Deprem İslamcıların gerçek yüzünü ortaya çıkardı

Van’da yaşanan deprem, gericiler için “Allah’ın hikmetleri”ni hatırlatma vesilesi oldu. Radikalinden ılımlısına tüm İslamcılar, depremi “ilahi ikaz” olarak niteledi.

Van depremi sosyal medyadaki faşist-ırkçı söylemler, televizyon sunucularının hezeyan açıklamaları, yardım ulaştırılmayan köyler, nerede olduğu belli olmayan çadırlarla Türkiye’nin utanç verici tablosunu gözler önüne serdi. Gericiler de bu tabloda, “hikmet”e işaret eden sözleriyle yerini aldı. Pek çok İslamcı isim depremi “ilahi ikaz” olarak değerlendirdi. Kimi “ilahi ikaz” ile kardeşlik mesajı verildiğini söyledi, kimi de Allah’ın kâinatın kendisinin mülkü olduğunu hatırlattığını…

Yeni Asya’dan kan donduran karikatüre kan donduran açıklama
Depremin ertesi günü, Nur cemaatinin Mehmet Kutlular'ın başını çektiği kolunun gazetesi olan Yeni Asya'da İbrahim Özdabak imzalı bir karikatüre yer verilmişti. Söz konusu karikatürde, Van’ın Türkiye haritasından koptuğu resmedilmişti ve üzerinde de ‘ilahi ikaz’ yazıyordu. Karikatürün geniş yankı bulması ve eleştirilmesi üzerine Yeni Asya’dan konuyla ilgili açıklama geldi. Açıklamada Mehmet Kutlular’ın 17 Ağustos depremini de ‘ilahi ikaz’ olarak nitelediği ve bu sebeple hapis cezasına çarptırıldığı, buna rağmen kendilerinin “gerçekleri söylemekten yılmadığı” belirtildi. Depremde masum insanların öldüğü eleştirisine ise bu kişilerin şehit olduğu, mal kayıplarının da sadaka yerine geçtiği iddialarıyla yanıt verildi.

Yenişafak yazarı Resul Tosun: Tabii ki ikazdır
Yenişafak Gazetesi yazarlarından Resul Tosun da 26 Ekim tarihli yazısında depremin “ilahi ikaz” olduğunu savundu. Tosun, ‘Tabii ki ilahi ikaz’ başlıklı yazısında, depremin “ilahi ikaz” olduğunu bakın nasıl açıklıyor:

“Depremi engelleyecek bir tedbir yok. İnsanlık sahip olduğu ileri teknoloji ile de depreme engel olamıyor.

İnsanın bilgisinin ve gücünün erişemediği gerçekler var.

O gerçekleri evirip çeviren bir güç var.

Onun izni olmadan yaprak kımıldamadığına göre, deprem de onun izniyle titriyor.

Musibet olduğu kadar hakimler hakiminin uyarısını da beraberinde taşıyor.”

'Akil adam' Hüseyin Gülerce de 'ilahi ikaz' dedi
Zaman Gazetesi yazarı ve Fettullah Gülen’in Türkiye sözcüsü Hüseyin Gülerce de 26 Ekim tarihli köşe yazısında Van depreminin ilahi ikaz olduğunu, zamanlamasına kafa yorulursa anlaşılacağını iddia etti:

"Van ve Erciş'i vuran deprem, müminler açısından İlahî bir ikazdır. O'ndan habersiz hiçbir şey olmuyor. Kıtaları kaydıran da O, fay hatlarında enerji biriktiren de O. Tabiata kanunları koyan da O. Kanunları bir kenara koyup, mucizeleri yapan da O. Bu bizim inancımız. O zaman, koskoca bir depremin zamanlamasına kafa yormamız gerekmez mi?"

