Cengiz Çandar nasıl “ayıldı”?

Yandaş medyanın kendini AKP’yle en çok özdeşleştirmiş isimlerinden Cengiz Çandar’ın, Mavi Marmara saldırısından bu yana İsrail’e karşı alınacak tavır konusundaki çarkının hikayesi ibretlik.

Radikal gazetesi yazarı Cengiz Çandar, İsrail’in Gazze’ye yardım konvoyu gemilerine saldırıp, Mavi Marmara’da 9 kişiyi öldürmesinin ardından AKP’nin “İsrail’in yakasına yapışmasını ve İsrail hükümetini götürmesini” savunuyordu. Ancak Çandar, saldırı gününden itibaren ABD’den gelen “Türkiye çizgiyi açtı” sinyallerinin anlamını geç fark edebildi.

İşte Çandar’ın ABD’den gelen sinyallerle birlikte söylemindeki değişimin hikayesi:

1 Haziran: ‘Haydut devlet’ İsrail’e ceza kesilmelidir...

“72 milyonluk büyük bir bölge ülkesi ve uluslararası ilişkilerde ‘yükselen güç’ olarak Türkiye, kendisini hedef almış olan böyle bir saldırganlığını geçiştiremez geçiştirirse, günümüz dünyasında sahip olduğu yer koruyamaz, almaz istediği yeri alamaz.”

2 Haziran: ‘İsrail’in yakasına yapışmak’

“Tayyip Erdoğan’ın ‘zorbalar, haydutlar, korsanlar bile belli ahlâk kurallarına uyarlar. Hiçbir hassasiyete uymayanlara bu sıfatı yakıştırmak bile iltifat olur’ diye nitelediği İsrail hükümetinin mensuplarıyla artık Türkiye’nin bir işi, ilişkisi olabilir mi?
Ortadoğu, bu İsrail hükümeti ile Türkiye Cumhuriyet hükümetinin bir arada yaşayabilecekleri, birlikte sığabilecekleri bir ‘mahalle’ olmaktan çıkmıştır.
Ya biri gidecek, ya da Türkiye’ye saldırmış ve uluslararası hukuku ayaklar altına almış olan diğeri.
İsrail hükümeti gidecek. Ortadoğu’nun Türkiye’nin de ‘İsrail karşısına’ ve üstelik ‘düşmanlığının dostluğunu kaybetmek kadar şiddetli olacağı’ bir konumda yerleşeceği, sürekli bir gerginlik ve savaş hali yaşayan bir bölge olmaktan çıkarılabilmesi için, başka çare, başka yol yok.
İsrail hükümeti gidecek.
Ortadoğu’nun ‘küstah ve şımarık gücü’ İsrail, galiba, kısa tarihinin en büyük hatasını yaptı. Yakasını Türkiye’ye kaptırdı.
Gereğini yapmak gerek...”

9 Haziran: Kimin işi çok zor? Türkiye’nin mi, İsrail’in mi?

“Türkiye ile İsrail arasındaki sözde “stratejik işbirliği”nin tabutuna 31 Mayıs 2010 günü son çivi çakıldıktan sonra, “stratejik olarak” Türkiye’nin İsrail’den çok daha avantajlı olduğunu söyleyebiliriz.
Yeter ki, Tayyip Erdoğan temel hata yapmasın, iyi hesaplanmış bir siyaseti serinkanlılıkla izleyebilsin.”

2 Temmuz: Türkiye ile İsrail barışabilir mi? Obama barıştırabilir mi?

“Barack Obama-Tayyip Erdoğan Toronto görüşmesinin sonuçları yavaş yavaş çıkıyor. İki lider arasında Toronto’da Türkiye ile İsrail’in tekrar nasıl bir araya gelecekleri konusunun ele alınmamış olması mümkün değil. İki hafta önce Washington’daydım ve ‘lobi’nin tüm ‘silahlarını’ Türkiye’ye çevirip nasıl ateşlediklerini, Washington’da Türkiye’ye yönelik, BM Güvenlik Konseyi’nde İran oylamasındaki ‘Hayır’ oyuyla da beslenen nasıl bir ‘hayal kırıklığı ve rahatsızlık’ yaşandığını görmüştüm.
31 Mayıs faciasından sonra, Obama’nın inisiyatifiyle Davutoğlu ve Ben Eliezer’in yani Türkiye ile İsrail’in gizliliği derhal kaldırılan bir şekilde biraraya gelmeleri önemli ve bir başlangıç.”

6 Temmuz: İsrail ile ilişkileri kesmek ya da kesmemenin fiyatı…

“Kabul edelim ki, iki ihtilaflı bölge ülkesi Türkiye ile İsrail arasında, ‘hakem Washington’ nezdinde, İsrail’in ‘manevra alanı’ Türkiye’ye oranla daha kuvvetli.
İsrail ile ilişkileri kesmek ise Washington ile zaten Amerika’nın ‘hayal kırıklığı’ içine girdiği ikili ilişkileri, besbelli, daha da zora sokacak.
‘Kürt sorunu’ içerde 25 yıllık bilançosundaki gibi tekrar ‘güvenlik sorunu’ haline dönüşmüşken, Anayasa Mahkemesi ile kavgalı bir durum sürerken, bir de Washington ile mesafenin daha da açılması da, hükümetin devamı bakımından ‘riskli’.
Ama başka çaresi de yok.
Ya İsrail tarafından burnu sürtülen bir hükümetin başında nasıl ve ne kadar kalıyorsa kalacak veya İsrail’in burnunu sürten bir hükümet olarak, Amerika ile zedelenen ilişkileri bir yerden, bir vakitte toparlamaya bakacak.
Zor tercihler...”

(soL - Haber Merkezi)