"Bir dönem birbirimizi kullandık ama..."

Zaman gazetesinden Ahmet Turan Alkan'ın Ahmet Altan üzerinden liberallere hitaben yazdığı yazısı, bir gerçeği açıklıkla ortaya koydu. Alkan, liberallerle dincilerin "geçici bir dayanışma" sergilediklerini belirterek, "Ama ayrı dünyaların insanlarıyız" mesajı verdi.

Haber üretimi ve yazar toplamıyla ilk dönemlerinden bu yana AKP yandaşlığının liberal odağı haline gelen Taraf Gazetesi'nden Ahmet Altan'ın Başbakan Erdoğan'la karşı karşıya gelmesinin, diğer tüm liberallerle de bağın koparıldığı anlamına mı geldiği yönündeki tartışmalara, geçtiğimiz gün Zaman gazetesi yazarlarından A. Turan Alkan da katıldı.

Alkan, yaşanan atışmaya dini referanslarla bir açıklık getirmeye çalıştığı ve "seküler olduğu" iddiasında bulunduğu Türkiye liberallerinin karşısına "dindar-muhafazakârlar"ı koyduğu yazısında bir kez olsun AKP'nin adını anmasa da, AKP'nin dinci ve laiklik karşıtı bir parti olduğunu ilk kez bu kadar netlikle ortaya koymuş oldu.

Gelişmeleri, "ülkemizde demokratik hürriyetlerin ve standartların savunulması mücadelesine emeği geçen bazı liberallerin, muhafazakârlara diyet borcu hatırlatırcasına çıkışması" olarak kodladığı, "Senin ontolojin sana, benimki bana" başlıklı yazısında Alkan, "liberalizmin temelinde seküler bir doktrin olduğu"nu iddia etti.

"Win-win"
Hem liberaller hem de "dindar-muhafazakârlar"ın, iki tarafın da kazandığı bir sürecin yaşandığını vurgulayan Alkan, "halen içinde yaşadığımız bir dizi saçmalık yüzünden liberallerle dindarların, muhafazakârların yolu kesişti. Dindarlar Türkiye'de, anlaşılır birtakım sebeplerden ötürü özgüvenlerini kaybedince, doktriner erdem icabı dindarların makul taleplerini destekleyen liberaller de bir nevi meşrûiyet buldu buna mukabil liberaller de, muhafazakâr ve dindarlara verdikleri stratejik destekle toplumun derinliklerinde bir başka türden meşrûluk, hatta sempati kazandılar. Bulunulan noktada her iki tarafın birbirine diyet hesabı hatırlatması mâkul ve hakça değildir" dedi.

"... Burada iki farklı dünya görüşüne sahip insanların 'geçici' dayanışması söz konusudur" diyen Alkan yazısını, iki kesimin de çıkarına olan birlikteliklerinin, liberallerin AKP'nin toplumu gericileştirme hamlelerinin tümüne gözü kapalı desteğini sürdürme şartına bağlayarak sonlandırdı.

Küsler, ricacılar, arabulucular...
Bilindiği gibi, bugüne dek kayıtsız bir destek verdikleri AKP iktidarının yakın zamanda ardı ardına örnekler sergilediği gerici tahkimatı ile birlikte, liberallerin köşelerinde iktidara "akıl veren" uyarı yazılarına rastlanmaya başlamıştı.

Özellikle de, sadece kritik dönemeçlerinde değil, son yıllarda birkaç istisna dışında neredeyse her başlıkta AKP iktidarının destekçisi olan Ahmet ve Mehmet Altan kardeşler, AKP'nin artık daha fütursuzca attığı istibdat adımları karşısında "eski AKP"yi özlemeye başladıklarını ifade etmeye başladılar. Medyada, "Muhteşem Yüzyıl", "ucube heykel", alkol yasağı tartışmaları, hükümetin milliyetçi-muhafazakâr oylara gözünü diktiği yönünde ele alınırken, bu uğurda liberallerle de arayı açmayı göze aldığı yorumlarına rastlandı.

Başbakan Erdoğan Taraf gazetesinde yayınlanan ve Ahmet Altan tarafından kaleme alınan "Erdoğan ve Kof Kabadayılık" başlıklı köşe yazısında, kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu gerekçesiyle gazete ve Altan aleyhinde tazminat davası açmasının yarattığı kısa süreli şaşkınlığın ardından, "AKP-liberal küslüğü", tüm taraflar için sürpriz olması nedeniyle medyanın en popüler konusu haline geldi.

