Birgün yazarı Taraf'a geçmenin yolunu mu arıyor?

Birgün yazarı Süreyya Evren dünkü köşe yazısında yaptığı antiemperyalizm eleştirisiyle, okurların aklına "acaba Taraf'a mı transfer olmaya çalışıyor" sorusunu getirdi.

Birgün yazarı Süreyya Evren dün yayımlanan "İliştirilmiş anti-emperyalizm" başlıklı makalesinde yaptığı antiemperyalizm eleştirisiyle "Taraf'a yeni bir transfer mi" sorusunu sordurttu.

Yazısına "Günümüzde bazen öyle bir antiemperyalizm geliştiriliyor ki bu anti-emperyalizmin emperyalistlere bir zararı yok ancak üçüncü dünyanın ezilenlerine var! Garip ama gerçek" diye başlayan Evren, antiemperyalist solu özellikle Suriye'deki gelişmelere "Esadçı" bir gözle bakmakla eleştirdi.

Solu, meseleye "ya o ya bu" gibi ikilikler üzerinden bakarak Esad ve Kaddafi yönetimleri gibi rejimlerin baskıcı karakterini görmezden gelmekle suçlayan Süreyya Evren'in, bu eleştiriyle 12 Eylül anayasa değişikliği referandumunda "evet ya da hayır"lara "sıkışmak" arasında da bir paralellik kurması dikkat çekti:

"Ya Kaddafi ya Sarkozy, ya Esad ya Suudiler gibisinden basit ikilikler olarak meselelerin dayatılmasına izin vermek hızla teraziyi kopartmakla sonuçlanıyor. Referandumdaki 'Boykot' seçeneğinin siyasi diriliğini birkez daha anımsıyorum. Şimdi burada yeni 'ya Evet ya Hayır'lara sıkıştırılışımız bir de bakıyorsunuz sol perspektifin kaçınılmaz biçimde deforme edilmesinin sonucu olarak Esad rejimi yanlısı tutum almak, kolluk kuvvetlerinin cinayetlerini örtbas etmeye kalkışmak ile noktalanabiliyor.

"Benim görebildiğim şu: bir tür anti-emperyalizm adına Libya ve Suriye örneklerinde iki taraftan birini tutması gerektiğini zanneden, hala 'boykot' seçeneğinin siyasi gücünü farkedemeyen kimi solcular Kaddafi ve Esad yanlılığına kadar işi çekebildiler."

Türkiye solunun ana bölmelerinin Libya ve Suriye'deki gelişmeler karşısında antiemperyalist bir tavır aldığı doğru olmakla birlikte, Evren'in sola yakıştırdığı "Esad ve Kaddafi yanlılığı"nı hangi referanslara dayandırdığı anlaşılamadı.

"Anti-emperyalizm adına polis devleti güzelleniyor"
Evren yazısının devamında, solun Ortadoğu'daki gelişmeleri antiemperyalist bir bakış açısıyla değerlendirmesine yönelik eleştirilerinin şiddetini daha da artırarak, solu polis devletini aklamaya çalışmakla itham etti. "Özgürlük mücadelesi ABD'ye ya da AKP'ye yarıyorsa kötü mü" diye sorduktan sonra, "neden kendi konumumuzu koruyup eleştirel önerilerimizi geliştiremiyoruz" diyerek sorularına bir yenisini ekledi.

Bilindiği gibi Libya'daki muhalif güçlerin Trablus'u ele geçirmesinden sonra yıl başından beri "Arap Baharı" söylemiyle dolup taşan Batı basını dahi, muhaliflerin ırkçı bir katliam düzenlemekte olduklarını yazmaya başladı. Batı basını tarafından "özgürlük savaşçıları" diye nitelenen ve örgütlü gücünü ABD, AB, Türkiye ve Körfez ülkeleri gibi güçler tarafından desteklenen İslamcıların oluşturduğu muhalifler, giderek NATO'yu ülkede kalıcı kılmanın bahanesi olarak kullanılıyor. Ancak bu duruma değil, solun "iliştirilmiş anti-emperyalizmine" tahammülü olmayan Birgün yazarı, neredeyse her gün yeni bulgularla desteklenen bu tabloya "özgürlükçü" bir nitelik atfetmekte bir beis görmemiş.

Örneklerini ısrarlı bir biçimde Suriye'den seçen, ama sola yönelik eleştirisini yalnızca Suriye ile sınırlandırmadığı anlaşılan Evren'in meselenin içinden "ben Libya'dan bahsetmedim" diyerek çıkıp çıkmayacağı merak konusu... Dahası Suriye'de de "rejim muhalifleri" diye adlandırılanların örgütlü kesimiyle yabancı istihbarat örgütleri, NATO vb. güçler arasındaki ilişkiler konusunda çok somut kanıtlar bulunmasına bir açıklama getirmek gerekiyor. Bunların varlığına, örneğin Suriye'de "özgürlük mücadelesi" verenlerin neden Türkiye'de toplandıklarını ya da neden Londra'dan açıklama yaptıklarını sorgulamak, Evren'e göre, "Suriye'deki polis devletine arka çıkan antiemperyalist tavır" olsa gerek.

