Avrupa'daki Türk gazetelerinde durdurulamaz yıkım

Avrupa, Türk gazeteciliğine mezar oluyor. Son satış rakamlarına ve dağıtım-reklam şirketlerinden alınan gayriresmi bilgilere göre, Türk gazeteciliğinin Avrupa’da daha fazla varlık göstermesi mümkün değil. Okur bulamayan gazeteler, kârlılık üzerine kurulu işletme mantığının tamamen dışında bir zihniyetle boy gösteriyor.

Osman Çutsay - soL

Merkez medya diye de geçen ve iki “amiral gemisi” Hürriyet ile Zaman başta olmak üzere, uzun yıllar Batı Avrupa’da yerleşik Türkiye kökenli 5.5 milyona yakın insanın bayilerden satın alarak yaşattığı Türkçe gazeteler, artık can veriyor. Son rakamlar, Türkçeli toplumun, bu gazeteleri yaşatmaya hiç niyeti olmadığını bir kez daha ilan etti. 2000’lerin ilk yarısında zaman zaman 12 ayrı Türkçe günlük gazetenin bayilere dağıtıldığı Batı Avrupa’da, Türk okurun merkez medyayı terk ettiği gözleniyor. Bayilere verilen Türkçe gazetelerin sayısı 6’ya düştü.

Bu arada, “gazeteyi kurtarmak için görevlendirilen” Fatih Çekirge’nin son bir yıldaki operasyonlarıyla neredeyse tamamen eriyen Hürriyet, en büyük gerilemeyi yaşayan medya kuruluşu oldu ve sessiz sedasız küçültüldü. “Şaibeli” aboneleriyle öne çıkan Zaman bir kenara bırakılacak olursa, Avrupa’da şimdiye kadar Hürriyet dışındaki hiçbir gazetenin kalıcı bir kârlılık göstermediği, Hürriyet’in de son birkaç yıldır doğal ölüme yattığı artık açıkça ifade ediliyor. Hürriyet, 2013’ü, eşine rastlanmamış bir “tenkisat” ile, yani birkaç istisna dışında tüm muhabirlerine ve “gereksiz teknik kadrolarına” çıkış vererek kapattı.

Fakat Hürriyet için 2014’ün asıl büyük ve ilk sürprizi, yaz aylarında düşen satış rakamlarının yukarıya doğru hareketlenmeyip daha da gerilediğini ortaya çıkaran “ivw” tabloları (www.ivw.de) oldu. Yıllarca yaz aylarında okurların Türkiye tatilleri nedeniyle geleneksel olarak gerileyen Hürriyet’in bayi satışlarının, önceki yılların tersine, 2013’ün son çeyreğinde yaz aylarından da geriye düştüğü saptandı. Gazetenin, İstanbul baskısından iyice farklılaşarak bilinen tüm özelliklerini yitirmesi ve Fatih Çekirge’nin bir dönem Türkiye’de Cem Uzan için çıkardığı Star gazetesinin 20-24 sayfalık dev fotoğraflı bir kopyasına dönüşmesi, okurların bu gazeteden vazgeçmesini kolaylaştırdığı ileri sürülüyor.

Ancak asıl darbe “piyasadan” geliyor: Reklam dışında kârlılık neredeyse sıfırlandığından, Türkçe 6 günlük gazetenin, işletme mantığı içinde devam etmesi mümkün görünmüyor. Sadece propaganda veya başka gerekçelerle bu gazetelerin piyasaya verildiği, Türkçeli toplumun ise bu gazeteleri yaşatmak için hiçbir çaba göstermediği gözleniyor.

Fakat “Avrupalı Türkler”, böyle bir ortamda merkez sağ eğilimli Türkçe gazetelerin tüm tezlerini de gömmüş oluyorlar. Bu sektörün sahipleri gazetelerinde neyi savunuyorsa, Türkler tersini yapıyordu, şimdi de bu medya tipiyle tüm bağlarını kesmeye hazırlanıyor. Merkez medya olarak sunulan Türkçe gazetelerin Türk-İslam sağcılığını, Türkçeli toplum Avrupa’daki sol, sosyal demokrat, yeşil vs. partilere yanaşarak terslemiş oluyordu. “Avrupa Türklerinin” Türkiye’de sağı, Avrupa’da ise ortanın solunu destekleyerek bir denge kurması, çeşitli yorumlarla karşılanıyor.