Bu kuru gürültüde, daha çok liberal cenahtan gelmeye başlayan uzlaşma adımlarının karikatürize örneklerini, yandaş medyanın dinci ve liberal bölmelerinin ikincil önemdeki köşe yazarları sergiledi. Taraf'tan Rasim Ozan Kütahyalı şu sözleriyle, AKP ile liberaller arasındaki tartışmayı Ahmet Altan ve Başbakan Erdoğan'ın ağız dalaşına indirgemeye çalıştı: "Hem Erdoğan'a hem de Altan'a dışarıdan gelen eleştirilerin benzer olması ilginçtir... İkisi de maço olmakla, kibirli olmakla, ataerkil olmakla, otoriter olmakla suçlanır. İkisinin de kendinden emin, taviz vermez ve geri adım atmaz tavrı 'despotizm' olarak adlandırılır... İkisi de muhatabına 'sen' diye hitap eder, öfkelendiler mi kendilerini tutmazlar, bu yüzden ikisinin de üslupları ve dilleri bu 'steril, hijyenik ve modernist' bakış açısı tarafından çok eleştirilir... Şimdi bu iki aynı dil ve üslup karşı karşıya, kafa kafaya geldi, mesele de biraz oradan çıktı..."

Zaman yazarı ve Liberal Düşünce Topluluğu'nun kurucu üyelerinden olan İhsan Dağı ise genel seçimlerin "darbeseverler için tam demokrasiden önceki 'son çıkış'... 'topyekûn savaş' stratejisinin uygulanacağı bir süreç ve zemin" olduğunu söyleyerek, AKP'ye karşı olan tüm oyları "darbeseverlik"le itham edecek denli ileri gitti. Dağı, "bir yandan NATO'nun ikinci büyük ordusunda 'Balyoz' türü darbeler planlansın, öte yandan da biz kalkıp demokrasi blokunu çatlatacak işlere yönelelim. Bu, 'cinlerin cinsiyeti'ni tartışmak kadar saçma... Daha demokrasi mücadelesi bitmedi. Demokrat blok bütün enerjisini demokrasiyi tahkim etmek, geri çevrilemez hale getirmek için harcamalı. Ne AK Parti ne de liberal-demokrat aydınlar tek başlarına Türkiye'nin demokratik dönüşümünü gerçekleştiremezler. Aslında ortak gündem ve hedeflerde mutabakat çok derin, kapsamlı güç birliği çok hayatî..." dedi.

"Onu alma beni al"
Cemaat basınında asıl olarak, AKP'nin bir kez daha iktidar olup olamayacağını belirleyecek genel seçimler öncesinde kayıtsız şartsız AKP destekçiliği beklendiğini, tersi durumda iplerin tamamen kopacağı vaaz edilirken, Taraf gazetesinde ise daha ılıman bir seyir gözleniyor. Alkol, "ucube heykel" vs. tartışmalarından çıkıp yeniden muğlak ve tansiyonu düşürmeye yarayacak bir "Sivil Anayasa" tartışmasına geri dönen Taraf'ın bugünkü "Pazartesi Konuşmaları" bölümünün başlığı ise "Milliyetçilik AK Parti'ye kaybettirir de" alıntısından oluşuyor.

2007 seçimlerinde AKP'ye sivil anayasa taslağı hazırlayan ekibin başkanlığını yapan liberal kimlikli anayasa hukuçusu Prof. Dr. Ergun Özbudun'dan Anayasa konusunda görüş alınsa da, başlığa çekilen ifade, AKP'ye yine, milliyetçi oylara değil liberallere gözünü dikmesi gerektiği yönünde bir "uyarı" ve uzlaşma sinyali olduğunu düşündürüyor.

Röportajcı Neşe Düzel'in, "AKP milliyetçi politikayla ne kaybeder sizce?" biçimindeki yönlendirici sorusuna Özbudun, "çok şey kaybeder... Liberal aydınların AK Parti’yi desteklemelerinin sebebi, bu partiyi değişimin, demokratikleşmenin bayraktarı olarak görmelerindendi. Milliyetçi oylara yönelmenin sonucunda eğer bu imaj zarar görürse, AK Parti açısından bu ciddi bir kayıptır. Parti liderleri, neyin kazanç neyin kayıp olduğunu, neyin neye değeceğini çok iyi düşünmeliler" diyor.

(soL-Haber Merkezi)