Yazdığı gazeteyi okuyor mu?
Oysa Birgün'ün başka birçok yazarı, Ortadoğu'daki gelişmelere antiemperyalist bir çerçeveden bakıyor. Örneğin Evren'in yazısının yayımlandığı gün aynı gazetede "Emperyal vicdanın Arap Baharı şenliği" başlıklı bir köşe yazısı yazan Akın Olgun şu değerlendirmeyi yaptı:

"Sarkozy’nin Libya’ya yönelik operasyonun başladığı gün sarf ettiği sözü buraya not düşmekte fayda var “Bu tür suçları tolere edemeyen evrensel vicdanın adına ölüm tehlikesi altındaki bir halka yardıma gelmek…”

Sarkozy’nin “evrensel vicdan” vurgusunu halkların bir diktatörden kurtarılması için yapılan “ulu” bir amaç çizgisinde buluşturması büyük bir buluş gibi gözükebilir. Bu “evrensel vicdan kurtarıcıları’’nın Cezayir halkına nasıl bir vicdan gösterdiklerini hatırlarsak eğer bu buluşun arkasındaki gerçeği daha doğru okumuş oluruz. Hele de Fransa’nın Cezayir’e, Belçika’nın Kongo’ya götürdüğü, İngiltere’nin sömürgelerine taşıdığı, Amerika’nın tüm dünyaya bahşettiği vicdan örnekleri insanlığın hafızasında canlı örnekleriyle yaşıyorken…

“İyi Ramazanlar” bombalarını Irak halkının tepesine yağdıranların bunu “özgürlük ve evrensel vicdanları” ile yaptıklarını unutmadan…

Halkların özgürlük koruyucuları olarak pazarlanan yenidünya düzeni ideolojisi reklam boyasını, yine aynı halkların kan ve gözyaşından yaparak, özgürlük ve demokrasi vaadi ile ambalajlayarak, tüm dünyanın gözüne sokmaya devam etmekte hiçbir sakınca görmüyorlar."

Yazısında Suriye'ye barış gücünü davet eden "çakma sosyalistleri" Sarkozy'nin "evrensel vicdan" ölçüleriyle aynı bakışa sahip olmakla eleştiren Olgun, "Suriye'yi kafaya takanlar neden Bahreyn'e hiç bakmamıştır" sorusunu sordu. Olgun yazısını "Emperyal vicdan tüm dünyaya hükmedene kadar silah ve barışı, kölelik ve özgürlüğü, işkence ve adaleti, diktatörlük ve demokrasiyi bir arada harmanlayıp harmanlayıp, kötünün iyisi olarak sunmaya da devam edecekler" diye sonlandırdı.

Peki Taraf'ı okuyor mu?
Diğer yandan Süreyya Evren'in antiemperyalizm eleştirisi, Taraf'taki bazı yazarların söylemleriyle bir hayli paralel görünüyor. Örneğin Ahmet Altan, Birleşmiş Milletler'in Libya'yı uçuşa yasak bölge ilan etmesinin ardından yazdığı yazıda şu "tahlili" yapıyordu:

"Dünya eski dünya olsaydı, 'bağımsız' Libya’nın 'bağımsız' diktatörü kendi halkını canı istediği gibi kesebilir, kimse de karışamazdı.Ama artık öyle değil. Ne Avusturya 'faşist' bir yönetimi kurabilecek bağımsızlığa sahip, ne Sırplar canları istediği gibi adam öldürebilecekleri bir bağımsızlıkla davranabilir, ne Mısır sokağa dökülen halkını 'bağımsızca' ezebilir, ne de Libya diktatörü 'bağımsızlığın' tadını cinayetler işleyerek çıkarabilir. Bağımsızlık kisvesi altında insanlara eziyet etme 'özgürlüğü' bitti. Çok uzun yıllar boyunca diktatörlerin bağımsızlığı, insanlara 'halkların' bağımsızlığı gibi sunuldu. Yöneticiler insanları öldürdüler ve kimseyi karıştırmadan işledikleri bu cinayetlerle bir de halkın 'ne güzel, ne kadar bağımsızız' diye övünmesini istediler. Ama artık geçti. Diktatörlerin 'güzel günleri' geride kaldı. (...)

"Eski usul emperyalizm çağında, emperyalistler için Kaddafi gibiler çok kıymetliydi, geçenlerde Roni Margueles de yazdı, bir diktatörle anlaşır bütün bir halkın hakkını sömürürdün, zaten onun için Kaddafi gibiler o kadar uzun işbaşında kaldı. Ama şimdi 'insan' hammaddeden, halk diktatörden kıymetli.
Onun için her halk ayaklanması dünyadan destek buluyor. Onun için her halk ayaklanması, insanları ezmek isteyenler için kuşku ve acı yaratıyor."

Evren'in "antiemperyalizm Kaddaficiliğe, Esadçılığa sürüklüyor" argümanı, aslında Ahmet Altan tarafından bundan altı ay kadar önce, Libya'ya NATO müdahalesi başladıktan hemen sonra, tersinden dile getirilmişti. Altan'a göre "insanlar geliştikçe birbirlerini diktatörlerin pençesine bırakmamanın gerekliliğini fark ediyorlar"dı. Bir diğer Taraf yazarı olan Roni Marguiles'i bile ikna edemeyen bu argüman, anlaşılan Süreyya Evren'i ikna etmiş.

(soL-Haber Merkezi)