Gülen Cemaati’nin Kürtleri “inanç” temelli kuşatma siyasetini, deprem vesilesiyle yeniden üreten Gülerce, Türk ve Kürt halklarını bir arada tutan şeyin ortak inançlar olduğunu söyledi:

"İlahi ikaz, Allahualem, bizim kardeşliğimizle ilgili. Çünkü bu topraklarda ısrarla ve haince bir Türk-Kürt çatışması ile kardeşliğimiz, birliğimiz, dirliğimiz hedef alındı. Gönüllerimizi bir arada tutan sadece inancımız, ortak değerlerimiz kaldı. O değerlerden kopartılan yeni nesiller eliyle sağlam zeminlerden, çürük zeminlere çekiliyoruz."

Zaman, depremi Gülen cemaatinden ilahiyatçılara sordu
Zaman Gazetesi dünkü Cuma ekinde iki ilahiyatçının Van depremiyle ilgili görüşlerine yer verdi. Bu ilahiyatçılardan biri Fettullah Gülen cemaatinin yayın organlarından biri olan Yeni Ümit Dergisi’nin genel yayın koordinatörü Ergun Çapan, diğeri de Abdulkadir Aksu’nun babasından “Muzaffer ağabey” diye söz eden, bir süre Fettullah Gülen’le ev arkadaşlığı da yapmış olan Prof. Dr. Suat Yıldırım.

Haberi hazırlayan Aslıhan Köşşekoğlu “İlahiyatçılar, her şeyin Allah'ın elinde olduğu ve kadere inancımızın pekişmesi gerektiğini vurguluyor. ‘Neden benim başıma geldi, keşke çocuğumu oraya göndermeseydim’ gibi sözlerden özellikle kaçınmalıyız. Çünkü depremi meydana getiren, Allah'ın takdiri ve hükmü, kaçınmak mümkün değil.” diyor. Daha sonra ‘deprem ilahi bir ikaz veya ceza mıdır?’ diye soruyor. Prof. Dr. Suat Yıldırım ise bu soruyu şöyle yanıtlıyor:

“Bu tarz olaylarla Rabbimiz bize şu gerçeği hatırlatmak ister: Bu kâinat benim mülkümdür. Onu yarattığım gibi, orada dilediğim şeyi yapmak da benim hakkımdır. Belirli bir süre içinde imtihan için size tahsis etmem, sizi aldatmasın."

Haberi hazırlayan Köşşekoğlu’nun “deprem için doğa olayı gibi ifadeler kullanmak sakıncalı mı?” sorusunu ise Yeni Ümit Dergisi genel yayın koordinatörü Ergun Çapan yanıtlıyor. Çapan “depremi değerlendirirken, olup-bitenleri sırf sebeplere veya tabiata bağlayarak izah etmenin yanlış olduğunu” söylüyor. Bu bakış açısının “inanan bir insan açısından ne kadar mantıksız olduğunu” ise şu şekilde açıklıyor:

"Bu durum silahtan çıkan merminin bir şahsa isabet etmesini, 'Namlunun ucundan mermi şöyle çıktı, şu hızla gitti, falana isabet etti.' diye yorumlayarak, tetiğe basandan hiç bahsetmemeye benzer. Bütün bunlar ve daha sayılabilecek pek çok olay her şeyi yaratan ve yöneten bir Yüce Kudret'i göstermektedir."

Dilipak’a göre deprem PKK’nin önünü kesmek için zuhur etti!
Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak da Van depremine ilahi anlamlar yükleyenlerden. Dilipak kendisinin depremde gördüğü hikmeti herkesin görebilmesi için köşesini ‘”Kan kardeşi” olduk!’ ve ‘Deprem ve…’ başlıklı yazılara ayırdı. 25 Ekim tarihli ‘“Kan kardeşi” olduk!’ yazısında “Sahi Hz. Lut kavmi, Hz. Nuh kavmi, Hz. Salih kavminin başına gelenlerin sebebleri neydi? İsrailoğulları niye ilahi ikaza muhatap oldular?” diye soran Dilipak en büyük depremin kıyamet günü olduğunu da eklemeyi unutmadı. Allah’ın cahil ve zalim topluluklara hidayet nasib etmediğini fakat sonucun iyi olduğunu söyledi: “Sonuç, ders aldığımızı gösteriyor.. Biz kardeşiz.. Aslında bu kardeşliğimiz “Kan kardeşliği”nden daha önemli ve önceliklidir.. Biz Allah’tan bir ruh taşıyoruz. “Galu bela” kardeşliğidir bu..”

