Mahkeme "Kanıt bulamadık ama bizce böyle" dedi, hapis verdi!

Gazeteci Necati Abay hakkında 18 yıl 9 ay hapis cezası kararı çıktı. Aynı zamanda Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu sözcüsü olan Abay'la hakkında çıkan kararın trajikomik gerekçesini ve basın üzerindeki baskıları konuştuk.

soL: Hemen sizin davanızla başlayalım. Geçtiğimiz günlerde 18 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldınız. Ne zaman açılmıştı dava, süreç nasıl gelişti?
Necati Abay: Evet, nitekim kısa süre sonra, 13 Nisan 2003 tarihinde Kadıköy’deki evimden bilgisayarımla birlikte gözaltına alındım. İstanbul Terörle Mücadele Şubesi’nde “bombalama eylemlerinin sorumlusu” olmakla suçlandım. Anlaşılan tutuklattırma kararı verilmişti. Suçlamaları reddettim, emniyet yetkilisine bunun üçünü sınıf bir komplo olduğu yanıtını verdim. 4 günlük gözaltıdan sonra savcılığa ve tutuklama istemiyle Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) sorgu hakimliğine çıkarıldım. Sorgu hakimi, bombalama eylemlerinin koordinatörü olduğum iddiasını ciddiye almadı ve serbest bırakıldım.

TEK DELİL POLİSİN SOKUŞTURDUĞU 4 SATIRLIK İFADE

Komplo 4 günde açığa çıktı diye sevinmiştim. Sevincim kısa sürdü. Birkaç saat sonra, aynı gün savcılığın yaptığı itiraz üzerine tutuklanarak Tekirdağ F Tipi Cezaevine konuldum. İddianamede müebbet hapis istemiyle yargılanmam isteniyordu. Delil diye gösterdikleri tek belge, hayatımda hiç görmediğim tanımadığım Ali Gül Alkaya adlı şahsın ifadesine sokuşturulan 4 satırdan ibaret “bombalama eylemleri yapan hücrelerin sorumlusu” olduğum iddiasıydı. Ali Gül Alkaya, savcılık, sorgu hakimliği ve mahkeme süreçlerinde emniyetteki ifadesinin kendisine ait olmadığı, polisin yazdığını ve kendisine işkence altında zorla imzalatıldığını açıklamıştı.

İlk duruşmam 6 ay sonra 3 Ekim 2003 tarihinde 4 Nolu DGM’de yapıldı. Savunmamı yaptıktan sonra mahkeme heyeti beni tutuksuz yargılanmak üzere serbest bıraktı. Müebbet hapist istemiyle yargılanmama rağmen ilk duruşmada serbest bırakılmamı, polis komplosunun 6 ay sonra da olsa açığa çıktığını düşünerek sevinmiştim. Ama yanılmışım. Dava 8 yıl sürdü ve 4 Mayıs 2011 tarihinde yapılan karar duruşmasında Beşiktaş 12 Nolu Ağır Ceza Mahkemesi heyeti bana 18 yıl 9 ay hapis cezası verdi.

KANIT YOK AMA KANAAT VAR!

soL: Ve bu 8 yıl sonra verilen hapis kararında trajikomik bir dava gerekçesi söz konusu. Mahkeme kısaca "Eylemlerle doğrudan bağlantısını bulamadık ama, bizde örgüt üyesi olduğuna dair kanaat oluştu" dedi sizin için.
Necati Abay: Mahkeme kararının skandal bir karar olduğunu düşünüyorum ve bu kararla, özel yetkili Ağır Ceza Mahkemelerinin çok daha fazla tartışılacağını inanıyorum. Dahası Özel yetkili Ağır Ceza Mahkemelerinin DGM’leri aratır hale geldiğini düşünüyorum.

12. Ağır Ceza Mahkemesi, benimle ilgili bir paragraflık kararında aynen şunu söylüyor: “Sanık Necati Abay’ın yasadışı MLKP örgütünün emir ve kumandaya haiz üyesi olduğu konusunda tam bir kanaat oluşmuş ise de dosya kapsamında işlenen eylemlerle doğrudan bağlantısı ve iştiraki tespit edilemediği anlaşıldığından sanığın eyleminin 765 sayılı TCK’nın 168/1. Maddesi kapsamında kaldığı...18 sene 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına...”

Kararda bana verilen cezanın kanıta dayalı değil kanaate dayalı olduğu açıkça görülüyor ve dolayısıyla bu kararın hukuki değil siyasi bir karar olduğunu düşünüyorum. Sorunuzda belirttiğiniz gibi trajikomik bir gerekçe. Benim şahsımda düşünce ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, Atılım gazetesi ve sözcülüğünü yaptığım Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu cezalandırılmış oldu. Bu hukuksuz kararın Yargıtay'dan döneceğine inanıyorum, inanmak istiyorum.

"ŞIK VE ŞENER TUTUKLANINCA FARK ETTİLER"

soL: Aynı zamanda Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu sözcüsüsünüz. Ne zaman kurulmuştu platform? Son tutuklamalarla birlikte gündeme geldi ama, eskiden platforma pek ilgi gösterilmiyordu galiba?
Necati Abay: Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu’nun kuruluş çalışmaları 3 Ekim 2003 tarihinde cezaevinden çıktıktan sonra başladı. Çünkü sosyalist basın ve Kürt basınında çalışan gazetecilerin gördüğü baskılar, gözaltı ve tutuklamalar, hapis cezaları Basın Konseyi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti dahil basın örgütleri tarafından sessizlikle izleniyordu. Ana akım medya da sessizlikle izliyordu, kayıtsız kalıyordu. Baskı gören düzen muhalifi devrimci, sosyalist gazeteciler sahipsizdi.