Çift dilli toplum
Türkçeli toplum, Türkiye haberlerini artık sadece televizyon ve internet üzerinden alıyor. Örneğin Milliyet, Hürriyet, Posta gibi yüksek “tıklama” rakamlarına sahip internet sitelerinin yöneticileri, Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkelerinden sitelerine giren ziyaretçi sayısına bakarak, ana akım medya gazetelerinin yaşadığı “tiraj trajedisine” bir anlam vermekte zorlanıyorlar. Bir talep olduğunu düşünüyorlar. Oysa Türkiye’yi internet ve televizyonlar üzerinden izleyen Türkiye kökenli toplum, örneğin Almanya, Avusturya, Hollanda, Belçika, Fransa gibi ülkelerde ve yakın çevresinde yaşayan Türkçelilerle ya da kendisiyle ilgili gelişmeleri artık yerel Türkçe basından izliyor. Ana akım gazeteler, daha doğrusu “Türk sağı ” korkunç bir düşüş yaşarken, yerel ve genelde aylık Türkçe ilan gazetelerinin tirajlarında tersine bir gelişme gözleniyor. Toplum, aylık tirajları zaman zaman yarım milyonu aşan bu Türkçe yayınlara ve onların internet versiyonlarına ilgi gösteriyor, onları yaşatıyor. Dolayısıyla çift dilli olmanın avantajlarını da kullanıyor. Böyle bir ortamda da yerleşik Türk gazetelerinin uçuruma yuvarlanması sürpriz sayılmıyor.

Solun ise tamamen sahneden çekildiği gözleniyor. Yüksek etnik vurgunun içine sol sinyaller yerleştirme çabası içindeki iki gazete, Aydınlık ve Özgür Politika, 1800-2300 günlük satış bantında sadece günü kurtarmayı başarıyorlar.

Türkçeli okur çift dilli, yani bir Batı dili içinde büyümüş durumda ve Türkiye ile bağları da 60’lar ile 70’lerdeki, yani dedelerinin ve babalarının bağlarından tümüyle farklı. O nedenle Türkçeden başka bir dil bilmeyen okur profiline göre düzenlenmiş geleneksel Türk gazeteciliğinin sınırlarına girmiyorlar. Sosyal medyayı ön planda tutuyorlar. Zamanları da zaten çok kıt. Merkez medya gazetecililiğinin, alıştığı bu profili bırakamadığı için uçuruma yuvarlandığı anlaşılıyor. Türkiye’den yapılan gazetelerin görsel amatörlüklerinin yanı sıra Avrupa konusundaki cehaletleri de bir başka tuzak oluşturuyor. Nitekim, Angela Merkel’in yeni hükümetinde yer alan Federal Kalkınma Bakanı Gerd Müller’i Hürriyet’in birinci sayfadan ve eski Alman futbol yıldızı Gerd Müller olarak tanıtması, “Fatih Çekirge ve gazeteciliğinin entelektüel düzeyine bir örnek olarak” hem Türk hem de Alman gazeteciler arasında alay konusu olmayı sürdürüyor. Türkiye’de çok düşük maliyetlerle birer haber ve grafik felaketi olarak hazırlanan gazeteleri, artık Avrupa’da kimse okumak istemiyor.

Acı olan, Türkçeli okurun Türkçeden entelektüel hiçbir talebinin olmaması. Olanlar da bu taleplerini önce Almanca, Fransızca, İngilizce üzerinden karşılıyor. Bu süreç, Türkçe gazetelere birer ucuz kopya gözüyle bakılmasını kolaylaştırıyor. Bayilerde herhangi bir haftalık veya aylık Türkçe dergi ya da gazete bulunmuyor. Tek tük amatör girişimler de, pazardan, girdikleri kadar hızlı bir biçimde çekiliyor. Zaten mali kaynak bir yana, Türk gazetelerinin, başından beri haberciliğe kaynak olacak bir entelektüel kapasitesinin bulunmadığı da artık yazılıyor. Toplumdan “aydınlara” bu yönde bir talep gelmemesi, bu sürecin yarattığı bir sonuç kabul ediliyor.

