Boyun Eğme'de bu hafta: Ya ayağa kalkacağız ya altında kalacağız

Haftalık siyasi gazete Boyun Eğme'nin 126'ncı sayısı yarın okurlarıyla buluşuyor.

Haber Merkezi

Haftalık siyasi gazete Boyun Eğme'nin 126'ncı sayısı yarın "Ya ayağa kalkacağız ya altında kalacağız" manşetiyle okurlarıyla buluşuyor. 

Yarından itibaren meydanlarda, caddelerde, duraklarda, Nâzım Hikmet Kültür Merkezlerinde, Türkiye Komünist Partisi bürolarında okura ulaşacak olan gazete, yaklaşan 26 Haziran seçimlerini ele alıyor. 

Gazetede yer alan bazı konu ve başlıklar şöyle: 

  • Kimi seçeceğiz değil neyi seçeceğiz? 
  • Bir ihtimal daha var: Bu düzen değişecek 
  • Ya faturayı ödeyeceğiz ya değiştireceğiz 
  • Hazır reçete 
  • Çökertti gidiyor
  • Taşın altına elini koyma zamanı 

BİR İHTİMAL DAHA VAR: BU DÜZEN DEĞİŞECEK

Hiç kimse kendini kandırmasın: Sorun düzende.

Erdoğan’ın yangına körükle gittiği, kendisini kurtarmak için dostlarını zor duruma düşürdüğü, her yaptığı açıklamayla doların biraz daha hopladığı ortada ama gözden kaçırılmak istenen bir şey var: Ülkenin içinde bulunduğu durum artık “devletin dümeni kimde” sorusuyla ilgili değil. Bu düzen değişmeden dümencinin değişmesiyle hiçbir şey değişmeyecek.

İlk bakışta görünen bu: Erdoğan’ı iktidara taşıyanlar şimdi onun tahtını sallıyor. Piyasalar, yani Erdoğan’ın, “Ne istediniz de vermedik” diye seslendiği büyük patronlar, artık onun yüzüne pek gülmüyor. Dünya dengeleri, yani “eşbaşkanı” olmakla övündüğü bölgesel emperyalist projeler, artık ona başkanlık değil figüranlık bile vermiyor, veremiyor. Zaten artık bu projelerin adı da pek geçmiyor.

Erdoğan çok hırpalandı, maceradan maceraya koşarken kendini de dostlarını da çok zora soktu. İyi de, bütün yaptıklarını kendi kafasına göre mi yaptı? Suriye’yi kan gölüne çevirirken ABD’yi de üzen yollar izledi mi diyeceğiz? ABD’nin Suriye’de tek üzüldüğü, tetikçileri eliyle yürüttüğü savaşta kaybediyor olması değil mi sanki?

Doları hoplatıyor, kredi notlarını düşürüyor, yabancı yatırımcıyı kaçırıyor demek olayların ardındaki gerçeği görmemektir. Ülkenin tepesinde sivri sıcak bir kılıç gibi sallanan özel sektöre ait 337 milyar döviz borcu, Erdoğan istedi diye mi birikti? Dış borçlanmayla ekonominin dışa bağımlılığını artırarak sağlanan ekonomik büyümeyi iştahla karşılayan patronlar değil miydi?

Erdoğan düzenin adamıydı. İşin en başından beri ve yolun sonuna geldi denilen bugüne kadar.

Erdoğan, seçimlere düzene kendini beğendirmek için yollar arayarak gidiyor.

Ve Erdoğan’ın düzen siyasetindeki rakipleri de aynı şekilde, sermayeye “dümeni bize verin” diye seslenerek seçimlere giriyor.

Yarım ağızla “Erdoğan’ı yargılamayacağız” duyuruları yapanlar aslında Erdoğan’a değil emperyalistlere, patron sınıfına sesleniyor.

“AKP’nin yüklediği tırlarla Suriye’ye yollanan ölüm makinelerinin hesabını sormayacağız. Ne Erdoğan’dan ne de kaynaklarından. Fransa, İngiltere, ABD rahat olun.”

“AKP’nin şişirdiği inşaat balonu ile semiren patronlar, kesilen ağaçların, yağmalanan kentlerin, işçi cinayetlerinin hesabını sormayacağız. Ne Erdoğan’dan ne de bu yağmaya ortak olmuş tüm patronlardan.”

“Türkiye temsilciliğini AKP’ye verdiğiniz ılımlı İslam’la hesaplaşmaya kalkışmayacağız. Şükürcü, tarikatların kölesi yapılmış emekçileri uyandırmayacağız. Hem vallahi, hem billahi.”

Baskın Seçim’le kurtarmaya çalıştığı koltuğuna muhtaç, bu kesin. Koltuk giderse o da gider. “Şimdiden Çeçenistan’da yerini ayırtmış” dedikoduları yayılıyor, sermaye ve devlet katında.

O koltuğu devralmaya niyet etmiş olanlar için durum biraz farklı elbette. Bunun için takdir edecek değiliz: Erdoğan’ın şişirdiği balon bizim elimizde patlar mı şüphesi yayılıyor, düzen muhalefetinin merkezinde ve çevresinde.

Şundan emin olalım: Kim seçilirse seçilsin, birinci görevi Osmanlı’nın bıraktığı enkazı kaldırmak, ülkeyi feraha çıkarmak olmayacak. Birinci görev belli. İki şıklı bir görev bu.

Enkaz yıkılırsa emekçilerin üzerine yıkılacak, temizliği de emekçilere yaptıracaklar. Bu düzen siyasetçilerinin misyonlarından birisi.

İkinci şıksa, yıkımın durdurulması. Patronlar ve emperyalistler için! Kölelik koşullarına alıştırılmış emekçiler için zincir biraz daha sıkılacak, düzeni kurtarma operasyonu halkın yıkıma uğratılması ile gerçekleştirilecek. Bir süre için...

Bu düzende bir yıkım kaçınılmaz. Düzenin kimin üzerine yıkılacağı bütün mesele.

Başka bir ihtimal yok mu?

Var. Halkın feraha kavuşacağı, barış içinde yaşayıp insanca muamele göreceği bir Türkiye.

Bunun koşulu da belli: Bu düzen değişmeli.