Dilipak, 27 Ekim’deki ‘Deprem ve…’ başlıklı yazısında ise depremin PKK’nin Van’daki örgütlenmesinin önünü kesmek için gerçekleştirilmiş ilahi bir müdahale olduğunu iddia etti:

"Van depremini konuşuyoruz da, bir dost “bir olayda bin tecelli vardır” dedi. Hani Gölcük depreminde Balyoz darbe planı da enkaz altında kaldı denmişti ya. Van’da da deprem öncesi PKK- KCK yapılanması, BDP’nin öncülüğünde fiili durum meydana getirmek, üniversiteyi işgal edip, kamu kuruluşlarında fiili durum meydana getirmek için plan yapıldığı, deprem öncesi her gün bir kamu kuruluşunun taşlanıp, önünde eylem yapıldığını söylüyorlar.

Yani terör örgütünün Van’ı pilot bölge seçtiği ve buraya militan takviyesi yaptığı söyleniyor.

Şimdi deprem sonrası gelen haberlere bakıyorum da, yardım kamyonlarının yağmalandığı, bazı köylere yardım ekiplerinin sokulmadığı söyleniyor.

Dilerim iddialar doğru değildir.. Ama bu iddiaların da soruşturulması gerek.

Yağma olayları, adi suçlarla ilgili olmayabilir. Ne yazık ki, bunu Sakarya depreminde de gördük, enkaz yağmacıları yok değil..
Deprem bu iddiaların hayata geçirilmesini önlerken, bir kardeşlik uyanışına da sebeb oldu..

Kimse uzanan elin kime ait olduğunu sorgulamadı.. Bir rüya görüp, Diyarbekir’den koşup gelen Deniz Gökçenlik’in Kürt ya da Türk olmasının ne önemi var burada. Ya da kurtuluşuna vesile olduğu ailenin Kürt mü, Türk mü ya da bir başkası mı olduğunun bir anlamı var mı?

Kader nasıl bir ağ ördü ise, Puzzle’nin eksik parçasının, kaderin eksik halkasının tam zamanında yerine oturması gerekiyordu. Zaten Allah’ın takdirinde bir eksiklik ne mümkün!"

Ali Karahasanoğlu: Takdir-i ilahi değil de ne?
Bir diğer Yeni Akit yazarı Ali Karahasanoğlu da depremin takdir-i ilahi olmadığı gerçeğini dile getirenleri eleştiren yazısıyla “sürece” dahil oldu. Karahasanoğlu, 27 Ekim tarihli ‘Takdir-i ilahi değil de ne?’ yazısında “kötü inşaatta oturmanın bile bir takdir-i ilahi olduğunu” söyledi:

“Depremde yakınları enkaz altında kalanların, yaşadıkları o büyük acıya rağmen büyük bir metanetle, 'Takdir-i İlahi. Ne diyebiliriz ki?' teslimiyetlerine, bazı medya kalemşörleri küçümseme ile bakıyorlar..

“'İnşaat kötü yapılmış hacı amca. Takdir-i İlahi değil bu!' diye, çıkışıyorlar..

'Yanındaki binaya bak, yıkılmamış.. Senin bina yıkılmış. Takdir-i İlahi değil bu' sözleri ile paylıyorlar, acılı depremzedeleri..

'Kötü inşaatta oturmanın bile, bir Takdir-i İlahi olduğu' gerçeğini göremeyerek..

Hiç düşünmüyorlar, 'kendisi yıkılmayan binada oturduğu halde, yıkılan binadaki komşusunda depreme yakalanan ve enkaz altında kalanları..'