Ancak sürecin, yakın gelecekte çok daha acı sonuçlara yol açacağı anlaşılıyor: Türkçeli toplumun kendi dili karşısındaki bu kayıtsızlığı, zaman içinde tıpkı Almanya’daki “Yugoslavlar” veya “Sırplar” gibi, çözülme sürecine giren bir Türkiye karşısında da kayıtsızlığa dönüşecek. Almanya’daki siyaset sınıfının da bu doğrultuda bir beklenti içinde olduğu gözleniyor. Türkiye’nin bir parçasının ana bünyeden ayrılığıyla sonuçlanabilecek yüksek yoğunluklu bir içsavaşın, Almanya ve diğer Avrupa ülkelerine aynı şiddetle yansıması, Berlin-Paris-Brüksel hattı başta olmak üzere tüm başkentler için bir endişe kaynağı. Özellikle Türkiye kökenli 3 milyon insanın gruplar halinde ve Almanya topraklarında birbirleriyle çatışır hale gelmesi korkulu bir rüya. İşte batışın eşiğindeki günlük gazete rakamları bunun olmayacağını gösteren bir gerileme içinde. Berlin-Paris hattı, Türkiye kökenlilerin, Türkiye’den yapılan gazeteleri reddederek, Türkiye’de olup bitenleri “Ne halleri varsa görsünler” kayıtsızlığı ile karşılayacağı yolunda sinyal verdiğine inanıyor. Bu arada büyük bir Avrupa dili de sessiz sedasız ölüyor.

Satmayan Türk gazeteleri
Almanya ağırlık olmak üzere Avrupa’da her gün bayilere verilen 6 Türkçe gazetenin son satış rakamları, çok şeyi açıklıyor. Hürriyet, 1990’ların ikinci yarısında 100 binleri bulan günlük bayi satışının artık rüyasını bile göremiyor. Her 5 okurundan 4’ünü kaybetmiş durumda. Bu nedenle tüm gazetecileri “tazminatlarını vererek” kapının önüne koymaktan başka çare bulamadı. Bu operasyonun Hürriyet’teki sendika girişimine patronajın bir yanıtı olduğu da ileri sürülüyor. Hürriyet’in bugün 17 bin bayi satışı ve 800-900 abone ile devamı, işletme verimliliği hesapları içinde mümkün değil. Çünkü bu satışa ulaşmak için her gün 60 bin gazete basıp bayilere dağıtması gerekiyor. Bu da, reklam gelirleri olmasa, gazetenin işletme kârı üretemeyeceği anlamına geliyor. Reklam gelirlerinin büyük bir hızla gerilediği, Hürriyet’i Avrupa’dan silen son “tenkisatın” biraz da bu gerekçeyle gerçekleştirildiği biliniyor. Geçen yılın son döneminde Berlin Büyükelçiliği’nin bile devreye girerek Hürriyet’i kurtarma toplantıları yapması, Almanya’daki tüm Türk gazetecilerinin yakından bildiği bir “sır” artık. Zaman ise 27 bin 349 aboneye sahip ve bayi satışı sadece 70 adet. Tek başına bu anormallik bile nasıl bir cemaat bülteniyle karşı karşıya kalındığını gösterebiliyor.
Zaman’ın uzun süre “boyalı versiyonu” olarak piyasada yer alan ve son bir buçuk aydır cemaatçi Zaman ile polemiklerden geni kalmayan “AkParti bülteni Sabah”, en çok zarar eden gazetelerin başında geliyor. Bu gazetenin de günlük 3000-3500 satış bandındaki yeriyle zaten başından beri iflas sürecinde olduğu konuşuluyor. Hürriyet ve Zaman dışındaki gazetelerin gerçek satış rakamları ancak yaklaşık olarak ve gayriresmi kanallardan öğrenilebiliyor. Buna göre, Türkiye, Aydınlık ve Özgür Politika gazeteleri, günlük 1800-2300 satış bandında ayakta durmaya çalışıyorlar.