, devrimcilerin, öğrencilerin, aydınların ve sendikacıların hapislere tıkılması demek oluyor.

Özeleştiri teranesi
Tipik bir Türkiye sağcısı olarak Türköne, kabak tadı veren “solcular da özeleştiri yapsın" sözleriyle bitiriyor yazısını. Yani Türkiye siyasal yaşamına şiddeti ithal eden solcular, bu fırsatı değerlendirip özeleştiri yapmalıymış. Çünkü Türköne’ye göre sağ şiddetin bir anlamı ve karşılığı yok, oysa sol inceltilmiş bir teknikle şiddeti yaşatıyor. Farkında mıdır bilinmez ama, Türköne aslında çok savunduğu ülkücülerin katil olduklarını itiraf etmiş oluyor. Yani hiçbir anlam ve karşılığı olmayan, hiçbir politik-etik kaygıyla ve insani amaçla inceltilmemiş, kaba, cani ve ilkel bir şiddetin sağa ait olduğunu ağzından kaçırıyor.

‘Adam öldürmek cinayet, adam öldüren de katildir. Solun tamamı bu hükmün altına kayıtsız şartsız imza koyabilir mi?’ diye bitiriyor Türköne yazısını. Oysa sol, neyin altına imza koyacağını ezberlediği üç dört kelime ile profesörlük yapanlara sormayacaktır. Üstelik AKP’nin dışarı salıverdikleri solcular değil de, ülkücü katiller oldukları için, bu sorunun muhatabının da aynı kişiler olması gerekir.

Hatırlatmaya gerek yok herhalde, şimdiye kadar, tahliye edilenlerin böyle bir özeleştiri de bulunduklarına dair bir beyana rastlamadık. Kim bilir, belki özlem gidermek için sarıldıklarında, Türköne’nin kulağına fısıldamışlardır. Ne de olsa eski arkadaşları…

Can Soyer (soL)