Bilgiççe alaya alıyorlar, Allah’ın takdirine teslim olanları..

'Takdir-i İlahi' cevabı, bir teslimiyet, aslında..

Allah’a teslimiyetin gereği, 'Takdir-i İlahi' cevabı..”

Karahasanoğlu daha da ileri giderek 13 yaşındaki Yunus Geray’ın enkaz altından çıkarıldıktan sonra yaşamını yitirmesini de takdir-i ilahi olarak niteledi. Oysa Yunus, depreme en dayanıklı olması gereken yerlerin başında gelen hastanelerin bile kullanılamaz duruma gelmiş olması sebebiyle yaşamını yitirdi. İşte bu gerçeği görmezden gelen o satırlar:

“Ya Yunus'a ne diyeceksiniz?

Arkasındaki kahraman adam, ona siper olmuş, ölümden kurtarmıştı..

Canlı Yunus, enkaz altından çıktı.. Çıktı ama, enkaz altında vermediği canı, hastane yolunda verdi..

İşte takdir-i İlahi bu..”

Depremin zeminini hazırlayan 'materyalist eğitim anlayışı' imiş!
Yine bir Yeni Akit yazarı dün, depremin gerçekleşme nedeni ile ilgili ilginç cümleler kurdu.

Şevki Yılmaz ‘Depremler ve Dersler’ başlıklı yazısında, depremde malzemeden çalarak inşaat yapan müteahhitlerin, mühendislerin yaptıklarının bedelini ödediğimizi, bu müteahhitleri yetiştireninse “İslam insanı yetiştirtmeyen, materyalist ve çarpık eğitim kurumları olduğunu” söyledi:

“Demirinden, çimentosundan, betonundan çalarak inşaat yapan müteahhitlerimizin, mühendislerimizin elleriyle yaptıklarının bedelini acılarla ve 'Yok mu beni kurtaran' çığlıklarıyla ödüyoruz..

Bu ahlaki bozukluğun zeminini hazırlayan ise, ahiret hayatındaki büyük buluşma ve duruşma gününü unutturan ve İslam insanı yetiştirtmeyen, materyalist ve çarpık eğitim kurumlarımızdır.”

Cemal Nar: İlahi ikazı anlamayan gafiller, tanrıtanımaz cahiller…
Haber Vaktim yazarı Cemal Nar dünkü ‘Tabiat kanunlarını kim koydu?’ başlıklı yazısında, depremin ilahi ikaz olmadığı gerçeğini bilenleri ‘gafiller’ ve ‘tanrıtanımaz cahiller’ olarak niteledi. Gafillerin “alık alık baktığı”nı da sözlerine eklemeyi unutmadı:

“Genellikle bu dünyada çekmeler, hastalıklar, cinayetler, zulümler, sömürüler, savaşlar, anarşi ve terörler, sosyal patlama ve ihtilaller yanında depremler, seller, tusunomiler, kasırgalar, kuraklıklar gibi doğal felaketler şeklinde de görülebilir. Çünkü insanın işlediği isyanlar, yerleri ve gökleri fesada verirler:

'Allahın buyruklarını umursamayan şu insanların kendi tercihleri ile yaptıkları işler yüzünden karada ve denizde (bütün dünyada) bozukluk ortaya çıktı, nizam bozuldu. Doğru yola ve isabetli tutuma dönme fırsatı vermek için, Allah, yaptıklarının bazı kötü neticelerini onlara tattırır.' (Rum, 41. Benzer ayetler için bakz. 7,168 21, 35 2,155 Şura, 30)

İlahî ikazı anlamayan gafiller 'ne alaka?' diye alık alık bakarken, tanrıtanımaz cahiller de bu ifadelere bıyık altından gülerler. 'Kella seya’lemûn.' Evet, bir gün bilecek ve çok ağlayacaklar. 'Ya leyteni küntü turâben' diyecekler. Ama çok geç kalmış olacaklar...”

(soL - Haber Merkezi)