Düzen muhalifi gazetecilerin sorunlarını basının ve kamuoyunun dikkatini çekmek, düşünce ve ifade özgürlüğünü, basın özgürlüğünü, halkın haber alma hakkını sahiplenmek için Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu’nu Şubat 2004’te kurduk. Kuruluşundan bu yana platformun sözcülüğünü yapmaktayım. 8 yıldır dile getirdiğimiz gerçekler, Ahmet Şık ve Nedim Şener’in de polis komplosuyla tutuklanmasıyla birlikte sağır sultanın bile duyacağı noktaya geldi. Ana akım medya ve basın örgütleri nihayet Türkiye’de tutuklu gazeteciler olduğu gerçeğini kabul etmek zorunda kaldılar. Oysa Eylül 2006’da Atılım gazetesi genel yayın yönetmeni İbrahim Çiçek ve yayın koordinatörü Sedat Şenoğlu komployla tutuklanmıştı. Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu’nun dışındaki basın örgütleri yine sessiz kalmışlardı. Bu arkadaşlarımız 5 yıldır tutuklu bulunuyor. 5 yıllık tutukluluk hali (daha ne kadar süreceği belirsiz) Ağır Ceza Mahkemelerin uzun tutukluluk uygulamasının da tipik örneğidir.
Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu’nun 8 yıldır dile getirdiği gerçekler, bugün genel kabul görüyor.

soL: Basın, özellikle de devrimci basın üzerindeki baskılar eskiden beri sürüyor, fakat AKP döneminde basının üzerindeki baskının birtakım farklılıkları olduğunu söylemek mümkün mü? Sansür artık hayatımızın her alanında sanki...
Necati Abay: AKP döneminde basının üzerindeki baskıların daha da arttığını söyleyebiliriz. Dahası ilk kez AKP hükümeti döneminde Türkiye, tutuklu gazeteci sayısı bakımından dünya birincisi haline geldi. 12’si imtiyaz sahibi ve yazı işleri müdürü olmak üzere 59 gazeteci cezaevlerinde tutuklu bulunmaktadır. Saldırıların odağında devrimci, sosyalist basın ile Kürt basınının bulunduğunu da belirtmeliyim. Sosyalist basından 23, Kürt basınından 25 gazeteci halen cezaevindedir. Ahmet Şık, Nedim Şener, Soner Yalçın dahil 9 gazeteci de Ergenekon davasından tutukludur.

Bir hususu daha belirteyim benim davamda da görüldüğü gibi, İbrahim Çiçek, Sedat Şenoğlu, Vedat Kurşun, Ahmet Şık ve Nedim Şener davalarında da görüldüğü gibi düzen muhalifi gazeteciler, gazeteci kimlikleri nedeniyle değil, komplolarla, asılsız iddialarla, Terörle Mücadele Yasası gereğince terör örgütü üyesi, yöneticisi veya propagandasını yapmakla yargılanıyorlar. Hileli bir yöntem uygulanıyor yani.

"UMARIM DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ GİBİ ÖDÜLLER VERİLMESİ SON BULUR"

soL: Son gazeteci tutuklamaları ülkenin gündemini sarstı. Basın emekçilerinin tavrı nasıldı, nasıl bir sınav verdiklerini düşünüyorsunuz? 6. Sizce bundan sonraki süreçte nasıl tavır alınmalı?
Necati Abay: Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklanması gazeciler üzerindeki tedirginliği daha da artırdı. Saldırıların sadece devrimci, sosyalist basın emekçilerine yönelik olmadığı görüldü. Merkez medyada çalışıyor olmanın da pek güvenceli olmadığı görüldü. Düzen muhalifi devrimci, sosyalist basın emekçilerinin uğradığı saldırılar karşısında sessiz kalmanın çözüm olmadığı görüldü. Ve basın emekçileri kitlesel olarak tepki gösterdi, basın örgütleri de ciddi tepki gösterdi. Bu anlamda geç kalmış bir girişim olsa da Gazetecilere Özgürlük Platformu’nun 2010 Ağustosu'nda kurulmasını da olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyorum.

Umut ediyorum ki gazeteciler ve gazeteci örgütleri devrimci, sosyalist basın emekçileriyle, tutuklu gazetecilerin tümüyle dayanışmayı büyütürler. Düşünce ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü için yürütülen mücadeleyi büyütme çabası içerisinde olmalarını diliyorum. Devrimci, sosyalist gazetecilere “üvey evlat” muamelesinde bulunmayacaklarına inanmak istiyorum.

9 Mayıs'ta İHD İstanbul Şubesi’de “Ayşenur Zarakolu Düşünce Özgürlüğü Ödülü” töreni yapıldı. Bu yılki ödül bana, Radikal gazetesinden İsmail Saymaz’a, 138 yıl ceza alan Azadiya Welat gazetesi eski sahibi ve yazı işleri müdürü Emine Demir’e verildi. Ödül töreninde yaptığımı konuşmada “düşünce özgürlüğü ödülü” gibi ödüllerin verilmeyeceği bir ülke dilediğimi belirtmiştim. Umarım özgürlük ve demokrasi, sosyalizm bu topraklarda yaşam bulur ve düşünce özgürlüğü ödülü gibi ödüller verilmesi de son bulur.

(soL - Haber Merkezi)